Tekâbül: 1. Karşılıklı olma, karşılama. 2. Karşı olum.
Tekabül etmek: Karşılık olmak, karşılamak, bir şeyin yerini tutmak.
Şimdi gelelim Soner Sarıkabadayı’nın “Tekâmül” isimli yeni şarkısına… Ne diyor şarkıda: “Aşk bize göre derine tekâmül ediyor, kimine göre serine…”
Bu cümledeki yanlış kullanımı bulmak size kalmış. Benden bu kadar.
Bir yanlış kullanım nedeniyle koca bir şarkıyı harcamak değil niyetim. Hepimiz zaman zaman gündelik dilde kullanımı giderek azalmış, özellikle de Arapça ve Farsçadan gelen kimi kelimeleri kullanırken hata yapıyoruz; ben de yapıyorum, yapmışımdır. Belki o kelimeleri pek seven Sıla bile yapmıştır. Herkes Hakkı Devrim değil sonuçta. Gelin görün ki yazılmış bir şarkı o kelimenin üzerine kurulunca ve o kelime şarkının adı da olunca iş sakata geliyor.
Soner Sarıkabadayı’nın PDND etiketiyle yayımlanan bilmem kaçıncı teklisi bu. Ben artık ipin ucunu kaçırdım. Fazladan bir şey vaat etmeyen ve önermeyen, belki Osman Çetin’in son derece modern düzenlemesiyle bir tık yukarıda görülebilecek ama genel seyriyle bildik bir Soner Sarıkabadayı şarkısı “Tekâmül”.
Ama iyi ama kötü bir stil ve tavır sahibi olmanın zamanla kendini tekrara ve sıkıcı olmaya doğru gittiği noktada Soner Sarıkabadayı ve bir küçük (ya da büyük) değişiklik ihtiyacının sinyallerini veriyor bu şarkı en çok. Yani mesele doğru kelimeyi kullanmaktan daha derin; bakmayın siz benim işin o kısmına takıldığıma.
(6 Şubat 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Türk popunun 90 sonrası kuşağında en iyi şarkıcılardan biri olduğuna kimsenin şüphe duymadığı Aşkın Nur Yengi, kendi kulvarında ön saflarda koştuğu ‘90’lar geride kaldıktan sonra ne yazık ki aynı ivmeyi gösteremedi. En son ne zaman bir Aşkın Nur Yengi şarkısı herkesin diline düştü, liste başlarından inmedi diye bir dönüp baksak, epeyce gerilere gitmemiz gerekiyor. Elbette “hit” şarkı çıkarmak, çok satmak, çok gündemde olmak başarı için tek kriter değil ama popüler müziğin kantarı bunları da tartıyor ne çare.
Kaldı ki iki albümün arasını altı yıl açmak bile tek başına günü kaçırmak anlamına gelebilir popüler müziğin takvimine baktığınızda. 2010 yılında son albümünü yayımlayan Aşkın Nur Yengi, yeni albümünü 2016 Kasım ayında piyasaya sürdü. Sony Müzik etiketiyle yayımlanan albüm “Aşk’tan Olsa Gerek” adını taşıyor.
Aslında beş şarkıdan oluşan bir mini albüm bu ve geride kalan altı yıl içerisinde Aşkın Nur Yengi her yıl ancak bir şarkı bulabilmiş gibi bir yargıyı ve hayal kırıklığını da beraberinde getiriyor. Milliyet Sanat dergisi için röportaj yapmaya oturduğumuzda yüzlerce şarkıyı eleye eleye beş şarkılık bir albüm yapma noktasına geldiğini anlatmıştı Yengi. Anlaşılan oydu ki ‘90’lardan bu yana çok değişmiş müzik piyasası ilişkileri, anlayışlar, bir şarkı ya da albümün oluşum sürecine dair karşılaştıklarıydı buna sebep. Aynı Aşkın Nur Yengi seçtiği bazı şarkıları ve o şarkıların aranje biçimlerini de güne uyum sağlamak için seçtiğini saklamıyordu. Sektörün bugününe uyum sağlamadan müziğin bugününe uyum sağlamaya çalışmak pek mantıklı değildi oysa.
Nitekim albüm de bu ikilemin izlerini fena halde taşıyor. Bir yanda ‘90’lardaki çizgisinde (bir adım önde ya da geride de değil) bir Aşkın Nur Yengi, bir yanda gençleşmeye çalışan bir Aşkın Nur Yengi var bu albümde. Sözleri Şebnem Sungur’a, bestesi Gökhan tepe’ye ait “Çağırma Lütfen” ve söz ve müziği Ayla Çelik’e ait “Elin Oğlu”, klasik Aşkın Nur Yengi formatını sevenleri kalbinden vurabilecek güçte şarkılar. Yengi’nin 2000’lerin ortalarında kapılmaya başladığı tiz vokal tekniğinden bu defa kaçındığı da göz önüne alınırsa, pekala ‘90’lı yıllar Yengi şarkılarının tadını almak mümkün bu iki şarkıda. Her iki şarkının Erhan bayrak düzenlemeleri de bu minvalde zaten.
Ancak albümün açılışında yer alan ve (Yengi’nin söylediğine göre gençleri yakalamak adına) çıkış şarkısı olarak seçilen Soner Sarıkabadayı şarkısı “Altın Kaplama”, yüklendiği misyonu taşıyabilecek güçte bir şarkı değil. Sertab Erener de ciddi anlamda düşüşe geçtiği bir dönemde Soner Sarıkabadayı şarkıları ile tekrar parlak bir çıkış yakalamış ve sahiden de ibreyi dönemin genç kitlesine doğru çevirmeyi başarabilmişti. Ama Sarıkabadayı – Yengi işbirliğinin aynı sonucu vermesi pek mümkün görünmüyor. Hem şarkının gücüyle ilgili bir şey bu, hem de Yengi’nin duruşuyla. Mesela şarkıya çekilen klipteki Aşkın Nur Yengi’nin görüntüsü bile tek başına genç bir imaj vermekten çok uzak (ki Yengi uzun yıllardır işli, süslü kostümlerle Günay sahnesine çıkan assolist görünümünde malumunuz.)
Benzer sebeplerle söz ve müziği Ayla Çelik’e, düzenlemesi Erdem Kınay’a ait “Hafta Sonu” da radyoların, kulüplerin “playlist”lerine girmeye uzak görünüyor ki albümde Yengi’nin gençleşme misyonu yüklediği bir diğer şarkı da bu.
Düzenlemesi Erhan Bayrak tarafından yapılan bir diğer Ayla Çelik şarkısı “Bi’ Sebepten” ise 20 yıl kadar geç kalmış bir “hit” adayı. ’95-’96 yıllarında çıkmış bir kasette A1 olabilecek bu şarkının ne çare ki bugün pek bir şansı yok.
Sözün özü, iyi bir şarkıcıdan eli yüzü düzgün beş şarkı dinlediğimiz bir albüm bu. Söz konusu Aşkın Nur Yengi olmasa bu kadarına da razı olabilirdik belki ama özellikle yıllardır Yengi’yi hak ettiği yerde tekrar görmek isteyenler için ne heyecan yaratıcı ne de tatmin edici.
Her zaman iyi fotoğraflar çekmiş Tamer Yılmaz’ın Photoshop estetikli Aşkın Nur Yengi fotoğraflarına ise hiç girmiyorum.
Kontrol kaygılarınız profesyonelliğinizin önüne geçiyorsa ne iş yaparsanız yapın işiniz zordur. Sosyal medya kullanmayı reddetmek dâhil, olan bitenle, gündemle bu kadar kopuk, bu kadar steril yaşamak ve bir yanda popüler müzik yapmak da zordur. Aşkın Nur Yengi’nin de işi zor görünüyor. Kendisi bunun ne kadar farkında, o da ayrı mesele.
(23 Kasım 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Yine yüz metre öteden “Bu bir Soner Sarıkabadayı şarkısıdır,” dedirtecek bir şarkı yazmış ve söylemiş Soner Sarıkabadayı. PNDN Müzik etiketiyle yayımlanan “Bitanem Deme Bitanem” adlı şarkının söz ve müziği Sarıkabadayı’nın, düzenlemesi ise Ozan Bayraşa’nın imzasını taşıyor.
Mirkelam sağ olsun, zamanında malum yanlış kullanımla dalga geçmek için “Bi’ Fotoğraf Çekinebilir miyiz?” diye bir şarkı yazmıştı. O gün bugün fotoğraf çektirmeyi herkes fotoğraf “çekinmek” sanıyor; öyle kaldı. İbrahim Erkal da “Bitanem” diye bir şarkı yazmıştı (ki bu “bir” kelimesinin şarkılarda “bi” diye kullanılmaya başlanmasının sorumlusu da Sezen Aksu’dur) öylece “bir tanem” de oldu “bitanem” (Word bile altını kırmızıyla çizdi, düzelt diye, bak şimdi.) Ölsen değişmez artık, yapacak bir şey yok. Peki, öyle olsun. Pop şarkıları dil yanlışları da dâhil gündelik kullanımdan etkilenmeyecek de ne etkilenecek Allah aşkınıza?
“Bitanem Deme Bitanem” Sarkıbadayı “hit”leri arasına girer mi? Pek sanmam. Orta sıralarda kalır muhtemelen. Bir albümde A1 olmazdı en azından. Şarkının bizzat adı gibi, “Kimine az geldim kimi ne de fazla” gibi sloganlara rağmen böyle bu. Hoş ve romantik bir sonbahar şarkısı olarak dinler geçeriz sanki. Yanılıyorsam da zaman gösterir nasılsa.
Yine de kendi tarzını bulalı çok olmuş, seversiniz sevmezsiniz, müziğine kendi damgasını vurmuş bir şarkı yazarının ve kendi şarkı söyleme biçimiyle de söz konusu damgayı sabitlemiş bir şarkıcının eli yüzü düzgün bir şarkısını daha cebe koyabiliriz. Ya da cepten çalabiliriz, Spotify olur, Deezer olur ne bileyim ben.
Yeri gelmişken Soner Sarıkabadayı’yı bunca yıldır hâlâ bir albüm yayımlamamakta gösterdiği istikrar (ya da ısrar) nedeniyle kutlayayım. Bugünleri çok önceden görmüş ve seneler evvel şarkı şarkı yürümeye karar vermişti; öyle de yürüyor nitekim.
(23 Kasım 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Biraz iddialı olmak iyidir; her alanda ama galiba en çok da popüler bir iş yapıyorsanız. Ama iddianızın içi ya da altı yeterince dolu değilse sakil durma riski her zaman var. Mesela Emre Kaya’nın kendini “beste fabrikatörü” ve de “hit makinesi” ilan etmesi gibi.
Emre Kaya’nın kaç “hit” olmuş şarkısı var? Beş, on, yirmi, elli?.. Elli değil bildiğim kadarıyla ama öyle bile olsa kendine bu lakabı yakıştırmamış Onno Tunçlar, Sezen Aksular, Kayahanlar, Selmi Andaklar, Melih Kibarlar, hadi onları da geçtim Altan Çetinler, Ersay Ünerler, Soner Sarıkabadayılar filan varken insan bir durup düşünmez mi?
Kaldı ki daha iddialısı da var. Bana gelen bir basın bülteninde “pop müzik dünyasının dâhi yıldızı” diye söz ediliyor kendisinden. Deha nedir ne değildir, dâhi kime denire filan hiç girmeyeceğim şimdi.
Peki, bu kocaman kocaman lafların arkasından son gelen işe bakalım. Şarkının adı “Dın Dın”. DMC etiketiyle yayımlanmış. Söz ve müzik “fabrikatör”ümüze ait, düzenleme ise Turaç Berkay Özer tarafından yapılmış.
“Arkamdan konuşup beste yapacağına yüzüme konuş da düet yapalım,” diyor Emre Kaya “Dın Dın”da. Eskiden kamyon arkası özdeyişleri vardı. “Babam sağ olsun”, “Rahmetli de sollardı”, “Tek rakibim Türk Hava Yolları” şimdi ilk aklıma gelenler. Sonra devir değişti. Kamyon arkası özdeyişleri Twitter aforizmalarına dönüştü.
Bu aforizmalardan birini alıp şarkı sözü haline getirmek ancak bir “beste fabrikatörü”nün aklına gelebilirdi. Bravo! Hele ki sazı eline alıp sevdiceğini “dın dın” çalmakla tehdit etmek son yıllarda duyduğum en yaratıcı “atar” olabilir. Tebrikler, alkışlar!
‘90’ların içinden geçen ya da geçmemiş olsa bile merak edip o yılların dergilerini karıştıranlar bilirler ya da bileceklerdir ki ‘90’ların ortalarında Tarkan ve Burak Kut rakipti. Her bakımdan eşdeğer görülüyor, kıyaslanıyorlardı. Sonra Tarkan nereye gitti, Burak Kut nereye? Burak Kut’un ‘90’lardaki onca “fan” ı nerede şimdi misal?
Yani çok “fan”ı olmak, çok kalabalık toplamak, kendini beğenmeye, kendini kendi gözünde büyütmeye yetiyor gibi görünebilir. Ama kalıcı olan “iyi iş”tir her zaman. “Kötü iş” de kabul görür, parlar zaman zaman ama gün gelir öyle bir hızla söner ki ne külü kalır ne de dumanı.
Ha bir de fabrikalar seri üretim yapar ve çıkan her ürünün bir diğeriyle aynı olması gerekir. Yani müzikte “fabrikatör” olmak pek de muteber bir şey değildir; onu da hatırlatayım.
(29 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Tazelenmiş Sertab Erener. Yenilenmiş, gençleşmiş. Müzik dünyasında uzun süreli iş-aşk ortaklıklarının bir zaman sonra müzikal verimi düşürdüğü bir sır değil. Örnekleri çok. Sertab’ın da “demire büründüm aşk ile” diyerek “post-Sezen Aksu” dönemine attığı ilk adım çok güçlü, çok sağlam olmuş, uzun süre de öyle devam etmişti. Şimdi ise Emre Kula var Sertab’ın hayatında. Hem yeni bir aşk, hem de yeni bir müzikal ortaklık bu. Belli ki Sertab’a iyi gelmiş. Bunu hem yeni albümünde hem de sahnedeki enerjisinde hissetmek mümkün.
(27 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Murat Boz’un sezonlar boyu O Ses Türkiye jüri koltuğuna oturmasını ve bu süreçte, beş yıl boyunca yeni bir albüm yapmamasını her fırsatta eleştirdim. Boz hayranları fena kızdı. Öyle ya, yarışmanın Amerika versiyonunda, Shakira’dan Pharrell Williams’a, Christina Aguilera’dan Usher’a kadar, Murat Boz bizde ne kadar meşhursa Amerika’da o kadar meşhur şarkıcılar jüri üyeliği yapmış idi. Öyle ya, eskidendi o erişilmez, dokunulmaz “star” kavramı, şimdilerde “görünür olmak” üzerine yapılıyordu “star”lık hesapları. Öyle ya, sadece şarkı söyleyerek olamayacağı kadar popüler olmuştu bu yarışma sayesinde. Kazanamayacağı kadar da para kazanmıştı üstelik. Bana neydi? (Bu arada bazen filmlerde oynama konusu da gündeme geldi ama ben filmlerde oynamasına hiç karşı çıkmadım, yeri gelmişken söyleyeyim.)
(1 Mart 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Soner Sarıkabadayı 2009’dan bu yana tekliler ve mini albümlerle yürütüyor albüm kariyerini. 2001’de yayımlanmış ama o dönemde pek de ses getirmemiş bir tek albümü var ki o albümdeki Soner, 2009’dan itibaren tanış olduğumuz Soner’den hem fiziksel olarak, hem de müzikal anlamda epeyce farklı.
Çok istikrarlı bir çizgiyle, tamamen kendine has stili, şarkıları ve şarkı söyleme biçimiyle kendi markasını yarattı. Beğenirsiniz beğenmezsiniz o ayrı mesele ama bunu takdir etmek lazım. Bir de teklilerin dinleyiciye ulaşması konusunda gösterdiği mücadele için de ayrıca takdiri hak ediyor. Bir dönem teli CD’lerini 1 liradan satışa sunmuş ve piyasanın şartlarını zorlamıştı. Yeni teklisini de 4 liradan gazete bayilerinde satışa sunarak mücadelesine devam ediyor. Neden “mücadele” kelimesini kullanıyorum zira içinde tek şarkı bile olsa, 5 liranın altında CD satmaya kalktığınız zaman, benzin istasyonları ve müzik marketler, kar marjının düşüklüğü sebebiyle rafa çıkarmak istemiyorlar. Yani bir türlü doğru düzgün bir sektöre dönüşememiş müzik dünyamızda böyle şeylerle de uğraşıyor müzisyenler ve genellikle alıcının (ya da tüketicinin) bundan haberi bile olmuyor.
Soner Sarıkabadayı’nın geçtiğimiz günlerde PDND Müzik etiketiyle yayımlanan yeni teklisi “Taş” adını taşıyor. Teklide şarkının üç farklı versiyonunun yanı sıra, bir önceki teklisi “Unuttun mu Beni?”nin de altı farklı versiyonu yer alıyor ki bu versiyonlar teklinin daha önce yayımlanan dijital formatında yoktu. “Unuttun mu Beni?”yi sevenlerdenseniz ki ben sevmiştim, bu teklide şarkıyı önce Ozan Çolakoğlu’nun orijinal “mix”i, sonra Serhan Yasdıman’ın “Akustik” versiyonu ile ardından da sırasıyla Suat Ateşdağlı, Yalçın Aşan, Alper Atakan, Emrah İş ve Nurettin Çolak “remix”leri ile dinleyebilmeniz mümkün.
Gelelim yeni şarkıya… Soner Sarıkabadayı, “Taş”ı 13 yıl önce yazmış ancak şimdi dinleyiciye sunmaya karar vermiş. Her bakımdan tipik bir Sarıkabadayı şarkısı ile karşı karşıyayız yine. Şarkının orijinal düzenlemesini Erdem Kınay, akustik versiyonunu Yıldıray Gürgen, “Tripmix”ini ise Emre Bayar yapmış. İlk olarak orijinal düzenleme servis edilmişti ve hemen peşi sıra sosyal medyada şarkının A$AP Rocky’nin “Electric Body” şarkısına benzediği konuşuldu. Evet, bir benzerlik vardı sahiden ama bu benzerlik şarkıyla değil, şarkının düzenlemesinde kullanılan “sample” ile ilgiliydi belirgin bir biçimde. Nitekim şarkının diğer versiyonlarında böylesi bir benzerlik olmadığı CD yayımlanınca ortaya çıktı.
Aslına bakarsanız şarkının ruhuna en uygun düzenleme, akustik düzenleme olmuş. Elbette diğer düzenlemeler daha yenilikçi ve modern olma çabasında ama akustik versiyonun müzikal tadı daha fazla. En azından ben öyle düşündüm dinlerken.
Fiziksel görünüş bakımından tam bir “anti-star” havasında olmasına rağmen, her defasında konsept bir görsellik çalışmasıyla yaptığı işleri bütünlüyor Soner Sarıkabadayı ve alışılmışın dışındaki karakteristiğini bir şekilde avantaja dönüştürüyor. Yine öyle yapmış. Teklinin kartonetinde, CD üzerinde taş resimleri ve de “promo” kutusunun içinde yapay bir taş görmek şaşırtmadı beni bu yüzden. Bunlar hep görsel bütünlüğü ve akılda kalıcılığı tamamlayan şeyler. Soner Sarıkabadayı bu işi iyi biliyor.
Meşhur olmak istiyorsunuz. Çok haklısınız. Kim istemez ki? Toprağı bol olsun, selam edelim Andy Warhol’e de bu vesileyle ama on beş dakika meşhurluk filan kimseyi kesmez artık bu devirde. O kadarını O Ses Türkiye’ye çıkarak da yapabilirsiniz, çok kolay. Üstelik besteleriniz, şarkı sözleriniz var. Devir Küçük Emrah filmlerinin devri değil ki, orada gördüğünüz gibi Taksim’den belediye otobüsüyle Unkapanı’na giderek otobüsten inince heyecan içerisinde alt geçitten geçip İMÇ altıncı bloğun önüne gelesiniz.
Demet Akalın’ın en büyük avantajı, albüm yaparken bir formül aramak zorunda olmaması. Zaman içerisinde yarattığı, kendinden patentli bir formülü var çünkü. Onu dinleyenler ne beklediğini biliyor, ona şarkı yazanlar da ne yazması gerektiğini… Hâl böyle olunca, ona düşen her defasında aynı formülü başka başka kostümlerle vitrine çıkarmak oluyor. Bir müzikal kaygısı yok, çünkü eğlence müziği yapıyor ve bunun bilincinde. İddiasını da o noktada ortaya koyuyor zaten.
Soner Sarıkabadayı en son 2013 Mayıs’ında “Kutsal Toprak”ı piyasaya sürmüş, aynı yılın Ağustos ayında da şarkının “remix”lerinden oluşan bir tekli daha yayımlamıştı. Yaz boyu her yerde çaldı şarkı. Çalıntı olduğu öne sürülen ama daha sonra telif ödenerek kopyalandığı anlaşılan klip müzik kanallarında kaç bin kez döndü bilmiyorum. Yani beğensek de beğenmesek de tuttu şarkı. Ben Sarıkabadayı’nın yazdığı şarkıları beğenenlerdenim. İstisnaları vardır tabii. Ama kendine ait bir tarz yarattığı ve o tarz üzerinden epeyce çok sayıda dile dolanan şarkı yazdığı bir gerçek.
Şarkılarını kendi söylemese de olur mu? Bence olur. Hatta iyi olur. Gelin görün ki Soner Sarıkabadayı tarzı denilen şeyin ortaya çıkmasında onun şarkı söyleme biçiminin etkisi büyük. Şarkılarını başkaları söylediğinde bile sanki o söylüyormuş gibi hissetmemiz bundan olabilir (Sertab Erener ve Kibariye hariç.)
Soner Sarıkabadayı’nın yeni teklisi “Yara Bandı”, geçtiğimiz günlerde PDND Müzik etiketiyle yayımlandı. Teklide söz ve müzği Sarıkabadayı’ya ait şarkının iki versiyonu var ve düzenlemeler Soner Sarıkabadayı ve Berkay Şenol tarafından yapılmış.
Çok fazla yeni şarkının ve çok iddialı işlerin ardı ardına yayımlandığı bu günlerde “Yara Bandı” listelerde başa güreşmiyor gibi gözükse de tıpkı diğer Sarıkabadayı şarkıları gibi bunun da zamanla algılanıp sonrasında bir “hit”e dönüşeceğini kestirmek zor değil. Zira şarkı buna çok müsait.
Beğenelim ya da beğenmeyelim Soner Sarıkabadayı’nın en büyük mahareti yağ gibi akan sözler yazması ve bunu yaparken de bir hikâye kurabilmesi. (Mesela Serdar Ortaç’ın sözleri de şahane akar ama bir hikâyesi, kurgusu, hatta mantığı asla yoktur.)Sözlerde hiçbir çapak, dile zor gelen bir kelime, cümle yok. Kolayca söyleniyor ve müzikle çok iyi öpüşüyor. Nitekim “Yara Bandı” da böyle bir şarkı.
“Beni son sevdiğin tarih ne sevgilim?” cümlesindeki anlamsızlığı bir kenara koyarsak hikâye belirgin, birden fazla slogan cümle var, melodi de kolay akılda kalıyor. Mesele pop müzikse bu formül her zaman işe yarar.
Popun istediği türden “bebek yüzlü” bir erkek olmamasının dezavantajını enteresan kapak tasarımları ve dikkat çekici kliplerle kapatıyor Soner Sarıkabadayı. “Yara Bandı”nda da öyle yapmış. Yıllardır bir albüm yapmayıp her yıl birer ikişer şarkıyla gündemde kalabilmesi de kabul edelim ki bir başarı. Hafife alabilir, küçümseyebilir hatta bıyık altından gülebilirsiniz bile ama bunları da görmek lazım.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.