Gülşah Tütüncü adını ilk kez 2009 yılında Mustafa Ceceli’nin
seslendirdiği “Hastalıkta Sağlıkta” adlı şarkının söz yazarı ve bestecisi
olarak duyduk. Dakika bir gol bir bu şarkının ardından 2010 yılında bu defa
Tarlan’ın albümünde “Usta Çırak” adlı şarkıda rastladık ona bir kez daha.
Konservatuar mezunu idi, keman performans sanatçısı idi, şarkı yazıyor ve aynı
zamanda söylüyordu da. Sesini duyduğumuz ilk şarkı “Hiç Gitmesin” ise 2011’de
yayımlanan ENBE albümünde yer aldı. Derken 2012 yılında ilk teklisi “Dua
Ediyorum” geldi.
Sonrasında Sana Bir Sır vereceğim dizisi için seslendirdiği “Hazan
Vakti” adlı şarkı, Tarkan’a verdiği “Çay ve Simit”, Ayşe Hatun Önal’a verdiği “Beyaz
Atletli”, Gülşah Tütüncü cephesinden gelen diğer şarkılar oldu. Gülşah Tütüncü’nün
yeni teklisi “Sen de mi Brütüs?” ise geçtiğimiz günlerde Bemol9 Müzik
etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Gülşah Tütüncü’ye ait, düzenleme
ise Gülşah Tütüncü ve Tolga Kılıç imzası taşıyor.
Bugüne kadar yayımlanmış şarkılarına baktığınız zaman ilk dikkatinizi
çeken şey Gülşah Tütüncü’nün pop yelpazesi içinde farklı tür ve eğilimlerde
şarkılar yazabiliyor oluşu. Ağır romantik de olabiliyor, çok eğlenceli de, orta
yaşlı da olabiliyor, çok genç de… Bu büyük bir avantaj. “Sen de mi Brütüs?” hem
genç hem de eğlenceli bir şarkı mesela. Hem akışkan, kıvrak ve oylumlu melodik
yapısı, hem atarlı ama aynı zamanda cilveli sözleriyle şarkı Gülşah’ın teatral
şarkıcılık biçimi ve adeta ikinci bir solist gibi tınlayan kemanıyla da şenleniyor.
Tek başına 4 dakikalık bir romantik komedi filmi gibi. Keza klip de öyle. Hatta
klibi biraz ağır akıtsanız, birkaç bölümlük bir dizi çıkar sanki.
Müzik, müziği sadece para ve şöhret ve tıklanma ve beğenilme
maksadıyla yapanların eline kalmak üzereyken gerçek müzisyenlere daha çok iş
düşüyor. Gülşah Tütüncü onlardan biri. Üstelik isterse böyle hafif ve
eğlencelik, isterse gayet ağır ve oturaklı şarkılar yazabilecek bir müzisyen. Bu
yüzden daha çok sahalarda, oyunun içinde olmalı. Dilerim bu şarkı bunun
başlangıcı olur.
Son olarak şarkının ismini hem tekli kapağında hem de dijital
platformlarda doğru imlayla yazabildikleri için ve bu kadar kapsamlı, bol
fotoğraflı bir basın bülteni hazırladıkları için kimler özen ve hassasiyet gösterdiyse
onları tebrik etmek boynumun borcu. Sahiden bravo!
2018’i bir proje albümle, “Arabesk”le geçirmişti Funda Arar.
Kariyerinin 2019 hanesine ise yeni bir şarkı bıraktı geçtiğimiz günlerde. DMC
etiketiyle yayımlanan “Çık Aradan”, Derya Uluğ ve Asil Gök’ün ortak imza attığı
bir şarkı. Şarkının klip versiyonu Mustafa Ceceli tarafından düzenlenmiş.
Funda Arar, onu tanıdığımız 2000 yılından bu yana kendine
ait bir çizgide ilerledi. Ara sıra farklı denemeler yapsa ve farklı
bestecilerle çalışsa da bunlar o çizginin dışına çıkan, uçuk örnekler olmadı
hiçbir zaman. Sanırım dinleyicisi de bundan memnundu ki CD döneminde her zaman
fiziksel satışları en yüksek isimlerden biri oldu.
“Çık Aradan” ise hem klasik Funda Arar çizgisini
anımsatıyor, hem de “sound” olarak bugünün müziğine ayak uyduruyor. Tabii Arar’dan
elektronik bir “sound” duymayı tercih etmezseniz, teklide şarkının Febyo Taşel
tarafından düzenlenmiş akustik versiyonu da var. Bana kalırsa her iki versiyon
da ayrı ayrı kulağa hoş geliyor.
Gerek Nihat Odabaşı tarafından çekilen klip gerek tekli için
çektirdiği fotoğraflar, gerekse şarkının elektronik düzenlemesi Funda Arar’ın kendi
içindeki değişim, günü yakalama ve 2020’li yıllara “fresh” girme niyetini
ortaya koyuyor. Haksız sayılmaz. Derya Uluğ ve Asil Gök gibi iki genç müzisyenle
yolunun kesişmesi de iyi olmuş bu bakımdan.
Burcu Güneş, kariyer çizgisi boyunca popun farklı müzikal anlayışta
işlerine de hep açık olmuş ve her birini kendine yakıştırmayı bilmiş ender
isimlerden. 1998 yılında “Aşk Yarası” albümüyle hayatımıza girmiş, 2001 yılında
yayımlanan “Tılsım”la yerini sağlamlaştırmış, 2004 çıkışlı “Ay Şâhit” ile de o
dönemin özellikle genç dinleyicilerini avucunun içine alarak müzikte kalıcı olmayı
garantilemişti. Kendi kızım dâhil, bugün yirmili yaşlarını süren kime sorsam,
hepsinin “Ay Şâhit” albümünden “efsane” diye bahsettiğine bizzat şahidim.
Kendi bestelerine ağırlık verdiği “Ben Ateş Ben Su”, aynı
albüm şarkılarının “remix” versiyonlarından oluşan “On The Club” da kariyerinin
bir başka dönüm noktası olmuş, yine iyi pop şarkılarıyla dolu “Sihirbaz”la 2000’leri
kapatmıştı Burcu Güneş.
2010’ların başında “Tamamdır”la başlayıp “Oflaya Oflaya” ile
yol alan yakın dönem kariyerini de parlak bir biçimde geçiren Burcu Güneş, “Gül
Kokusu” albümü, “Aşkın Beni Baştan Yazar” ve “Yakın Mesafe” ve “Darmaduman” gibi
teklileri ile adından söz ettirmeye devam etti. Bir prestij albümü olarak da
görülebilecek “Anadolu’nun Güneşi” albümü ise 2018 yılında yayımlandı ve Burcu
Güneş bu defa da türkülere getirdiği yorumla konuşuldu.
Tüm bunları kısaca özetlemek istedim çünkü geride bıraktığı 20 yılı hiç
boş geçirmemiş olduğunun altını çizmekte fayda var. Nitekim yeni teklisi “Ufo”
geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı ve Güneş’in 2020’li yıllara da
hazır olduğunu böylece görmüş olduk. Zira söz ve müziği kendisine ait,
düzenlemesi Mustafa Ceceli tarafından yapılmış bu şarkı tam da pop müzik seven “teenage”
kitleyi ve dahası çocukları (Yâni 2020’li yılların gençlerini) yakalayabilecek bir
şarkı.
Burcu’nun klipteki kostümleri, koreografiye uygun dans etmesi
kadar doğaçlama ve saçma bir biçimde dans etmesi, o masalsı ve sihirli gibi
görünen klip mekânları, şarkının ritmi, düzenlemesi, şarkı sözlerinin dili,
ezbere yatkın melodisi filan hepsi bu amaca hizmet ediyor. Burada zekice
planlanmış ve başarılmış bir güncelleme var.
Evet Burcu Güneş’i daha “cool”, belki daha orta yaşlı pop
şarkılarında da seviyoruz ama pop kulvarında koşuyorsanız, üstelik yirmi yıllık
da bir yol almışsanız, böylesi ters köşe ve dikkat çekici işler her zaman
iyidir. Bu iş dünyada da böyle yapılıyor zaten.
Yok, bu kalıp buraya tam oturmadı, şöyle diyeyim: İrem’i ilk
çıktığı zamanlar ben de destekliyordum… Niye? Çünkü o günlerde popta şöyle genç
ve parlak bir fenomene çok ihtiyacımız vardı ve İrem o ihtiyacın tam karşılığı
olabilirdi. Kızda ses, görüntü, azim, çalışkanlık, delilik, o “freak” hava,
yani star kumaşı dokunurken ne lazımsa hepsi vardı.
2017’de piyasaya çıkan “Ağlar mıyım Ağlamam” teklisi dönemi
itibarıyla iyi iş yapmıştı. Ne var ki Ziynet Sali o zaman bu zaman elle tutulur
bir şarkı yakalayamadı. Neden gerek duyulduğunu asla anlamadığım “Magic” ve
sonrasında gelen iki facia: “Hadi Hoppalara” ve “Sana Ne Be”. Bir de arada “Deli
Divanenim” var ki bir Sezen Aksu şarkısı olmasına o da Sali’nin üzerine oturmamıştı
nedense.
Ziynet Sali’nin yeni teklisi “Bana da Söyle” geçtiğimiz
günlerde DMC etiketiyle piyasaya çıktı. Şarkının daha adını gördüğümde “Yoksa?”
dedim kendi kendime. Evet, doğru tahmindi; bu bildiğimiz Ferdi Tayfur
şarkısının ta kendisiydi.
Orhan Gencebay ve Müslüm Gürses külliyatlarını tükettik mi
nedir, bu ara Ferdi Tayfur şarkıları revaçta. Bu şarkı da ’91 çıkışlı albümüne
adını da veren Ferdi Tayfur “hit”lerinden biri. Şimdilerde o kadar zorlama
şarkılar üretilir oldu ki (Bknz: “Hadi Hoppalara” ve “Sana Ne Be”) bir zamanlar
burun kıvırdığımız, çok da önemsemediğimiz şarkıları bile beğenir olduk. En
azından eli yüzü düzgün bir melodi örgüsü, derli toplu sözleri var. Ziynet Sali’nin
o Doğu Akdeniz’den Ege’ye uzanan havasına da gayet yakışmış. Söz ve müziği
Ferdi Tayfur’a ait şarkının Mustafa Ceceli düzenlemesi de elektronik-arabesk
kulvarı içinde parlak bir iş olmuş.
Bir süre bizi oyalar, Ziynet Sali de bu arada toparlanır
sanırım. İyi bir şarkıcıdır, ona amenna. Ama kötü bir şarkıyı iyi bir şarkıcı
da kurtaramıyor. Bu durumlarda “cover”lar da geçici bir çözüm oluyor. Hoş, yeni
kuşak şarkıyı yeni bir şarkı gibi dinleyip benimseyebilir, o ayrı.
(1 Mayıs 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Edis başkaydı; ilk gördüğümüzde anlamıştık. Bunun formüle edilebilir bir izahı yok. Bazıları başkadır. “Şeytan tüyü” derdi eskiler. Öyle bir tılsım, öyle bir hemen fark edilirlik, ayırt edilebilirlik, öyle bir anında etki yaratabilme gücü. “Allah vergisi” de derdi eskiler.
İşte tam da bu yüzden henüz sadece dört tekli yayımlamış Edis’in uzunca bir süredir beklenen ilk albümü önemliydi. Edis başkaydı, evet ama bunu nasıl değerlendirecekti? Ya da değerlendirebilecek miydi?
Edis’in ilk albümü “Ân”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Albümde 12 şarkı var. Daha önce tekli olarak yayımlanmış “Çok Çok” ve bir Erkin Koray “cover”ı olan “Gün Ola Harman Ola” dışındaki tüm şarkılar sıfır kilometre Edis şarkıları.
Albümün “teaser”ını dinlemek bile Edis’in risk almak pahasına farklı bir şeyler, en azından güncel Türkçe pop müzik içerisinde sıraya sokulamayacak bir şeyler yaptığını anlamama yetti. Albüm çıktı; yanılmadığımı anladım.
Neredeyse her gün yeni bir sürü şarkı çıkıyor, adını ilk kez duyduğumuz bir sürü şarkıcı görüyoruz dijital platformlarda. Ama ne çare. Müzik dinleme alışkanlıklarımızın değişmesi bir taraftan, müziğin pazarlanma şartlarının değişmesi bir taraftan derken oluşan kısır döngünün çarkları hepsini öğütüveriyor. Olmuşlar da olmamışlarla birlikte dijital çöplüğü boyluyor üç beş günde. “Star” konumundakilerin bile etkisi eskisi gibi uzun süreli olamıyor artık. Büyük patlamalar beklemek yersiz bu şartlar altında. Taş üstüne taş koyan, ağır da olsa emin adımlarla ilerleyen sağ çıkacak bu kaostan. Edis bu albümüyle tam da bunu başarıyor.
Bu albümde ilk dinleyişte kafadan “hit” denilebilecek bir şarkı yok. O kadar kolay algılanır, dile pelesenk olur şarkı da yok. Tutun ki yaz başı çıksa, belki de yazlık mekânların “playlist”lerine giremeyebilirdi bu şarkılar. Ama bana güvenin, bu yaz boyu duyacağız biz Edis şarkılarını. O zamana kadar en azından birkaçını sindirmiş olacağız çünkü. Tıpkı “Çok Çok”un uzun vadede bir “hit”e dönüşmesi gibi.
Bir albümü bir tekliden ayıran en önemli şey bir birden fazla boyutunun olması şüphesiz. Bu anlamda Edis’le aslında yeni tanışıyor olduğumuz söylenebilir. Güçlü ve zayıf yanları, vizyonu, derinliği, felsefesi (en azından şimdiki zaman diliminde) nedir ne değildir, bu albümle görüyoruz. Mesela “Gencim, yakışıklıyım; o halde genç kızların gönlünü çelecek yapış yapış romantik ya da şöyle sokak sloganlı bir bıçkın delikanlı şarkısı yaparım, parsayı toplarım,” gibi bir kafada olmadığını teklilerinden az çok anlasak da albümünde bunu net bir şekilde görüyoruz. Yok çünkü öyle bir şarkı.
Onun yerine hemen her biri farklı bir biçimde, neresinden baksanız yirmi otuz yıldır aynı sulardan beslenen Türkçe pop klişelerine göre yenilikçi, özgür denemeler barındıran şarkılar var. Twitter’da bir yorum okumuştum, “Edis’in yaptıklarının dünyada çoktan modası geçti,” diye. Bu ülkede müzik yapanlardan, bu ülkenin şartları içerisinde, dünyada yapılmamışı yapacak, yeni bir moda, akım yaratacak bir müzikal yenilik beklemek hayalperestlik olur. Onu geçiniz. Ama ayakların bu topraklara basmakta iken ellerinle sınırların dışına uzanabiliyorsan, bu bile başarıdır ki Edis bunu yapmış, en azından yapmaya azmetmiş işte.
Albümün en “catchy” şarkılarından biri olan “Roman”, söz ve müziği Edis’e ait, düzenlemesi Ozan Çolakoğlu tarafından yapılmış bir şarkı. Albümü bu şarkı açıyor ve hemen ardından “Çok Çok” geliyor. Dünyada genellikle albümden önce çıkan tekli şarkıları, daha önce yayımlandı diye albümün sonuna konulmaz. Bu bize has bir uygulamadır ve şarkı sıralamasına, albüm bütünlüğüne verdiğimiz (daha doğrusu vermediğimiz) önemin de göstergesidir. Bu yüzden bu albümde bu şarkıyı ikinci sırada görmek hoşuma gitti. Müzikal akışta ve hikâye içerisinde yeri orasıymış ki oraya konmuş diye düşündüm.
“Çok Çok”un peşi sıra gelen “Yalan”, Edis, Alper Narman ve Onurr’un ortak yazdığı bir şarkı. Düzenlemeyi Osman Çetin yapmış. Ardından Yasemin Mori’nin Edis’e eşlik ettiği “Sevişmemiz Olay” geliyor. Her iki şarkı da genç ve ateşli, dinamik şarkılar. Mori’nin Serhat Şensesli ile birlikte yazdığı şarkıyı Şensesli düzenlemiş. Yasemin Mori ile Edis’in ilk kez tanıştıkları güne şahit olmuşluğum var. Radyo Boğaziçi’nin bir ödül töreninde BÜMED’de kulis olarak ayrılmış bölümdeydik. Edis, Yasemin’e hayrandı. Oracıkta kırk yıllık ahbap oldular, kimyaları anında tuttu. Yasemin de başından beri çemberin dışındadır ya hep. Edis’e çok yakışmış yazdığı şarkı bu yüzden.
Albümün bence en iyi şarkılarından biri “Sen Özgür Ol”, Mustafa Ceceli’nin düzenlemesini yaptığı bir Edis bestesi. Edis’i ilk kez yavaş bir şarkıda dinlerken şarkıcılığının farklı bir boyutunu da görmüş oluyoruz.
Tıpkı “Sen Özgür Ol” gibi batılı bir orta tempo şarkı olan “Ân” ile albüm hiç etkisini azaltmadan devam ediyor. “Ân”ın düzenlemesi bir başka vizyonu geniş müzisyenin, Gürsel Çelik’in elinden çıkmış. Söz ve müziği yine Edis’e ait olan “Bana Ne” ise Ozan Bayraşa tarafından düzenlenmiş.
Bazı aranjörler bazen “uçmak” isteseler de şarkıcılar ya da şarkıcıların onlara getirdiği şarkılar fazla yükselmelerine izin vermez. Bunu düşününce “Bana Ne”de de görüldüğü üzere, Edis ve şarkılarının aranjörlere fırsat verdiği söylenebilir. Bu kadar oyuncaklı düzenlemelerin açıklaması bu olsa gerek. (Bu arada, “Bana Ne” ayrı yazılır; kartonetteki gibi bitişik değil.)
Bir başka Edis bestesi “Eyvallah”, Osman Çetin’in düzenlemesiyle albümün sekizinci sırasında. Kolay algılanabilir, çok bildik armonik dizimlerle yazılmış ama düzenlemesinin zenginliği ile sıkmayan bir şarkı “Eyvallah”.
Edis, Alper Narman ve Onurr ortaklığının bir diğer şarkısı “Doldur İçelim” var sırada. Düzenleme Ozan Çolakoğlu tarafından yapılmış. Adından da anlaşılacağı üzere, alaturka temalı bir şarkı bu. Basbayağı oryantal bir düzenleme de yapılabilirdi ama öyle yapılmamış neyse ki. Albümün ticari açıdan iş yapacak şarkılarından biri olduğu söylenebilir kolaylıkla.
“Dur De” benim albümde en sevdiğim şarkıların başında geliyor. Hem melodi gücü de hem Edis’in yerinde yorumu ile ilk dinleyişte kendini gösteren “Dur De”nin söz ve müziği Edis’e, düzenlemesi Gürsel Çelik’e ait.
Sözleri Edis’e, müziği Edis ve Gürsel Çelik’e ait “Köle”nin düzenlemesini de Gürsel Çelik yapmıştı. Akışı kolay, formülü belli bir dans şarkısı “Köle”.
Albümün kapanışında ise Erkin Koray’ın 1996 çıkışlı albümüne adını veren, söz ve müziği de Koray’a ait bir şarkı. Bugüne dek hiç “cover” potasına girmemiş bu şarkıyı Gürsel Çelik’in düzenlemesi ile dinliyoruz. Şarkının bu düzenlemesinin Erkin Koray versiyonundan çok daha iyi olduğu aşikâr. Şarkı da Edis’e beklenmedik bir biçimde çok yakışmış. Bana Edis’in “cover” yapması için bir şarkı sorsalar, ben kırk yıl düşünsem, bu şarkı aklıma gelmezdi mesela.
Çok farklı akımların birbirinin içinden geçtiği düzenlemelerin toplamda bir müzikal bütünlük oluşturduğu, kendi içinde tutarlı, kendi üslubunu ve tavrını yaratmış bir albüm “Ân”. Başta da yazdığım gibi, Edis’i üç boyutlu olarak dinlememizi, tanımamızı sağlıyor her şeyden önce. Şahsen ben uzun uzadıya dinleyip bir iyice tanıdım. Ve tabii yeterince tamamlanmamış yerini de gördüm.
İlk albümler genellikle yıllardır biriktirilmiş şarkılardan oluşur ve o tekamülün farklı evrelerinden zengin bir içerik devşirmek daha kolaydır. Bu bakımdan albüm doyurucu. Gelin görün ki şarkı sözlerinin büyük kısmında bir konu bütünlüğü, bir hikâye eksikliği, tutarsızlık, hatta bazen mantık hataları söz konusu. Evet bir şeyler anlatıyor ama satır araları eksik kaldığı için Edis’in kafasında canlandırdığı hikâyeye dinleyenin vakıf olması zorlaşıyor.
Bunu bir örnekle açıklayayım: “İstemesen de, hayır desen de bu aşkı tek başıma yürütürüm” diyen birisi aynı şarkının başka cümlesinde “Uymazsa cebimde bir küçük eyvallah yok,” diyor. İlk cümleyi söyleyen ikinci cümleyi söylemez oysa. Hadi söyledi diyelim. Aşkı bitirmek mi istiyor, her şeye rağmen devam ettirmek mi, isyankâr biri mi, yoksa ne olursa olsun sineye çeken biri mi anlamak mümkün değil.
Ya da bir başka örnek: “Gücümü sola verdim yorgunum, her geceme seni koydu ne zor durum.” Gücünü sola vermek, kalbe yüklenmek olsa gerek. Peki her gecesine onu koyan kim ya da ne? Birini geceye koymak ne demek?
Bunlara benzer pek çok örnek var albüm boyunca karşımıza çıkan. Biliyorum bu zamanda bunlara kafa yormak gereksiz. Melodiye uygun akan, dile kolay gelen kelimeler dinleyiciye yetiyor ve şarkılar artık genellikle bu teknikle yapılıyor; dinleyici de hikâye peşinde koşmuyor, çoğu zaman bir tek cümle ya da kelime yetiyor şarkıyı sevmesine; gerisini duymadığı bile oluyor. Ama Edis’in bu kaosun içinde parladığı yerde kendini bu anlamda da farklı kılmasını, daha incelikli ve detaycı olmasını beklerdim.
Albüm kapak ve kartonet fotoğrafları Erdi Doğan tarafından çekilmiş, kreatif direktörlüğü Sezer Arıcı, tasarım ve sanat yönetmenliğini de Ozan Şanal üstlenmiş. Edis’i “bebek yüzlü jön” ya da “temiz yüzlü, iyi çocuk” gibi “artist” bir imaja mahkum etmeyip, doğal ve sade haliyle bırakan, tasarımı da ihtişam üzerine değil, asimetrik bir sadelik üzerine kuran bu çalışmanın çok ama çok doğru olduğunu da söyleyebilirim.
Edis başkaydı. Bu albüm gösteriyor ki başkalığı tek atımlık barut değilmiş. Umarım bu durum bundan sonra da böyle devam eder.
(26 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Yerleşik pop-star algısının tamamen değiştiği bir dönemden geçiyoruz. Kusursuz ve mükemmel görünmek, illüzyon yaratmak, steril kalmak, gizemli ve erişilemez olmak gibi kendilerinden önceki kuşakların yer yer müziklerinden bile daha çok önemsedikleri kaygıları pek de umursamıyor artık yeni nesil pop-starlar. Daha doğal, daha samimi, daha yakın durmayı/gözükmeyi tercih ediyor, kartlarını daha açık oynuyorlar. Böylece hedef kitlelerinin nabzını daha kolay tutabiliyorlar. Plan, proje ve marka yönetimi gibi olmazsa olmazları ve profesyonellik gerekliliklerini de göz ardı etmeden sürdürülebilir bir kariyer çizgisi çizme konusunda, kendilerinden fersah fersah kıdemli pop-starları yaya bırakmaları da cabası.
Bu konuda birkaç belirgin örnek vermek gerekirse İrem Derici, Ece Seçkin ve Mabel Matiz’i ilk ağızda sayabilirim. Her biri birer proje olarak, profesyonel ekiplerce desteklenip sunulmuş olmalarına ve kısa sürede uzun yol almalarına rağmen kendileri gibi olmaktan hiç vazgeçmediler. Bu samimiyetin dinleyici cephesinde kabul gördüğü de açık bir gerçek.
Pop-star olmanın ve kalmanın kuralları yeniden yazılıyor ve görünen o ki önümüzdeki dönemde buna ayak uydurabilenler kazançlı çıkacak.
Harbiye Açık Hava’da Bengü konserinin kulisinde Ece Seçkin’le sohbet ettik. “Sizin kuşak da 15-20 yıl bekleyecek mi Açık Hava’ya çıkmak için?” diye kışkırtıcı bir soru sordum Ece’ye. “Ben beklemeyeceğim abi,” dedi kendinden gayet emin ve kararlı. Olmayacak bir hayal, boş bir iddia gibi gelmedi kulağıma.
Ece Seçkin’in yeni mini albümü “Zamanım Yok”, geçtiğimiz günlerde DGL ve DMC ortaklılığıyla piyasaya sürüldü. Albümde üç yeni şarkının yanı sıra, daha önce dijital formatta yayımlanmış Kolpa & Ece Seçkin ortak çalışması “Hoş Geldin Ayrılığa” da yer alıyor.
Sözleri Ayşen, bestesi Kemal Şimşekyay imzası taşıyan “Adeyyo”, çıkış şarkısı olarak servis edilir edilmez kendi kitlesini buldu. Bugünlerde her yerde duyuyorum bu şarkıyı. Doğru tutturulmuş oryantal dozu, kıvrak melodik yapısı, Ozan Çolakoğlu imzalı modern düzenlemesi ve pek sevdiğimiz türden “atarlı” sözleri ile kafadan “hit” bir şarkıydı zaten “Adeyyo”. İlk dinleyişte kulağa yerleşen, hatta yapışan şarkılardan.
Bu ülkenin popüler kültür dinamiklerinden besleniyor ve ona hizmet ediyorsanız avama kaçma riski her daim başınızın ucundadır. Ece Seçkin başından beri o ince ayarı doğru yapabilenlerden. Görünümü, stili, dans ediş ve şarkı söyleyiş biçimiyle de böyle bu, seçtiği (ya da onun için seçilen) şarkılarla da. “Adeyyo” bu anlamda da amaca hizmet eden bir şarkı.
Bu arada albüm kartonetindeki teşekkür yazısında Ece Seçkin’in Yıldız Tilbe’ye neden teşekkür ettiğinin (albümde bir Tilbe şarkısı yok zira) sırrı da bu şarkıda saklı. Şarkının kayıtları esnasında tesadüfen stüdyoya gelen Yıldız Tilbe, nakarattaki bazı cümlelere katkıda bulunmuş. Bu bir sır mıydı bilmiyorum ama Ece’den öğrendim ve yazmadan edemedim.
Bu arada Tilbe’nin katkısı olsun olmasın Ayşen ve Kemal Şimşekyay çiftinin şarkı yazarı olarak günümüz popüler müziği içinde gözle görülür bir biçimde yükselmekte olduğunu “Adeyyo” bir kez daha gösteriyor.
Nitekim albüme adını veren “Zamanım Yok” da bir Ayşen & Kemal Şimşekyay şarkısı. Her ne kadar “Adeyyo” gibi ilk bakışta “hit” kokusu vermese de, Emrah İş ve Nurettin Çolak’ın “club” düzenlemesi ve slogan sözleriyle listelere girebilecek güçte bir şarkı. Bu şarkıda ve bir sonraki sırada karşımıza çıkan “Olsun”da Ece, bugüne dek duyduğumuz Ece Seçkin şarkılarından ve hatta “Adeyyo”dan da farklı olarak, şarkı söyleme biçiminin vardığı noktayı daha açık hissettiriyor. Şarkıların verdiği avantajla olsa gerek, vurguları, kelimelere sesiyle dokunma biçimi ve duygusu çok daha belirgin ve yerli yerinde çünkü.
Söz ve müziği Gülden Mutlu’ya ait “Olsun” etkili ve vurucu bir şarkı. Kolayca alaturka kıvama getirebilecekken, gerek Mustafa Ceceli’nin düzenlemesi, gerekse Seçkin’in yorumuyla pop sınırlarının dışına çıkmamış şarkı, özellikle nakarat sözleri ve melodisiyle kolayca dile düşecektir muhtemelen.
“Hoş Geldin Ayrılığa” şarkısını tekli olarak yayımlandığı zaman yazmıştım, burada tekrar etmeyeceğim. Şarkıların dijital âlemin kaosu içinde kalmasındansa böylesi formüllerle bir şekilde basılı formata aktarılması arşivcilerin her daim desteklediği bir şey. O bakımdan bu albümde bu şarkının da yer alması sevindirici. Kaldı ki “Hoş Geldin Ayrılığa” müzikal olarak da albümü tamamlıyor.
Ece Seçkin’in başından beri tercih ettiği stilize görsellik ve genç imajla örtüşen, Aytekin Yalçın imzalı kapak fotoğrafları ve Bülent Şengül’ün grafik tasarımıyla bu dört şarkılık mini albüm, basamak basamak inşa edilen kariyerinde Seçkin’e bir adım daha yukarı çıkma şansı verecek gibi görünüyor.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bengü – Zeki Güner ortaklığı bugüne kadar hep iyi sonuç verdi. “Yaralı”, “Sahici”, “Saygımdan”, “Kapıda Yalnızlık” gibi örnekler, yakın geçmişte Bengü’ye hem ticari başarı, hem de ivme kazandırdı. Bu ortaklığın yeni ürünü ise geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan “Sığamıyorum” adlı şarkı oldu.
“Sığamıyorum” hedef kitleyi tam kalbinden vuracak sözleri, oyuncaklı melodisi ve Mustafa Ceceli’nin dünya popüler müziğinin eğilimlerini Türk popunun değişmez kurallarıyla buluşturduğu akıllıca düzenlemesiyle parlak bir pop şarkısı. “Hodri Meydan” gibi tatsız ve ruhsuz bir şarkıdan sonra Bengü’ye zevahiri kurtarma fırsatı vermekle kalmıyor, kariyerinin başından bu yana pek az yakalayabildiği türden bir sıcaklık ve samimiyeti de dinleyiciye/izleyiciye geçirme şansı sunuyor. Zeki Güner’in bestecilik kariyerinde de bugüne dek yaptıklarının yolundan gitmeyen, ters köşe bir şarkı olarak anılacaktır “Sığamıyorum”.
Bir pop şarkısının eğlenceli, ritmik ve tekerlemeli olması, onun kötü ve ucuz olmasını gerektirmez. “Sığamıyorum” buna iyi bir örnek.
(29 Mart 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Kariyerine 2012 yılında “Bensiz Yapamazsın” teklisiyle başlayıp dört yıl boyunca teklilerle devam eden İrem Derici, nihayet beklenen albümünü yayımladı. Bu zamanda tekli yayımlamak her bakımdan daha mantıklı evet ama albüm de başka bir şey elbette. Bir sesi bir albüm boyunca dinlemek, onun kendine uygun gördüğü, seçtiği yahut onun için seçilmiş belki de yazılmış şarkıları ardı ardına dinlemek, o iklimi hissetmek dinleyici için başka bir ihtiyaç. Her albümün şöyle ya da böyle, şarkı şarkı kurduğu bir dünya var çünkü ve aradan yıllar da geçse, bir gün dönüp dinlediğinizde, o dünyanın içine tekrar giriveriyorsunuz. “Sezen Aksu ‘88” başka bir dünyadır mesela benim için, İzel’in “Bir Küçük Aşk”ı başka bir dünya… Tek tek şarkılar çok ender, ama bir bütün olarak albümler yoğun olarak yaşatır bu duyguyu.
(23 Şubat 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
İlk albümünü 2011 yılında piyasaya çıkarmıştı ve sadece Ravi adını kullanmıştı o günlerde. Oysa biz onu “Eksik” gibi “Kalp Kırılsa da Sever” gibi “hit” şarkıların bestecisi Ravi İncigöz olarak tanıyorduk. İyi bir albümdü ama sanırım albümün kendisinden azade bir takım problemlerden dolayı üzerine fazla oynanmadı. 2014 yılında “Şeker” adlı şarkısıyla ve Mustafa Ceceli’nin düet desteğiyle karşımıza çıkan Ravi İncigöz, geçtiğimiz günlerde ikinci albümünü DMC etiketiyle yayımladı.
Albümde yedi şarkı ve iki farklı versiyon var. Bu yedi şarkının biri daha önce tekli olarak yayımlanan “Şeker”, ikisi ise ilk albümde de yer alan şarkılar. Yani toplamda dört yeni şarkı var bu albümde. Bu da bugünün müzik piyasası için makul bir sayı.
İlk albümün en iyi şarkılarından biri olan “Bugün”, bu albümde Febyo Taşel tarafından yapılmış yeni düzenlemesiyle çıkış şarkısı olmuş. İyi de olmuş. İlk versiyonu daha akustikti ve hiç de fena değildi ama bu düzenleme şarkıyı daha kolay algılanabilir kılmış.
İlk albümden bu albüme transfer olan diğer şarkı ise “Acı Aşk”. Bu şarkının sözlerinde kısmen değişiklik yapmış Ravi İncigöz ve hem Febyo Taşel’in yeni düzenlemesiyle, hem de Soner Türksoy’un “House Versiyon”uyla bu albüme dâhil etmiş. Albümlerdeki çok şarkının heba olduğu, kısa sürede “eski” kabul edilip gündemden düştüğü bir zamanda aynı şarkıları 5 yıl sonra yeniden söylemek tuhaf olmasa gerek artık. Hele ki şarkılar daha fazla ilgiyi hak ediyorsa.
Sözleri Ravi İncigöz ve Cüneyt Tek’e, bestesi Ferdi Karameşe’ye ait “Şeker” de hem daha önce yayımlanan “Feat. Mustafa Ceceli” tekli versiyonu, hem de “Remix” versiyonu ile yer alıyor albümde.
Gelelim yeni şarkılara…
Söz ve müzikleri Ravi İncigöz’e ait dört şarkının dördü de hem söz hem de melodik yapı olarak güçlü pop şarkıları. Daha ilk dinleyişte nasıl da Mustafa Ceceli’ye uygun bir şarkı diye düşündüren ama Ravi’nin de solist olarak altından başarıyla kalktığı “Bi’ Dön”, alaturka-arabesk tınılarıyla kulağa hemen yer eden “Yapamam”, İspanyol yürüyüşlü “Canım” ve romantik mi romantik “Teşekkür Ederim” türün sevenlerini ziyadesiyle memnun edecektir.
Her şeyden önce Ravi İncigöz, koştuğu kulvarda ve konumlandığı müzikal kategoride iyi bir şarkı yazarı. Şarkıcı olarak ilk albümüne kıyasla gözle görülür (daha doğrusu kulakla duyulur) bir fark da var. Şimdi daha kendinden emin, sözlere, notalara daha hâkim. Daha önce de yazmıştım, yineleyeyim; ses renginin ilk dinleyişte yadırganan bir tarafı, bir tizliği de yok değil. Bunu bir karakteristik olarak da kabul edebilirsiniz tabii.
Ravi’yi bir animasyon film karakterine dönüşmüş kapak fotoğrafını saymazsak, Serkan Özdemir tarafından çekilmiş siyah beyaz kartonet fotoğrafları ve Fatih Kocatürk’ün tasarımı albümün ruhuna ve iklimine gayet uygun.
Özetle Ferhat Göçer – Mustafa Ceceli – Yalın çizgisinde solistleri ve şarkıları seviyorsanız bu albümü sevmemeniz için bir neden yok. Bu genelleme bir haksızlığa da yol açsın istemem zira Ravi’nin şarkıları ve sesiyle yarattığı epeyce romantik atmosfer, bahsi geçen her üç isimden de daha samimi, daha inandırıcı. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.