Demet Akalın Harbiye Açık Hava Konseri 1 Ağustos 2019
“Hiii, Gülşah Saraçoğlu mu o?” dedi
kızın biri. Nasıl mutlu, nasıl heyecanlı! Yüzünü görmedim, kimdir, kimin
nesidir bilmiyorum, sadece sesi çalındı kulağıma. Sesindeki sevinç, coşku içimi
titretti. Açık Hava’nın kulis kapısından çıkıyorduk. Demet Akalın’ın “fan”ları
bekleşiyorlardı. Onlardan biri Gülşah Saraçoğlu’nu görmüştü. Ünlü görmenin
sevinci havai fişek gibi patlamıştı sesinde. Benimse gözümün önünden hâlâ
pullar, payetler, simler, neonlar, fosforlu pembeler, turuncular geçiyordu.
Müziği bırakabilirdim. Kafam şişmişti.
Kendi kuşağının en iyi şarkıcılarından biri Tuğba Yurt. Bulunduğu yere gelebilmek için epeyce yol kat etti, adım adım ilerledi. Bir önceki teklisi “İnceden İnceden” epeyce ses getirmişti. Yeni teklisi “Yine Sev Yine” de benzer bir formülle kotarılmış. DMC etiketiyle yayımlanan şarkının sözleri Melda Gürbey'e, müziği Serkan Balkan'a ait, düzenleme ise Erdem Kınay tarafından yapılmış.
Piyasanın ve günün pop dinleyicisinin sevdiği türden şarkılar bunlar. Kurgusu, melodik yapısı filan çok bildik, çok hesaplı kitaplı. Bu bakımdan tıpkı “İnceden İnceden” gibi “Yine Sev Yine”nin de beni çok heyecanlandırdığını söyleyemem. Buna karşın bu şarkının da belki bir başka şarkıcıda o kadar da dikkat çekmeyebilecekken Tuğba Yurt’un sesi ve şarkıcılığı ile parladığı rahatlıkla söylenebilir. Duygusu, vurgusu, kelimelerin içini dolduruşu ile Tuğba Yurt şarkıyı alıp götürüyor.
Her ne kadar zamanın ruhu popüler müzikte geçerli olanı bu ve benzeri şarkılar kılsa da Tuğba Yurt umarım hazırlamakta olduğu albümde en azından birkaç tane de olsa daha derinlikli ve incelikli şarkıya da yer verir.
Cem Belevi ilk albümünü 2013 yılında yayımlamıştı. O
albümdeki şarkılardan birini 2015 yılında piyasaya çıkan ENBE Orkestrası
albümünde yeniden seslendirdi, sonrasında ise teklilerle ilerlemeye başladı.
2015 – 2018 arasında yayımlanan 8 tekli
arasında en çok ses getiren “Alışamıyorum” oldu kuşkusuz. Belevi bu süreçte
popun farklı eğilimlerinde gezindi, müzikte arayışlarına devam ederken bir
yandan da dizi oyuncusu olarak bir kariyer edindi.
Cem Belevi’nin Taş Plak etiketiyle yayımlanan yeni teklisi “Bundan Sonra”, üç şarkıdan
oluşuyor. “Bundan Sonra” ve “Buz Yanığı” yeni şarkılar. Üçüncü şarkı ise daha
önce tekli olarak yayımlanan “Mışıl Mışıl”ın “Remix” versiyonu. Sözleri Cem
Belevi’ye, müziği Osman Taşdaş’a ait olan “Bundan Sonra”nın düzenlemesi Erdem
Kınay tarafından yapılmış.
Belki çok orijinal, bambaşka bir stil, yepyeni bir şey değil
ama “hit” olabilecek potansiyelde bir şarkı yakalamış bu defa Cem Belevi. Günün
pop anlayışına çok uygun düzenlemesi, akılda kalıcı sözleri ve melodisiyle Belevi’nin
kendi çizgisi içerisinde doğru bir şarkı.
Bununla birlikte ben hâlâ Cem’den bir
tık daha fazlasını bekliyorum. Onu kendi kulvarındakilerden önce geçirecek,
farklı bir biçimde parlatacak şarkı bu da değil sanki. Nitekim teklideki diğer
iki şarkıda da o güç yok.
(21 Haziran 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
İdo Tatlıses müzikte bir türlü yolunu bulamadı. Pop mu arabesk mi, pop-arabesk mi ya da ne? Aradaki çizgi zaten çok ince ama bir de kendine yakıştırmak var söylediğin şarkıyı. İşte o noktada henüz “Evet, bu bir İdo şarkısı,” denilebilecek bir şarkı yapmadı. Ülkenin görüp göreceği en büyük yıldızlardan birinin oğlu olmak her zaman işe yaramayabilir ama İbrahim Tatlıses, bırakın sesini, şarkı söylemesini bir kenara, kendine yakıştıracağı şarkıyı kırk metre öteden tanıyan bir adamdır ki bu meziyeti belli ki İdo’ya sirayet etmemiş.
İdo Tatlıses’in yeni teklisi “Ya da Boşver” geçtiğimiz günlerde Deriko Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Derya Uluğ – Asil Gök işbirliğiyle yazılmış. Düzenleme ise Erdem Kınay imzası taşıyor. Kendi kulvarında iş yapabilecek bir şarkı aslında. Ama gelin görün ki şarkıyı İdo mu söylüyor Berkay mı belli değil.
Şarkı tam bir Berkay şarkısı mı yoksa İdo mu Berkay gibi söylediği için öyle tınlıyor bilemedim önce. Sonra şarkının klibini izleyince emin oldum ki İdo basbayağı Berkay olmaya soyunmuş. Klipteki dansı, hareket ve tavırları (hatta kostümü) şarkı söyleme biçiminden de çok çağrıştırıyor Berkay’ı. “Ne gerek vardı?” diyor insan ister istemez. Sahi, ne gerek vardı?
(6 Şubat 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Türk popunun 90 sonrası kuşağında en iyi şarkıcılardan biri olduğuna kimsenin şüphe duymadığı Aşkın Nur Yengi, kendi kulvarında ön saflarda koştuğu ‘90’lar geride kaldıktan sonra ne yazık ki aynı ivmeyi gösteremedi. En son ne zaman bir Aşkın Nur Yengi şarkısı herkesin diline düştü, liste başlarından inmedi diye bir dönüp baksak, epeyce gerilere gitmemiz gerekiyor. Elbette “hit” şarkı çıkarmak, çok satmak, çok gündemde olmak başarı için tek kriter değil ama popüler müziğin kantarı bunları da tartıyor ne çare.
Kaldı ki iki albümün arasını altı yıl açmak bile tek başına günü kaçırmak anlamına gelebilir popüler müziğin takvimine baktığınızda. 2010 yılında son albümünü yayımlayan Aşkın Nur Yengi, yeni albümünü 2016 Kasım ayında piyasaya sürdü. Sony Müzik etiketiyle yayımlanan albüm “Aşk’tan Olsa Gerek” adını taşıyor.
Aslında beş şarkıdan oluşan bir mini albüm bu ve geride kalan altı yıl içerisinde Aşkın Nur Yengi her yıl ancak bir şarkı bulabilmiş gibi bir yargıyı ve hayal kırıklığını da beraberinde getiriyor. Milliyet Sanat dergisi için röportaj yapmaya oturduğumuzda yüzlerce şarkıyı eleye eleye beş şarkılık bir albüm yapma noktasına geldiğini anlatmıştı Yengi. Anlaşılan oydu ki ‘90’lardan bu yana çok değişmiş müzik piyasası ilişkileri, anlayışlar, bir şarkı ya da albümün oluşum sürecine dair karşılaştıklarıydı buna sebep. Aynı Aşkın Nur Yengi seçtiği bazı şarkıları ve o şarkıların aranje biçimlerini de güne uyum sağlamak için seçtiğini saklamıyordu. Sektörün bugününe uyum sağlamadan müziğin bugününe uyum sağlamaya çalışmak pek mantıklı değildi oysa.
Nitekim albüm de bu ikilemin izlerini fena halde taşıyor. Bir yanda ‘90’lardaki çizgisinde (bir adım önde ya da geride de değil) bir Aşkın Nur Yengi, bir yanda gençleşmeye çalışan bir Aşkın Nur Yengi var bu albümde. Sözleri Şebnem Sungur’a, bestesi Gökhan tepe’ye ait “Çağırma Lütfen” ve söz ve müziği Ayla Çelik’e ait “Elin Oğlu”, klasik Aşkın Nur Yengi formatını sevenleri kalbinden vurabilecek güçte şarkılar. Yengi’nin 2000’lerin ortalarında kapılmaya başladığı tiz vokal tekniğinden bu defa kaçındığı da göz önüne alınırsa, pekala ‘90’lı yıllar Yengi şarkılarının tadını almak mümkün bu iki şarkıda. Her iki şarkının Erhan bayrak düzenlemeleri de bu minvalde zaten.
Ancak albümün açılışında yer alan ve (Yengi’nin söylediğine göre gençleri yakalamak adına) çıkış şarkısı olarak seçilen Soner Sarıkabadayı şarkısı “Altın Kaplama”, yüklendiği misyonu taşıyabilecek güçte bir şarkı değil. Sertab Erener de ciddi anlamda düşüşe geçtiği bir dönemde Soner Sarıkabadayı şarkıları ile tekrar parlak bir çıkış yakalamış ve sahiden de ibreyi dönemin genç kitlesine doğru çevirmeyi başarabilmişti. Ama Sarıkabadayı – Yengi işbirliğinin aynı sonucu vermesi pek mümkün görünmüyor. Hem şarkının gücüyle ilgili bir şey bu, hem de Yengi’nin duruşuyla. Mesela şarkıya çekilen klipteki Aşkın Nur Yengi’nin görüntüsü bile tek başına genç bir imaj vermekten çok uzak (ki Yengi uzun yıllardır işli, süslü kostümlerle Günay sahnesine çıkan assolist görünümünde malumunuz.)
Benzer sebeplerle söz ve müziği Ayla Çelik’e, düzenlemesi Erdem Kınay’a ait “Hafta Sonu” da radyoların, kulüplerin “playlist”lerine girmeye uzak görünüyor ki albümde Yengi’nin gençleşme misyonu yüklediği bir diğer şarkı da bu.
Düzenlemesi Erhan Bayrak tarafından yapılan bir diğer Ayla Çelik şarkısı “Bi’ Sebepten” ise 20 yıl kadar geç kalmış bir “hit” adayı. ’95-’96 yıllarında çıkmış bir kasette A1 olabilecek bu şarkının ne çare ki bugün pek bir şansı yok.
Sözün özü, iyi bir şarkıcıdan eli yüzü düzgün beş şarkı dinlediğimiz bir albüm bu. Söz konusu Aşkın Nur Yengi olmasa bu kadarına da razı olabilirdik belki ama özellikle yıllardır Yengi’yi hak ettiği yerde tekrar görmek isteyenler için ne heyecan yaratıcı ne de tatmin edici.
Her zaman iyi fotoğraflar çekmiş Tamer Yılmaz’ın Photoshop estetikli Aşkın Nur Yengi fotoğraflarına ise hiç girmiyorum.
Kontrol kaygılarınız profesyonelliğinizin önüne geçiyorsa ne iş yaparsanız yapın işiniz zordur. Sosyal medya kullanmayı reddetmek dâhil, olan bitenle, gündemle bu kadar kopuk, bu kadar steril yaşamak ve bir yanda popüler müzik yapmak da zordur. Aşkın Nur Yengi’nin de işi zor görünüyor. Kendisi bunun ne kadar farkında, o da ayrı mesele.
“En büyük hayalimdi Harbiye sahnesinde olmak,” dedi. Kimin
değildi ki? İrem Derici’nin de hayaliydi mutlaka, Ece Seçkin’in de. Ama onlar
şimdilik seyirci koltuklarındaydılar. Sahnede Bengü vardı. Bengü, Harbiye Açık
Hava’da ilk kez konser veriyordu.
(20 Mayıs 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Sadece şöhretinin, popülerliğinin, soyadının arkasına sığınmamış, yaptığı işi başından bu yana çok ciddiye alarak müziğe çok emek harcamış bir yıldız Nazan Şoray. Gazino dünyasının kendine has kuralları içinde yetişip sonra ‘90’lar müziğinin bambaşka düzenine ayak uydurmak, oradan 2010’lu yıllara uzanıp kendini güncelleyebilmek, güne ayak uydurabilmek de başka türlü olacak şey değil. İşte yine yepyeni bir şarkı, güncel bir “sound” ile pırıl pırıl bir Nazan Şoray var karşımızda. Şoray’ın yeni teklisi “Steril Sevda”, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı.
Teklide söz ve müziği Selahattin Erhan’a ait “Steril Sevda” adlı şarkının iki farklı versiyonu var. İkinci versiyonda Nazan Şoray’a Yunan pop yıldızı Stergios eşlik ediyor ve şarkıyı Türkçe-Yunanca bir düet olarak dinliyoruz. İlk versiyonda ise Nazan Şoray şarkıyı solo olarak seslendiriyor. Düzenlemeler Erdem Kınay tarafından yapılmış. (Şarkılarda duymaya pek de alışık olmadığımız “steril” kelimesinin şarkının içindeki anlamının yanı sıra şarkının bestecisi ve söz yazarı Selahattin Erhan’ın doktor olmasından kaynaklı saklı bir esprisi de var bu arada.)
Tam da yaz üzeri kulüplerin, plajların, radyoların “playlist”lerine rahatlıkla girebilecek, hareketli ritmi ve eğlenceli melodisi, gelip geçici, gündelik aşklara inat “steril sevda” arayanların diline slogan olacak sözleriyle bu şarkı Nazan Şoray’ın kendine has ses rengiyle de kulaklara yer edecek gibi görünüyor. Teklinin kapağından şarkının klibine dek her zamanki titizliğinin izlerini taşıyan bu yeni çalışmasıyla Nazan Şoray, yine nokta atışı yapıyor.
(22 Mart 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Genellikle sadece nakarat kısımlarının akılda kaldığı, çok basit armonileri olan, marş yürüyüşünde besteler yapıyor Erdem Kınay ve sonra onları alabildiğine kafaya kafaya vuran düzenlemelerle şarkıya dönüştürüyor. En büyük şansı Deniz Erten gibi bir söz yazarıyla çalışması olabilir. Sadece “vurur yüze ifadesi” vakası bile tek başına bunun göstergesi.
Erdem Kınay’ın ürettiği bu sanayi tipi pop müziğin Merve Özbey gibi bir solistle “kulüp arabeski” diye tanımlanabilecek bir türe doğru evrildiğini gördük zaman içerisinde. Alan memnun satan memnun olmalıydı ki aldı yürüdü. Tabii eğer ortada tutmuş bir kimya varsa, bunda Merve Özbey’in alaturka-arabesk solist tavrının, o tiz perdelerde dolaşan şarkıcılık biçiminin de payı yadsınamaz; seversiniz sevmezsiniz, o ayrı.
Bengü de son albümünde yine benzer bir Erdem Kınay şarkısını, “Feveran”ı seslendirmişti ve o albümün en hareketli şarkısı idi. Bu defa ise albüm dışından yeni bir Erdem Kınay şarkısı ile çıkıyor karşımıza. Albümden çekilen son klip devir ömrünü doldurur doldurmaz servis edilen bu yeni şarkının adı “Hodri Meydan”. Tekli geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı.
Onlarca Erdem Kınay şarkısını ve düzenlemesini birbirinden ayıran tek şey şarkı sözleri galiba. Bu da onlardan biri. Bengü’ye radyolarda ve kulüplerde çalınma garantisi sağlayacaktır şüphesiz zira son albümündeki yavaş şarkılar o kulvarda değildi pek. Bunun dışında bir faydası olacağını sanmam. Kaldı ki radyoda ya da kulüpte çalındığında şarkıyı Bengü’nün söylediğini kaç kişi fark eder ona da emin değilim. O kadar “anonim” ki şarkının stili, “bu bir Bengü şarkısıdır” denebilecek hiçbir şey yok, buna Bengü’nün sesi de dâhil.
Haksızlık ettiğimi düşünüyorsanız, şarkıyı “vocal cut” özelliği olan bir “edit” programı ile Bengü’nün sesini geriye çekerek dinleyin ya da yapamıyorsanız nakaratını sözsüz olarak “lay la lay la” tekrarlarıyla söylemeyi deneyin. Şarkıda “müzik” olmadığını şaşırarak göreceksiniz.
(1 Mart 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Soner Sarıkabadayı 2009’dan bu yana tekliler ve mini albümlerle yürütüyor albüm kariyerini. 2001’de yayımlanmış ama o dönemde pek de ses getirmemiş bir tek albümü var ki o albümdeki Soner, 2009’dan itibaren tanış olduğumuz Soner’den hem fiziksel olarak, hem de müzikal anlamda epeyce farklı.
Çok istikrarlı bir çizgiyle, tamamen kendine has stili, şarkıları ve şarkı söyleme biçimiyle kendi markasını yarattı. Beğenirsiniz beğenmezsiniz o ayrı mesele ama bunu takdir etmek lazım. Bir de teklilerin dinleyiciye ulaşması konusunda gösterdiği mücadele için de ayrıca takdiri hak ediyor. Bir dönem teli CD’lerini 1 liradan satışa sunmuş ve piyasanın şartlarını zorlamıştı. Yeni teklisini de 4 liradan gazete bayilerinde satışa sunarak mücadelesine devam ediyor. Neden “mücadele” kelimesini kullanıyorum zira içinde tek şarkı bile olsa, 5 liranın altında CD satmaya kalktığınız zaman, benzin istasyonları ve müzik marketler, kar marjının düşüklüğü sebebiyle rafa çıkarmak istemiyorlar. Yani bir türlü doğru düzgün bir sektöre dönüşememiş müzik dünyamızda böyle şeylerle de uğraşıyor müzisyenler ve genellikle alıcının (ya da tüketicinin) bundan haberi bile olmuyor.
Soner Sarıkabadayı’nın geçtiğimiz günlerde PDND Müzik etiketiyle yayımlanan yeni teklisi “Taş” adını taşıyor. Teklide şarkının üç farklı versiyonunun yanı sıra, bir önceki teklisi “Unuttun mu Beni?”nin de altı farklı versiyonu yer alıyor ki bu versiyonlar teklinin daha önce yayımlanan dijital formatında yoktu. “Unuttun mu Beni?”yi sevenlerdenseniz ki ben sevmiştim, bu teklide şarkıyı önce Ozan Çolakoğlu’nun orijinal “mix”i, sonra Serhan Yasdıman’ın “Akustik” versiyonu ile ardından da sırasıyla Suat Ateşdağlı, Yalçın Aşan, Alper Atakan, Emrah İş ve Nurettin Çolak “remix”leri ile dinleyebilmeniz mümkün.
Gelelim yeni şarkıya… Soner Sarıkabadayı, “Taş”ı 13 yıl önce yazmış ancak şimdi dinleyiciye sunmaya karar vermiş. Her bakımdan tipik bir Sarıkabadayı şarkısı ile karşı karşıyayız yine. Şarkının orijinal düzenlemesini Erdem Kınay, akustik versiyonunu Yıldıray Gürgen, “Tripmix”ini ise Emre Bayar yapmış. İlk olarak orijinal düzenleme servis edilmişti ve hemen peşi sıra sosyal medyada şarkının A$AP Rocky’nin “Electric Body” şarkısına benzediği konuşuldu. Evet, bir benzerlik vardı sahiden ama bu benzerlik şarkıyla değil, şarkının düzenlemesinde kullanılan “sample” ile ilgiliydi belirgin bir biçimde. Nitekim şarkının diğer versiyonlarında böylesi bir benzerlik olmadığı CD yayımlanınca ortaya çıktı.
Aslına bakarsanız şarkının ruhuna en uygun düzenleme, akustik düzenleme olmuş. Elbette diğer düzenlemeler daha yenilikçi ve modern olma çabasında ama akustik versiyonun müzikal tadı daha fazla. En azından ben öyle düşündüm dinlerken.
Fiziksel görünüş bakımından tam bir “anti-star” havasında olmasına rağmen, her defasında konsept bir görsellik çalışmasıyla yaptığı işleri bütünlüyor Soner Sarıkabadayı ve alışılmışın dışındaki karakteristiğini bir şekilde avantaja dönüştürüyor. Yine öyle yapmış. Teklinin kartonetinde, CD üzerinde taş resimleri ve de “promo” kutusunun içinde yapay bir taş görmek şaşırtmadı beni bu yüzden. Bunlar hep görsel bütünlüğü ve akılda kalıcılığı tamamlayan şeyler. Soner Sarıkabadayı bu işi iyi biliyor.
Ünlü bir annenin ya da babanın çocuğu olmak her hal ve koşulda zor… Çünkü doğuştan ünlü oluyorsunuz ve bu ünü hak edip etmediğiniz hayatınız boyunca sorgulanıyor. Doğrusu çekilir şey değil. Bir yeteneğiniz yoksa ayrı dert (Zehra Çilingiroğlu misal), varsa daha beter. Bu defa da kendinizi ispat derdine düşüyorsunuz ister istemez.
Şimdi İdo Tatlıses’ten bahsederken, İbrahim Tatlıses ve Derya Tuna’nın oğlu demeden olur mu? Olmaz. İbrahim Tatlıses’i İdo Tatlıses’in babası diye anmamız içinse İdo’nun bir değil bin fırın ekmek yemesi lazım. Haliyle babanın gölgesi hep üzerinde kalacak yıllar boyu. Ne yapsa böyle bu…
Oysa İdo Tatlıses bir hayli çalışıyor. O kaşlarıyla, danslarıyla alay konusu edilen, “dj”liği ciddiye alınmayan yeni yetme çocuk son bir sene içinde şarkıcı olarak kendini ispat için epeyce çaba sarf etti. 2014’de önce beş şarkılık bir mini albüm, ardından da bir tek şarkının sekiz farklı versiyonu bir araya getirdiği bir tekli yayımladı. 2015’i ise bu defa üç şarkılık bir mini albümle karşılıyor İdo. “Kaç Kere” adı verilmiş bu albüm, geçtiğimiz günlerde Deriko Müzik etiketiyle yayımlandı.
Albümde yer alan “Kaç Kere” ve “Kanayan Yara” adlı şarkıların söz ve müzikleri Eralp Yavuz tarafından yazılmış, düzenlemeleri Cüneyt Yalmaz yapmış. “Aşk Bunun Adı” adlı şarkı İdo Tatlıses’in yazdığı bir şarkı ve düzenlemesi Erdem Kınay’a emanet edilmiş.
İlk albümünde arabesk-pop bir çizgiden ses veriyordu İdo. Hem şarkılar o minvaldeydi, hem de İdo’nun şarkı söyleme biçimi. Buna karşın ses rengi babasını pek andırmıyordu. Şivesi yoktu ve şarkı söylerken babasını taklit ettiği de söylenemezdi ki baba Tatlıses’in ilk yıllarında hiç olmadığı kadar abartılı bir şive kullandığı “k” ve “h” harflerini nasıl patlattığı malum.
Yine 2014 yılı içerisinde yayımlanan “Satır Satır” teklisinde ise daha pop havasında bir İdo Tatlıses vardı. Onca “remix” boşuna değildi.
Bu albümde ise şarkı söylemeyi daha fazla öğrenmiş bir İdo’dan bahsetmek mümkün. “Kaç Kere” ve “Aşk Bunun Adı”, kendi kulvarında hiç de fena pop şarkıları değil. Bu iki şarkıda da pes seslerde hâkimiyeti elden kaçırmadan duygusunu dinleyene geçirmeyi başaran İdo, dik perdelerde bir parça zorlanıyor gibi. O noktada stüdyo teknolojisi devreye girip durumu kurtarmış belli ki. Ancak vurgular ve prozodi açısından piyasadaki nice erkek şarkıcıdan daha iyi.
“Kanayan Yara” ise diğer şarkılara nispetle daha sıradan, vasat tınlıyor.
Ha bir de, albüm kapağındaki resimlerden de anlaşıldığı üzere İdo Tatlıses’in acilen profesyonel bir “styling” çalışmasından geçmesi gerekiyor.
Gökhan Keser için yazdıklarımı tekrar etmek istemem ama Emir’in 2014 yılının son günlerinde piyasaya çıkan “Kendimden “ adlı mini albümü, sadece kapağıyla bile beni buna zorluyor. İki albümü yan yana koyun ve sonra yazılarına bakmadan hangisinin Gökhan Keser, hangisinin Emir olduğunu bulmaya çalışın. Üstelik iki fotoğraf, farklı fotoğrafçıların elinden çıkmış. Ama aynı poz, aynı bakış, aynı duruş, aynı sakal… Popta standartlaşmanın sembolü olarak Türkiye’de 2010’lu yıllar pop müzik tarihi dosyasına konulabilir bu birbirinin ikizi kapaklar.
Emir’in Sony Müzik etiketiyle yayımlanan bu mini albümünde üç şarkı ve bir farklı versiyon var. Albümün adının da vurguladığı gibi, Emir bu defa şarkılarına kendisi de imza atmış. “Bi’ Ağla”nın sözleri Emir’e, bestesi Ceyhun Çelikten’e, düzenlemesi ise Erdem Kınay’a ait. “Ya Rab”, anonim bir melodiye Emir’in yazdığı sözlerle oluşturulmuş bir şarkı. Onun düzenlemesini de Emrah Karaduman yapmış. Üçüncü şarkı “Yaylı Yatak”ın ise söz ve müziği Emir’e, düzenlemesi Turaç Berkay Özer’e ait. Albümde bir de “Bi’ Ağla”nın Ceyhun Çelikten versiyonu var. “Bi’ Ağla” için Gülşen, “Yaylı Yatak” içinse Yıldız Tilbe, Emir’e destek vermiş ve stüdyoya girip vokal yapmışlar.
Buraya kadar her şey tamam… Ama derseniz ki Emir’i diğer erkek popçulardan ayıracak, onu farklı kılacak, ona dikkat çekecek ne var bu albümde? Hiçbir şey yok. Emir hayranlarını mutlu eder (hayranlar mutlu olmaya hep hazırdır çünkü), kulüplerde ve radyolarda aynı tempoda şarkıların arasında kendine yer bulur bu şarkılar belki ama hepsi o. Üçünün arasında “Yaylı Yatak” bir parça daha ön plana çıkabilir klip çekildiğinde ki bence bu mini albümün tek esprili, akılda kalıcı şarkısı da o.
Emir, onu ilk tanıdığımız günlerdekinin aksine, artık Tarkan vurgularıyla şarkı söylemiyor. Bu iyi bir şey… Ama hâlâ ilk duyduğunuzda “Bu Emir işte” diyeceğiniz bir ipucu da vermiyor. Gökhan Keser yazısının son paragrafını yerine Emir ismini koyarak bir kez daha okuyabilirsiniz bu nedenle.
(30 Aralık 2013 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Yenilik sıkıntısı çeken Türk pop müziği son yıllarda elektronik dans müziği (EDM) albümlerine can simidi gibi sarıldı ve özellikle 2010’dan sonra yaygınlaşan bu tür, daha önce aranjör ya da besteci olarak tanıdığımız nice ismi bir nevi star haline getirdi. Türün en popüler işlerine ise Ozan Doğulu, Ozan Çolakoğlu, İskender Paydaş, Volga Tamöz ve Erdem Kınay imza attı. Yıllardır batı standartlarında “dj” müziği yapan ve yaptıkları işlerle dünyada da ses getiren “dj”lerimiz de vardı oysa ama onlar Türk pop müziği kurallarına pek uymadıkları için bu saydığım isimler kadar gündem teşkil etmediler ne çare. Bu yüzden EDM’ni bundan ibaret sanmış da olabiliriz.
Türkiye’de genellikle eski şarkıların yeniden düzenlenmesi üzerinden yürüyen bu akımda, yeni şarkıları ve kendi bestelerini kullanan aranjör/besteciler de oldu. Erdem Kınay da bunlardan biriydi. Kınay’ın 2012 yılında yayımlanan “Proje” adlı albümü tamamen yeni şarkılardan oluşuyordu. Erdem Kınay ilk albümün devamı niteliğindeki ikinci albümde de yine sadece kendi bestelerine yer vermiş. Şarkı sözlerinin tamamı ise Deniz Erten’e ait. “Proje 2” adını taşıyan bu albüm geçtiğimiz günlerde KNY Müzik/Seyhan Müzik ortaklığıyla yayımlandı.
Albümde altı yeni şarkı ve üç de farklı versiyon var. Bu versiyonlardan biri, önceki albümün en çok ses getiren şarkılarından biri olan “Duman”ın Dj. Eyüp imzalı yeni “remix”i. Tıpkı önceki albümde olduğu gibi, bu albümde de Demet Akalın, Murat Boz, Bengü gibi popun birinci liginden isimlerin yanı sıra Merve Özbey ve Aynur Aydın da şarkılara ses verenler arasında. Bu albümün sürprizi ise albümün açılış ve de çıkış şarkısı “Alkışlar”ı seslendiren Sibel Can. Ne ki şarkıyı dinlemeye başladığınızda bunun bir sürpriz olup olmadığı tartışılır hale geliyor. Zira düzenlemesini koyun bir kenara, hem söz hem de beste bakımından “Alkışlar”, tipik bir Sibel Can şarkısından hiç de farklı tınlamıyor. Çelişki de burada başlıyor zaten. Hem önceki hem de bu albümün öne çıkan şarkıları Kınay’ın Avrupai “sound” iddiasını yerle bir ediyor. Zira önceki albümün en çok ses getiren şarkısı “Duman” gibi, yine Merve Özbey’in seslendirdiği “Helal Ettim” ve de “Alkışlar” bu ülkede senelerdir yapılagelen arabesk şarkılardan ilham almış şarkılar. Tek fark şu: Bu şarkılardan herhangi birini örneğin Bergen ya da ne bileyim, Gülden Karaböcek söyleseydi, bugünün sosyetik gece kulüplerinde, popüler müzik çalan radyolarda asla çalınmazlardı. Gelin görün “Duman” gibi “Helal Ettim” de şu sıralar hemen her yerde çalınıyor. Yani arabesk müzik duyunca “ıyyyyy yivrenççççç” diyen kitle böylece “çok modern, çok Avrupai” şarkılarla kendinden geçmiş oluyor.
Oysa albümde Demet Akalın’ın seslendirdiği “Yalnız Ordusu” ve Murat Boz’un seslendirdiği “İlk Anda”, çok daha pop tınlayan şarkılar. Melodik olarak daha zayıf olmalarına karşın Bengü’nün seslendirdiği “Kolay Gelsin” ve Aynur Aydın’ın seslendirdiği “Sınır” için de aynı şey söylenebilir. Ancak iyi bir müzisyen olduğunu bildiğimiz Erdem Kınay’ın yaratıcı ve yenilikçi bir besteci olduğunu söyleyebilmek zor. Şarkılar genellikle aynı yürüyüş ve kurgu üzerinden ilerliyor ve Kınay, düzenlemelerin şaşası ve karmaşıklığıyla bu açığı kapatmaya çalışıyor. EDM’nin son moda “sample”larını, “loop”larını kullanarak ortaya çıkarılan bu sert “sound” ise ancak gece kulüplerinde yüksek vuruşlu müziğe kendini kaptırıp dans etmek ya da evinde/arabasında/kulaklığında yüksek sesle müzik dinlemek, dinlerken çevresine de “çıstak”larını duyurmak isteyenlere hitap ediyor.
Albümde sesiyle var olanları değil, projenin mimarı Erdem Kınay’ı ön plana çıkaran Mert Dermen imzalı fotoğraflar ve Özlem semiz imzalı kartonet kompozisyonu (yazım yanlışları bir kenara) özenli ve temiz. Ancak içerik, elbette kartonet kadar sade ve sakin değil. “Olsun, ben bu şarkılarla fena koparım,” derseniz, o başka.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.