Demet Akalın Harbiye Açık Hava Konseri 1 Ağustos 2019
“Hiii, Gülşah Saraçoğlu mu o?” dedi
kızın biri. Nasıl mutlu, nasıl heyecanlı! Yüzünü görmedim, kimdir, kimin
nesidir bilmiyorum, sadece sesi çalındı kulağıma. Sesindeki sevinç, coşku içimi
titretti. Açık Hava’nın kulis kapısından çıkıyorduk. Demet Akalın’ın “fan”ları
bekleşiyorlardı. Onlardan biri Gülşah Saraçoğlu’nu görmüştü. Ünlü görmenin
sevinci havai fişek gibi patlamıştı sesinde. Benimse gözümün önünden hâlâ
pullar, payetler, simler, neonlar, fosforlu pembeler, turuncular geçiyordu.
Müziği bırakabilirdim. Kafam şişmişti.
Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Her sene bugün
sayısız slogan, klişe cümle, aforizma söylenir, paylaşılır, yazılar yazılır,
görüşler bildirilir. Ama tüm bunlara eşlik edecek şarkımız azdır. Çünkü bir
derdi olan şarkımız azdır.
İşte söz ve müziği Bora Ayanoğlu tarafından yazılan ve ilk
kez 1972 yılında Hümeyra tarafından plak yapılan “Adım Kadın” o az sayıdaki “derdi
olan” şarkılarımızdan biri.
Bora Ayanoğlu şu veya bu siyasi görüşün bayraktarlığına
soyunmadan, toplumun derin yaralarına parmak basmış, onları incelikli bir dille
şarkılara dökmüş bir şarkı yazarı. Bu şarkının onun tarafından yazılmış olması
da bir tesadüf değil. “Fabrika Kızı”, “Recep”, “Rose Marie” gibi onun kaleminden
benzer nitelikte nice şarkı var. “Adım Kadın” yaşadığımız toplumda kadının yeri
ve konumuna, kadına bakış açısına dair maalesef bugün bile eskimemiş tespitler
yapan ve tüm bunları bir kadının ağzından anlatan, benzeri bir daha yazılamamış
nefis bir şarkı.
Şarkıyı Hümeyra’dan çok sonra ilk kez 2005 yılında “Başucu
Şarkıları 2” adlı albümünde Zuhal Olcay seslendirmişti. 2008 yılında ise “Güldünya
Şarkıları” adlı karma albümde Emel Müftüoğlu seslendirdi. Düzenleme ise Sinan
Akçıl tarafından yapılmıştı.
Hürriyet gazetesinin “Güldünya” projesi, töre cinayetiyle öldürülen
Güldünya Tören’den adını almıştı ve geliri Aile İçi Şiddet Acil Yardım
Hattı’na aktarılmak üzere tasarlanmıştı. DMC etiketiyle yayımlanan albümde kadın
şarkıcılar tarafından seslendirilmiş 14 şarkı yer alıyordu.
Şarkı zaten kısacık süresi içinde o kadar çok şey anlatıyor
ki üzerine fazladan söz söylemeye hiç gerek yok. Şarkıda anlatılanların tarih
olduğu günleri görebilmek ümidiyle, Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun!
Attila Özdemiroğlu çıktı telefona. “Merhaba, ben Güneş
gazetesi yarışması birincisiyim. Sizinle mutlaka görüşmemiz lazım,” dedim.
“Tabii ki, ben size önümüzdeki haftaya randevu vereyim,” dedi. “Yok,” dedim.
“Önümüzdeki hafta olmaz. Bugün görüştük görüştük, ben İzmir’e dönüyorum.”
Bir tane “Hasret” diye bir şarkımız geçti denetimden. Ve biz
o şarkıyla yüzlerce programa katıldık. Her yerden çıkıp “bir yer olmalı bir yol
olmalı” diye o şarkıyı söylüyorduk. Bir Erdal’ın kafası çıkıyor bir benim kafam
çıkıyor, kuklalar gibi.
Bülent Özdemir’le çalışıyordum o zaman sahnede. Bülent bir
gün geldi, “Bir şarkı var, ortalık yıkılıyor,” dedi. Beni bir kulübe götürdü, hakikaten
herkes ayakta, masaların üzerinde “Karlar Düşer”i söylüyor.
Zorladım çok zorladım tabii. Hiçbir şey tesadüf değil,
şansına olmuyor hiçbir şey. Ama hiçbir zaman da geri dönüp de “öyle olsaydı da
böyle olur muydu” demiyordum açıkçası.
Emel’in dokuz yıl aradan sonra yayımlanan yeni albümü “Emel
İle Yeniden”, eski şarkılarını yeni düzenlemelerle seslendirdiği bir ‘en
iyileri’ projesi. Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle piyasaya sürülen albüm, on
şarkı ve bir farklı versiyondan oluşuyor. Bu vesileyle Emel’le bir araya geldik
ve hem albümü, hem de onu bu albüme kadar getiren 30 yıllık kariyer hikâyesinin
ilk yıllarını konuştuk.
Ben Ses dergisinin en çok kokusunu severdim. Zamanın dergilerinden farklı bir baskı tekniği ve kağıdı vardı çünkü değişik bir koku gelirdi sayfaları çevirdikçe. Okumayı öğrendikten sonra ise içeriğini de sevdim haliyle; sinema, tiyatro ve müzikten bahsediyordu çünkü. Sevmemek mümkün mü? Ta ilk sayısından 90’lara dek sayısız nüshası hala evimde, arşiv çalışmalarında baş kaynaklarımdan biri olan Ses’te bir gün benim de yazacağımı söyleseler, güler geçerdim. Ama oldu işte. Bundan böyle her ay, hem gündeme dair müzik haberleri, dedikoduları, hem de eski Ses nüshalarından nostaljik haberlerle bu köşedeyim.
Sene 1994. Aylardan Kasım. Sabah saat yedi, bilemediniz sekiz. İsli puslu, ıslak, insanın iliklerine işleyen türden soğuk bir sabaha uyanmış İstanbul. Boğaz Köprüsü trafiğinin en karambol saatlerinde, o zamanlar rengi turuncu olan belediye otobüslerinden birinin marifetiyle güç bela kendimizi Avrupa yakasına atmışız. Dört bir yanı gökdelenlerle çevrili Levent’in, şehrin göbeğinde bir vaha gibi kalmış eski sokaklarından birinde, bahçe içerisinde üç katlı bir villanın kapısı önündeyiz. Kapı zilinde sadece F ve T harfleri var.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.