Bir söz toplumuyduk biz. Dilden dile anlatılan masallar, söylenceler,
kulaktan kulağa fısıldanan maniler, kağıda kaleme değmeden yıllar yılı ezberde
kalmış türküler vardı geçmişimizde. Türkçe popüler müziğin adı henüz “Türkçe
sözlü hafif müzik” iken, koca bir geleneğin sözünü popüler şarkılara nasıl
dökeceğimizi bilmez iken ilk yol göstericilerden biri o oldu. Bazıları şiirleri
besteliyordu. Mehmet Teoman’sa şiir yazar gibi şarkı sözü yazıyordu.
Hayatı bir kitap olsa bu ülkenin popüler kültürüne, müzik ve
eğlence dünyasına dair kapsamlı bir belgesel çıkar ortaya. Diliyorum ki bir gün
yazmaya koyulur. Tanju Okan için yazdığı “Kadınım”la başlayan şarkı sözü
yazarlığında “Beni Benimle Bırak”, “Anılar”, “Gerisi Vız Gelir”, “Parkta Yatıyorum”,
“Yalnızlığım” gibi buraya isimlerini sığdıramayacağım sayısız klasiğe imza
atmış bir usta, gazetecilik, prodüktörlük, menajerlik, işletmecilik, organizatörlük
gibi işlerle sektörün her cephesinde ter dökmüş, emek vermiş bir duayen Mehmet
Teoman. Bugün bu işleri yapan herkesin yakından tanıması, bilmesi gereken bir
isim.
“Hastane / Yorgun ve Mutlu”, 1979 yılında piyasaya çıkar. ‘70’lerin
ortasında başlayan Nükhet Duru – Mehmet Teoman – Cenk Taşkan ekip çalışmasının sona
erdiği günlerdir. Nükhet Duru’nun o günlerde piyasaya çıkan yeni 33’lüğünde yine
Cenk Taşkan’ın besteleri var ama artık Mehmet Teoman’ın şarkı sözleri yoktur.
Teoman, 2 Cenk Taşkan bestesinin üzerine yazdığı şiirleri seslendirdiği o 45’liğin
kapağında o günlerde evlendiği Ayşegül Aldinç’le birlikte düğün kostümleriyle
poz vermiştir. Plaktaki şarkılarda Ayşegül Aldinç’in de sesi vardır.
“Hastane”nin bestesini Sezen Aksu çok sevince allem eder
kallem eder Cenk Taşkan’dan alır ve üzerine sözler yazarak “Dört Günlük Bir Şey”
adını taşıyan bir şarkı hâline getirir. Mehmet Teoman ise “Hastane”yi 1991
yılında yayımlanan “Ter İçinde” adlı ilk albümünde yeniden seslendirir.
Şarkının orijinal versiyonu da yıllarca sadece plak üzerinde kaldıktan sonra
ilk kez 2006 yılında yayımlanan “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş 4” adlı karma albümle
tekrar gün ışığına çıkar.
Mehmet Teoman 2016 yılında tamamen kendi çabasıyla ve epeyce
de uğraşarak “Yaş 71” adı verilmiş bir albüm yayımladı. Ada Müzik etiketiyle piyasaya çıkan bu albümde eski ve yeni
şarkı sözleri ve şiirlerini Meltem Özcan’la birlikte seslendirdi. Albümün konuk
sanatçısı Nükhet Duru idi ve Duru “Kadınım” ve “Hastane”de Teoman’a eşlik
ediyordu.
Hem o albümü hem de o şarkıyı hatırlayalım istedim bugün çünkü bugün
Mehmet Teoman’ın doğum günü. Kısa bir süre önce önemli bir rahatsızlık geçiren Mehmet
Teoman, bir süredir Bodrum’da yaşıyor ve her şeye rağmen hayat enerjisi, engin
kültür ve bilgi birikimi ile ışık saçmaya devam ediyor.
İyi ki doğdun Mehmet Teoman. İyi ki yaşadın, yazdın, yaptın
ve ilham verdin. Senden çok ama çok şey öğrendik.
(14 Kasım 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
35 yıl ara verdikten sonra tekrar stüdyoya girip şarkı söylemek ve yola kaldığın yerden devam etmek hiç ama hiç kolay bir şey değil. Oysa Işıl Yücesoy’un 1979’da yayımlanmış ilk albümünü dinledikten hemen sonra geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkmış ikinci albümünü dinlediğinizde, iki albüm arasında 35 yıl olduğuna inanmakta zorlanıyorsunuz. Azalmamış, aksine artmış şeyler var elbette.
İki dönem arasındaki “sound” farkı bir yana, Yücesoy’un yorumunda hissedebiliyorsunuz ancak yılların izini. Yaşamış, görmüş, hissetmiş, anlamış bir kadının telaffuz ettiği her bir kelimeye kattığı inandırıcılık misliyle artmış. Tekniği, şarkıcılık donanımı ve yeterliliği ise yerli yerinde; tabiri caizse “taş gibi” duruyor.
Işıl Yücesoy’un yeni albümü “Zamansız”, Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı. Hakan Eren’in prodüktörlüğünü yaptığı albümde 9 şarkı ve 1 farklı versiyon var.
Eski ile yeninin özenli bir harmanı ile oluşturulmuş, dolayısıyla da adının hakkını veren bir albüm bu. Dün de dinleyebilirdik bu albümü, bugün dinliyoruz ama yarın da dinleyebiliriz rahatlıkla. Seçilen şarkılar, düzenlemeler, yorum, kısaca her şey bir döneme, bir zamana, genel geçere bağlı kalmaksızın “zamansız” bir müzikalitenin izini sürüyor.
Sözleri Saadettin Dayıoğlu tarafından yazılmış ve Sonay Yağız tarafından bestelenmiş “Büyümedim”, enteresan bir biçimde aslında Işıl Yücesoy için yazılmamış, ancak yazıldıktan sonra uzun süre bir köşede bekleyip tesadüf eseri ve de Hakan Eren’in öngörüsüyle Işıl Yücesoy’a kısmet olmuş bir şarkı. “Şarkılar söyleyenini kendisi bulur er ya da geç” tezine verilebilecek en iyi örnek olabilir. Bu sözleri Yücesoy yazmış olsa idi, kendini ancak bu kadar doğru anlatabilir, yıllar sonra müziğe dönüşü için ancak bu kadar doğru bir şarkı ortaya çıkabilirdi.
“Büyümedim”in ardından Nilüfer’in 1980 tarihli 33’lüğünden sözleri Fikret Şeneş tarafından yazılmış bir Richard Clayderman klasiği “Dönüyorum Eski Sevgilime” geliyor. Enstrümantal bir besteye nasıl ruhuna uygun söz yazılabileceğinin dersini de alabilirsiniz dinlerken, bir şarkının nasıl yorumla büyütülebileceğinin dersini de.
Sözleri Aşkın Tuna’ya, bestesi Aydın Sarman’a ait “Güneşimi Kaybettim”, söz ve müziğinde Yonca Lodi’nin imzası bulunan “Milat”, bir Sezen Aksu şarkısı “Ağlamak Güzeldir”, ilk kez Yeşim Salkım tarafından seslendirilmiş Seda Akay ve Cenk Taşkan ortak çalışması “Meğer” ve daha önce Işın Karaca’nın seslendirdiği Suat Suna bestesi “Zamansız”, albümün diğer “cover” şarkıları.
“Meğer”de Yeşim Salkım, “Güneşimi Kaybettim”de Cenk Eren ve “Zamansız”da Çağan Irmak sesleriyle eşlik etmişler Işıl Yücesoy’a.
Albümde iki de Işıl Yücesoy bestesi var. Biri, Yücesoy’un ilk albümünde de yer alan “Niye Düşünüyorsun?”, diğeri ise yeni bir beste; sözleri İskender Doğan tarafından yazılmış “Anlamı Yok”. Bu şarkı iki farklı versiyonla girmiş albüme.
Neresinden baksanız sürprizlerle dolu, şaşırtıcı, beklenmedik seçimleriyle de heyecan verici bir albüm bu. Şunu anlıyorsunuz ki Işıl Yücesoy ne söylese dinlenir ve bir yorumcu olarak bir tek yeni şarkı söylemese bile her söylediği şarkıyı ilk defa söyleniyormuşçasına yeni hale getirir.
Albümün başarısında bütün şarkıların düzenlemelerine imza atan ve hem şarkıları hem de Işıl Yücesoy’un sesini çok iyi özümseyip, çok doğru işleyen Tansel Doğanay’ın da payı büyük.
Şahin Tuhan’ın fotoğrafları ve Özlem Semiz’in grafik tasarımı ile görsel yönden de kusursuz bir nitelik yakalamış “Zamansız”, bu ülkede yapılmış ve yapılmakta olan müziğe sunulmuş kıymetli, özel, “zamansız” bir öneri.
Sanatı, sanatçıları çabuk tükettiğimiz, eskittiğimiz, unuttuğumuz ve ne yazık ki hiç mi hiç değer bilmediğimiz bir sır değil. Kadirşinaslığın genellikle lafta kaldığı bu coğrafyada bu albüm sadece bir müzik albümü olmanın ötesine geçip, başka bir şeyler de söyleyebilir bize. Eğer dinlemek ve duymak istersek tabii.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim ki Işıl Yücesoy şayet bu albümün arkasını getirmez, yeni albümler yapmaz ise hem kendisine hem de bize büyük haksızlık eder.
Şu “gayrimüslim” lafını sevmem oldum olası. Bu yaşıma kadar tanıdığım hiçbir insanın hangi dine mensup olduğuyla ilgilenmemi gerektirecek bir durumla karşılaşmadığımdan olsa gerek. Belki resmi ya da akademik literatür için, ne bileyim istatistikler, bilimsel araştırmalar devşirmek, tarih yazmak için filan bir kriterdir; belki de değildir. Ama gündelik hayatın insan ilişkileri içerisinde bir dinin/mezhebin/cemaatin mensubu olma mefhumunu kriter kabul ederseniz, sıradan faşizmin ayak sesleri er ya da geç kulağınıza kadar gelir. Uzağa gitmeye gerek yok; ülke tarihinin son on yılı bu tezin türlü vesilelerle ispatı ile geçti zaten. Hâlâ da artarak sürüyor.
Hayır, maksadım müslimi gayrimüslimi ile yüzlerce yıldır bu topraklarda nasıl kardeş kardeş yaşadığımızı anlatmak, ders vermek değil. Onu hep beraber yaşadık, gördük, hatta halen yaşıyor ve biliyoruz zaten. Siyasetin ayrıştırıcı dili sırça kümesteki fil misali kırıp dökse de hassasiyetlerimizi, varlık vergisi gibi, teçhir gibi, 6-7 Eylül gibi silinmesi zor kara lekeler sürülmüşse de tarihimize, aynı coğrafyanın, aynı iklimin, aynı kaderin suyundan, ekmeğinden, duyarlılıklarından pay almanın bağı galip gelir sonunda. Gelmiştir. Gelecektir. Misal mi? Bu bir müzik yazısı olduğuna göre, hadi gelin Türkiyeli Ermenileri silelim müzik tarihimizden birlikte.
19. yüzyıl sonlarında geliştirerek kullanmaya başladığı nota sistemi sayesinde hem Osmanlı saray müziğinin ve Mevlevi ayin müziğinin hem de Ermeni kilisesinin binlerce yıllık şaraganlarının önemli bir bölümünün bugüne ulaşmasını sağlayan Hampartzum’u silelim.
Aynı şekilde Hampartzum nota sistemini kullanarak Osmanlı ve Rus İmparatorlukları topraklarında yaşamış kaynak kişilerden ve yazılı kaynaklardan binlerce şarkı derleyen Kütahya doğumlu müzikolog Gomidas Vartabed’i de silelim.
Besteledikleri sayısız eser bugün dahi çalınıp söylenen Tatyos Efendi’yi, Bimen Şen’i, Udi Hrant’ı, Artaki Candan’ı, Sarkis Efendi’yi, Nubar Tekyay’ı, Udi Kirkor’u silelim… “Hastayım Yaşıyorum”u, “Bu Akşam Gün Batarken Gel”i, “Kimseye Etmem Şikayet”i, “Gamzedeyim Deva Bulmam”ı ve daha onlarca, yüzlerce şarkıyı, semaiyi, peşrevi filan da sileceğiz mecburen.
Kemençeye bugünkü klasik şeklini veren Baron Baronak, yaptığı kanun ve tamburlarla ünlü Harutyan (Artin) Uzunyan, ud, kemençe ve santur ustası Niğde’li Mihran Keresteciyan, Hasköylü Mıgırdıç, Arşak Çömlekçiyan, Zeron Çakıcıyan, Garabet Mikailyan, Arşak Köseyan ve daha onlarca “lütiye”yi (müzik enstrümanı yapan zanaatkârı) da silelim bir çırpıda.
Klasik müziğimizden Jirayr Arslanyants’ı, Edgar Manas’yı, Dikran Mamigonyan ‘ı silelim. Caz müziğinde Dikran Karagözyan’ı, Burak Bedikçiyan’ı, Varujan Zilciyan’ı, Herrman Hallaçoğlu’nu, Sevan Agoşyan’ı da silelim.
Sonra Mine Koşan’ı, Asu Maralman’ı, Hayko Cepkin’i silelim.
Garo Mafyan’ı, Onno Tunç’u, Arto Tunç’u silelim sonra. Ne “Üzgünüm” kalsın, ne “Abone”, ne “Sen Ağlama” ne de “Git”… “Sarışın”ı, “Vazgeçtim”i filan da unutmayalım. Onlar da Ara Dinkçiyan’ın besteleriydi çünkü…
Cenk Taşkan ve Norayr Demirci de var mesela. “Beni Benimle Bırak”tan, “Anılar”a sayısız şarkıyı, Türk popunun yüzlerce şarkındaki o eşsiz düzenlemeleri de silelim…
Bu liste uzar gider… Daha bunun Rum’u var, Yahudi’si var, Süryani’si var… Var oğlu var…
Yok, hayır! Elbette silmeyelim. İstesek de silemeyiz zaten. Biz en iyisi sadece müziğe kulak verelim. Dini, dili, mezhebi, ırkı, cinsiyeti, ten rengini bir kenara bırakarak… İnsanın en saf haline, kalbine giden yol oradan geçiyor çünkü. Resimden, şiirden, öyküden, ama en kolayından da müzikten…
GOMIDAS VARTABED - “YERKARAN”
Bir zamanlar ve bugün üzerinde yaşadığımız coğrafyanın kültürel geçmişini gün ışığına çıkarmak için bugüne dek sayısız albüm yayımlamış Kalan Müzik, Hampartzum notasyonunu yaratan Baba Hampartzum’u 2010 yılında hem bir albüm, hem de bir sergiyle gündeme getirmişti. Çift diskten oluşan bu albümde Hampartzum tarafından kayda alınan Ermeni kilisesinin sevilen şaraganlarından örnekler ve onun tarafından bestelenmiş, varlığından çok az sayıda kişinin haberdar olduğu klasik Osmanlı müziği eserleri bulunuyordu. Yaklaşık 200 yıl öncesinde kalmış bu kültürel mirasın tekrar ortaya çıkarılması neresinden baksanız heyecan vericiydi.
Kalan Müzik 2014 yılının Ocak ayında ise bu defa Gomidas Vartabed’in derlemelerinden oluşturulmuş bir albüm yayımladı. Albüm, ‘Resounding Gomidas’ Legacy’ (Gomidas’ın Mirasını Yeniden Seslendirmek) adlı bir projenin bir uzantısı olarak “Yerkaran” üst başlığı ile piyasaya sürüldü. 2010’da başlayan ve Anadolu Kültür, Kalan Müzik ve Hollanda’dan Prince Claus Fund’un desteğiyle, Burcu Yıldız, Melissa Bilal, Saro Usta ve Ari Hergel tarafından yürütülen projenin ikinci aşamasında ise, Gomidas Vartabed’in akademik çalışmalarının Türkçe çevirilerini ve bazı arşiv belgelerini içeren bir kitap yayımlanacakmış.
Ancak albüm de hem projeyle, hem Gomidas’la, hem de albümde bulunan şarkılarla ilgili çok detaylı ve kapsamlı bir kitabın içerisinde satışa sunulmuş. Gomidas’ın transkripsiyonlarından örnekler de var kitabın içinde, fotoğraflar ve şarkı sözleri de. Ermenice, Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanan bu kitap, albümü dinlemeye başlamadan önce bilgi ve fikir sahibi olmanızı sağladığı gibi, albümün arşiv değerini de yükseltiyor.
Ermenice “Yerkaran” kelimesi, “şarkı defteri” anlamına geliyormuş. Gomidas’ın derlemelerini barındıran 14 ciltlik şarkı defterlerinden bu albüm için seçilenler arasında Zeybek formunda Türkçe bir türkü de var, dengbej tavrı ile okunan Kürtçe bir şarkı da… Ermenice bir dini ezgi de var, Gomidas’ın ‘Yerevan Ezgisi’ notu ile notaya aldığı Şii ezanı da… Şarkıları yüzlerce yıl sonra notalarından yola çıkarak yeniden hayata geçirenler arasında ise İstanbullu Ermeni, Türkiyeli, Ermenistan’dan ve diasporadan, aralarında Aram Kerovpyan, Murat Aydemir, Ara Dinkjian, Murat İçlinalça, Aşuğ Bingöl, Ali Tekbaş, Ertan Tekin, Aytekin Ataş ve Şevval Sam’ın da bulunduğu çok sayıda müzisyen var.
Tuhaf bir biçimde hepsi kulağınıza da kalbinize de çok tanıdık gelecek melodiler, notalar, sesler duyacaksınız albüm boyunca. İçinize işleyecek her biri. Sınırların, dinlerin, mezheplerin, dillerin, ırkların, renklerin ayrıştıramadığı, bölemediği notalara kapılıp gideceksiniz. Bir yandan yeniden ortaya çıkarılmış bir dünya mirasının küçücük bir kısmına da olsa şahitlik ederken, bir yandan da dünya üzerinde insan olarak yaşayıp giderken sıkı sıkıya tutunduğunuz aidiyetlerin ne kadar yersiz olduğunun farkına varacaksınız.
Hepsi bir kenara, sadece bir müzik tutkunu olmanız bile bu kıymetli albümü arşivinize katmanız için yeterli sebep.
SİBİL – “SER”
Bu toprakların kadim müzik kültüründe yeri yadsınamaz Ermeni müziğinin bir de bugünleri ve bugünlerinin bir temsilcisi var. Adı Sibil.
Sibil Pektorosoğlu ile ilk kez Nükhet Duru’nun Surp Vartanants korosu ile birlikte verdiği “Sevgiyle El Ele” konserinde tanışmıştım. Hem koronun solistlerinden biriydi, hem de solo bir şarkı seslendirmişti o konserde. Majak Toşikyan’ın bir bestesi idi o şarkı; ya da bildiğimiz adıyla Cenk Taşkan’ın. Zaten Cenk Taşkan, Sibil’e el veren müzisyenlerden biriydi ve nitekim 2010 yılında piyasaya çıkan ilk albümünün de müzik direktörlüğünü yaptı.
Evet Sibil’le o konser vesilesiyle tanıştık ve arkadaş olduk ama benim için Sibil, dostluğu bir yana, sesine hayran olduğum, doğru ve iyi şarkı söyleyen bir şarkıcı. Nitekim kendi adını taşıyan ilk albümü de hem onu ve sesini geniş kitlelere tanıtmakla kalmadı, yayımlanmış ilk popüler Ermenice albüm olarak müzik tarihimize geçti. Albümdeki “Namag” adlı şarkıya çekilen klibin TRT ekranlarında gösterilmesi de bir başka ilk oldu. O günden bu yana yurt dışında ve içinde yaptığı konserlerle de adından söz ettiren Sibil, 2012’de Moskova’da düzenlenen Ermeni Müzik Ödülleri töreninde “Magical Voice (Büyüleyici Ses)” dalında ödül kazandı ve Türkiye’de yaşayıp da bu ödülü kazanan ilk kişi oldu.
Ne yalan söyleyeyim, Sibil’in müzik yolculuğunda giderek yükselen çizgisini göğsüm kabararak izledim, izliyorum. Bence önemli bir boşluğu doldurdu ve bileğinin/sesinin hakkıyla Ermeni müziğinin yeni yıldızı oldu.
Sibil’in ikinci albümü “Ser”, 2014 yılının Ocak ayında Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı. Albümde 11 şarkı ve 1 farklı versiyon var. Bu şarkıların 7’si Cenk Taşkan tarafından bestelenmiş, diğerleri ise tanınmış Ermeni bestecilerin eserleri. Levon Abrahamyan, Ara Gevorkyan,Aleksey Hekimyan bu isimler. Şarkı sözlerinde ise Hovhannes Shiraz, Artur Safaryan, Avet Barseghyan, Makruhi B. Hagopyan, Tuma Çelik, Vahan Teryan, Hamo Sahyan ve Ashod Krashi’nin isimlerini görüyoruz kartonette.
Albümde bir de anonim şarkı var. “Adanayi Voghpi” adını taşıyan bu şarkıyı Türk pop müziğini yakından takip edenler dinler dinlemez hatırlayacaklardır. Zira şarkının Türkçe versiyonu 2002 yılında “Sebebim Aşk” adıyla seden Gürel tarafından seslendirilmişti. Türkçe versiyon her ne kadar aşk üzerine yazılmış olsa da, bu şarkının orijinali aslında 1909 yılında Adana’da yaşanan olaylar sonrasında can veren Ermenilere adanmış bir ağıtmış. Sözlerini hiç anlamasanız, kartonetteki çeviriyi okumasanız bile şarkının notalarına sinen acıyı hissetmemek mümkün değil zaten.
Bilenler bilir, Cenk Taşkan hem uluslararası standartlarda besteler yapan, hem de yerel motifleri de yeri geldiğinde ustalıkla kullanan bir bestecidir. Nitekim Sibil’in bu albümünde de Taşkan’ın hem senfonik kalıplarda, hem de Ermeni halk müziğinin etkilerini taşıyan besteleri var. Ermeni halk müziği dediysem, hiç öyle uzaklara bakmayın; kulağımıza çok aşina ritimler, melodik yapılar var tüm şarkıların içinde. Aynı topraklarda yaşamışlığımızı, aynı duygulardan geçmişliğimizi her dakika hissediyorsunuz bu albümü dinlerken. Sibil’in su gibi sesi de cabası.
Albümdeki düzenlemeler de Cenk Taşkan tarafından yapılmış. Sadece “Siro Hekiyat” adlı şarkının düzenlemesi, bestecisi de olan Ara Gevorkyan imzasını taşıyor. Bir de “Avedyats Yergir” adlı şarkının “remix” versiyonu Mercan Dede tarafından düzenlenmiş.
Kendi inanç ve düşünce biçiminden başka türlüsünü benimseyeni “Çok af edersiniz, bilmem ne…” diye nitelendiren bir zihniyete, bir dile, bir üsluba inat daha çok dinlemek, anlamak, farkında olmak lazım. Hiçbir şey olmadıysa, bu albüm buna bir vesile olabilir. Çünkü müzik, aslında topyekûn sanat, en çok hatırlatandır bize “sadece insan” olduğumuzu.
ARA DİNKJİYAN – “FINDING SONGS” & “CONVERSATIONS WITH MANOL”
Ara Dinkjiyan, Türkiye’de daha ziyade Sezen Aksu ile birlikte yaptığı çalışmalarla tanınıyor. Yakın bir tarihte bir kez daha İstanbul’a geldi ve Aksu ve Fahir Atakoğlu ile birlikte Zorlu Center PSM’de bir konser verdi hatta. Dinkjiyan Amerikalı bir Ermeni ama ailesi Diyarbakır kökenli. Yani kökleri yine bu topraklardan. Haliyle de ses verdiği notaları hep sevdik biz. Bir kaçını sayayım mesela: Sezen Aksu’dan “Vazgeçtim”, “Sarışın”, “Yine mi Çiçek”, “Son Sardunyalar”, “Hoş Geldin”, Ahmet Kaya’nın “Ağladıkça”sı en çok bilinenler olarak sıralanabilir.
Türkiye’de bir çok müzisyenler ortak çalışmalar yapan Dinkjiyan, dünyada ise en çok, Arto Tunçboyacıyan’la birlikte kurdukları Night Ark topluluğu ile yaptığı albümlerle biliniyor. Besteleri 13 farklı dilde kaydedilmiş, yanı sıra enstrümanistliği ile tanınmış bir müzisyen. İsmi dünya çapındaki ud virtüözlerinin en başında sayılıyor.
Kalan Müzik, geçtiğimiz Haziran ayında, Dinkjiyan’ın iki albümünü birden, tek bir ambalajla piyasaya sürdü. 2011 yılında kaydedilmiş “Conversations With Manol” ve 2013 çıkışlı “Finding Songs” adlı albümler bunlar.
“Conversations With Manol”, dünyaca ünlü ud yapımcısı Manolis Venios’un ürettiği bir uddan ilham almış bir proje albümü. Manos olarak da tanınan Manolis Venios’un ürettiği bir uda sahip olmak, dünyadaki her ud çalan enstrümanistin hayali imiş. Dinkjiyan, elindeki 1907 üretimi Manos udla tamamen emprovize, kendisinin “conversations” olarak adlandırdığı parçalar çalıyor albüm boyunca. Bunlar birer beste değil, ya da birer ud taksimi. Manos udunun kusursuz tınısı ile Dinkjiyan virtüözitesinin sohbeti sadece.
Ara Dinkjiyan, 1914 yılında İstanbul’da ölen ve çok sayıda ud ustası yetiştiren Manos başta olmak üzere, tüm “lütiye”lere adamış bu albümü.
“Finding Songs” albümü ise Dinkjiyan tarafından bestelenmiş ve düzenlenmiş 12 parçadan oluşuyor. Ara Dinkjiyan Quartet olarak Dinkjiyan’ın udun yanı sıra cümbüş, saz ve elektro cümbüş de çaldığı albümde, ona kemençesi ile Sokratis Sinopoulos, piyanosu ile Yannis Kirimkiridis ve perküsyonu ile Vangelis Karipis eşlik etmiş. İsimlerden de anlaşıldığı üzere, Yunan müzisyenlerle, Atina’da kaydedilmiş bir albüm bu.
Albüm kartonetinde yazdığını göre, Ara Dinkjiyan besteci sıfatından pek hoşlanmaz, kendisini “şarkı bulucu” olarak nitelendirmeyi tercih edermiş. Eh, bu da albümün ismini (“Finding Songs”) açıklıyor sanırım.
Diğer albümdeki eserler şarkı formunda olmadığı için bir şey diyemem ama bana kalırsa “Finding Songs”tan Türk popuna en az bir, muhtemelen birden fazla yeni şarkı çıkabilir; demedi demeyin.
İyi müzik dinlemek için, müzik beğeniniz doğrultusunda farklı alternatifler bulmak hiç de zor değil artık. Dinjkiyan’ın bu iki albümü de iyi müzik vaat ediyor. Aklınızda bulunsun.
YAVUZ HAKAN TOK, EKİM 2014, İSTANBUL
* Yazının başlığı Sibil’in albümünde yer alan “Mer Lezun (Dilimiz)” adlı şarkının çevirisinden alıntıdır.
MAJAK BEYCİĞİM VE CENK ABİNİN "SEVGİYLE EL ELE" BULUŞMASI
(Aralık 2006 tarihinde birzamanlar.net'de yayımlanmıştır.) Hakan Eren ve ben, salonun en hâkim yerine yerleştirilmiş protokol masasında yan yana oturuyorduk. Hemen yanımızda sırasıyla Mehmet Teoman, Cenk Taşkan ve Nükhet Duru vardı. Onlar yemeğin şeref konuklarıydı, bense sadece misafir. Tüm gözler oturduğumuz masadaydı. "Bir gün bu üçlüyle yan yana oturup yemek yiyeceğimizi söyleseler inanır mıydın?" diye sordu Hakan bana dönüp. "Mümkün mü? Ben şu anda bile inanamıyorum ki," dedim gülerek.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.