Sinan Tikbaş adında bir YouTube kullanıcısı Onur Mete’nin
yeni videosunun altına şu yorumu yazmış: “Onur Mete’yi müzik piyasasına kim
tekrar kazandıysa, ellerine sağlık.”
Katılmamak mümkün değil ama tabii Onur Mete buralardaydı aslında,
yine sahneye çıkıyor, müzik yapıyordu. Sadece yeni albüm / şarkı yapmıyordu bir
süredir ve bu nedenle göze görünür bir yerde değildi. Neyse ki işin o kısmına
da hızlı bir geri dönüş yaptı. Yaklaşık 4 ay kadar önce yayımlanan yeni şarkısı
“Bu Senin Şarkın”, Onur Mete’nin en az eskisi kadar iyi işler yapabildiğini
göstermekle kalmadı, gördüğü ilgiyle de arayı çabucak kapattı. Derken yeni bir
şarkı daha geldi Onur Mete cephesinden.
Yeni bir şarkı ama aslında eski bir şarkı, beklenmedik bir “cover”.
Aşkın Nur Yengi’nin 1991 çıkışlı ikinci albümü “Hesap Ver”in açılış şarkısı “Nazlanma”,
bu defa Onur Mete’nin sesinden, Birkan Şener ve Gökçer Turan’ın ortak
düzenlemesiyle çıktı karşımıza. Tekli geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle
yayımlandı.
Sözleri Aşkın Nur Yengi ve Sezen Aksu, bestesi Yengi’ye ait “Nazlanma”,
Aşkın’ın meşhur şişe çalma hünerini gösterdiği “intro”su, basit, uçucu ama
gayet kıvrak melodisi ve çok tekrarlı sözleriyle vakti zamanında bizi çok
eğlendirmişti. 2015’de ilk kez Ferhat Köse yeniden seslendirdi ama o versiyon
pek fazla ses getirmedi.
Onur Mete’nin bu yeni versiyonuna Aşkın Nur Yengi yine şişe
çalarak dâhil olmuş. Böylece orijinal versiyona bir saygı selamı gönderilmiş.
Evet, saygı selamı bazen bir şişeyle de gönderilebilir. Altyapı ve ritim
bambaşka sularda yüzer, bugünü yakalarken o “nostaljik” şişe sesi olmasa idi
bir şeyler eksik kalırdı çünkü.
Kırk yıl düşünsem bu şarkıyı Onur Mete’ye söyletmek aklıma gelmezdi.
Gelin görün ki bu şaşırtıcı eşleşmeden fevkaladenin fevkinde bir sonuç çıkmış.
Yine klip altı yorumlarında da bolca yazıldığı üzere Onur Mete’nin sesi ve janti
orta yaş karizması ile bu 28 yıllık şarkı birbirlerine pek yakışmışlar.
Aşkın Nur Yengi’yle 2016’da röportaj yaptığımız zaman, bir
şarkının oluşum sürecinde yan yana bile gelmeye gerek görmeyen besteci –
aranjör ya da besteci – şarkıcı üretimlerine alışamadığını, ‘90’larda içinde
büyüdüğü ekip çalışmalarını aradığını ve özlediğini söylemişti. Haksız
sayılmazdı ancak bugün ekip çalışmalarının tamamen bittiği de söylenemez. Bu
biraz da kendinizi bir ekibe teslim edebilmekle ilgili ki Aşkın’ın bu konuda
pek müşkülpesent olduğu ama buna mukabil kendi başına şarkı seçimi konusunda da
pek başarılı olamadığı bir gerçek.
Onun durduğu yerden bakınca zaten konumlandığı yer açısından
sektörel bir rekabetin içinde olmasına ihtiyacı yok. Amenna, yok ama her şeye
rağmen bizim onun sesinden yeni ve fakat iyi şarkılar dinlemeyi talep etmeye
hakkımız var. Yıllardır ediyoruz da nitekim.
Bir süre önce geminin dümenine Sezen Aksu geçti. Tıpkı
yıllar önce olduğu gibi. Bir Sezen Aksu prodüksiyonu olacak yeni albüm ne zaman
piyasaya çıkar, onu bilmiyoruz ama bu kadim işbirliğinin 2019’a aksetmiş ilk
ürünü geçtiğimiz günlerde dinleyici karşısına çıktı.
Sony Müzik etiketi ile yayımlanan “Allah’tan Kork”, söz ve
müziği Sezen Aksu’ya ait bir şarkı. Aşkın Nur Yengi şarkıyı Mehmet Erdem ile
birlikte seslendiriyor. Düzenleme ise İlker Bayaraktar ve Onno Tunç’un kızı Ayda
Tunçboyacı tarafından yapılmış.
“Allah’tan Kork” Sezen Aksu inceliğinin ve bilgeliğinin imbikten
geçirilip bugünün hızına, telaşına uydurulmuş hali adeta. Daha az söz, daha
kolay akılda kalıcı melodi ve güncel “sound” anlayışı tam da bu yüzden
tasarlanmış gibi. Hiç itirazım yok, zamana ayak uydurmak lazım. Kaldı ki Aşkın
Nur Yengi’nin en ihtiyacı olan şey de bu.
Üstelik şarkı hem Mehmet Erdem hem de Aşkın Nur Yengi için
bir dönüm noktası olmuş. Zira Mehmet Erdem başından beri söylediği şarkılarda dolaştığı
tonların dışına çıkmış ilk kez. Aşkın da son yıllarda kötü bir alışkanlıkla sesini
oturttuğu o yanlış yerden çekip kurtarmış. Biraz da düet söylemenin gereği olsa
gerek, daha orta tonlarda, daha kulağa hoş gelen bir yerde ve de daha genç bir
şarkıcılık tekniğiyle söylüyor şarkıyı.
Belki büyük bir “hit” değil ama parlak, hoş, ferah bir şarkı
“Allah’tan Kork”. Bu arada yazmadan edemeyeceğim; düet yapan iki şarkıcı neden sadece bir tek kare fotoğraf çektirir ya da basına sadece bir tek kare servis edilir, onu da asla anlamış değilim.
21 Mayıs 1994 sabahı güne şoke edici bir haberler uyandık.
Uzay Heparı bir gece önce motorsikleti ile kaza yapmış, hastaneye kaldırılmıştı.
Durumu ağırdı. Etiler Koç köprüsünde duran bir arabaya çarpmıştı Uzay. Başında
kask yoktu ve boynu kırılmıştı. Duran arabanın sürücüsü Demet Akbağ idi. Ne
acıdır ki arabası köprünün ortasında arızalanıp durduğu o an olmuştu kaza. Bir
anda, ne olduğunu bile anlayamadan…
Uzay Hepari hastanede verdiği yaşam mücadelesini 31 Mayıs
1994 günü kaybetti. Henüz sadece 25 yaşındaydı. Kısacık yaşamına kocaman bir
müzik kariyeri sığdırmış, ülke pop müziğinin önemli besteci ve aranjörlerinden
biri haline gelmişti. Sezen Aksu’nun Onno Tunç’la ayrılığı sonrası adeta Onno’nun
eksikliğini aratmayacak işlere imza atıyordu Sezen ve Uzay. Sertab Erener’in,
Levent Yüksel’in ilk albümleri, Aşkın Nur Yengi’nin ikinci ve üçüncü albümleri,
Sezen Aksu’nun “Deli Kızın Türküsü”, Nükhet Duru’nun ’94 albümleri… Hepsinde
Uzay’ın besteleri, düzenlemeleri vardı.
O günlerde ise Demet Sağıroğlu’nun ilk albümü “Kınalı Bebek”
için çalışıyordu. 6 aylık evliydi ve eşi Zeynep Tunuslu hamileydi. Ne tuhaftır
ki 7 ay kadar sonra dünyaya gelecek ve adı Uzay Kanat konulacak oğlu, tıpkı o
şarkıdaki gibi “yüreği doğuştan yaralı” gelecekti dünyaya.
Uzay’dan geriye imza attığı albümler, şarkıları kaldı… Bugün
onun ölüm yıldönümü. Onu Sertab Erener’in 1992 yılında Tempa Müzik etiketiyle
yayımlanmış ilk albümü “Sakin Ol”da yer alan bir bestesiyle anmak istedim. Sözleri
Sezen Aksu tarafından yazılmış “Vurulduk”, bence Türk pop müziğinde yapılmış en
güzel şarkılardan biri. Bestedeki senfonik hava, düzenlemenin incelikleri, Sertab’ın
arkadaşındaki koronun vokal kompozisyonu bugün bile parmak ısırtacak
güzellikte. Ruhu şâd olsun.
Aşkın Nur Yengi’nin 1990 yılında yayımlanan ilk albümü “Sevgiliye…”nin “hit” şarkılarından biriydi “Ayrılmam”. Sözleri Sezen Aksu tarafından yazılan şarkının orijinali bir Yunan bestesiydi. Albüm tek başına Türk popunun ‘90’lar patlamasının fitilini ateşlerken, albümdeki birçok şarkı gibi bu şarkı da Aşkın Nur Yengi diskografisinin klasikleri arasına girecekti.
2005 yılında Kargo’nun “rock” formatında yeniden seslendirdiği şarkı, 2012 yılında Emir Ersoy & Projecto Cubano’nun albümünde ise Latin versiyonuyla karşımıza çıkmıştı. 2014 yılında şarkıyı bu defa Melis Kar seslendirdi ve ilk albümüne Volga Tamöz ve Mert Ali İçelli tarafından yapılmış iki ayrı versiyonla koydu. “Ayrılmam”, geçtiğimiz günlerde ise Berkay tarafından yeniden seslendirildi ve Avrupa Müzik etiketiyle tekli olarak yayımlandı.
Berkay’ın tamamen ‘90’lar şarkılarından oluşacak ve “İz” adını taşıyacak proje albümünün ilk teklisi bu. Daha önce de arabesk şarkılardan oluşan bir proje albümü yapan Berkay, son dönemin sahnesi iş yapan şarkıcılarından biri ve böylesi proje albümlerin en çok sahneye yaradığı su götürmez. Bu nedenle çok yaratıcı ve yenilikçi değil belki ama ticari getirisi yüksek, Berkay’ın müzikte kendini konumlandırdığı yer için de doğru bir proje.
Üstelik Berkay, beklentimizin yüksek olduğu kimi pop şarkıcılarının yapamadığını yaparak bir gol atıyor bu şarkıyla. Bora Uzer ve Berkay isimlerini kırk yıl düşünsem yan yana getiremeyebilirdim şahsen ama sürpriz bir şekilde “Ayrılmam”ın düzenlemesi Bora Uzer tarafından yapılmış. Böylece hem şarkı yeni ve güncel, farklı bir biçim alırken hem de Berkay bir adım ileri gitmiş.
Zaten yirmi yıldır “hit” kalmış bir şarkı nasıl çalınsa, nasıl söylense gideri vardı ama taş üstüne taş koymak böyle bir şey işte. Bora Uzer’in düzenlemesi, başta yeniden yazılmış “intro”su olmak üzere şarkıyı baştan ayağa yeniliyor, bu da Berkay’a daha genç bir dinleyici kitlesinin kapılarını aralıyor. “Ayrılmam”ın asıl söyleyeni Aşkın Nur Yengi bile yeniden seslendirdiği zaman bu şarkıyı böyle bir yere çekememişti.
Yıl 1987. Onları ilk kez 20 Şubat gecesi yapılan Eurovision
Şarkı Yarışması Türkiye finalinde görüyoruz. Daha doğrusu öncesinde Sezen Aksu’nun
arkasında Aşkın’ı vokal yaparken, Harun’u da hem vokal yapıp hem bas gitar
çalarken görmüşlüğümüz var ama bu defa bir ikili olarak birlikte bir Onno Tunç
bestesi söylüyorlar. O yıl TRT’nin yarışma için sipariş verdiği bestecilerden
biri Onno Tunç ve herkes onun Sezen Aksu’nun söyleyeceği bir şarkıyla
katılmasını beklerken o bir sürpriz yapıp orkestrasındaki bu iki genci
çıkarıyor yarışmaya.
İkili finalde dereceye giremiyor. Aradan aylar geçiyor ve 25
Temmuz gecesi Kuşadası’nda yapılan Altın Güvercin Şarkı Yarışmasında Aşkın ve
Harun ikilisi bu defa sözlerini Sezen Aksu’nun yazdığı, bestesini Uğur Başar’ın
yaptığı bir başka şarkıyla yarışıyorlar. Hatta yarışmakla kalmayıp geceyi
birincilikle bitiriyorlar.
Henüz ikisi de tanınmamış. Aşkın’ın adı gazete ve
dergilerde, hatta televizyonda bir gün sonra ekrana getirilen yarışmanın
banttan yayınında bile Aşkım diye yazılıyor.
Bu şarkı o dönem yarışma şarkılarının yer aldığı bir albümde Sembol Plak etiketiyle sadece kaset formatında yayımlanmış ve arşivlerde kalmıştı. Ta ki Harun Kolçak’ın
1998 yılında yayımlanan “Teslim Oldum” adlı albümünde ikili şarkıyı yeniden
seslendirene kadar. Tabii artık ikisi de tecrübeli birer şarkıcıydı ve o
versiyonda ilk versiyondaki acemilik yoktu. Neyse ki artık ilk versiyon da
dijital platformlarda bulunabiliyor.
Uzun bir süredir ara verilen Kuşadası Altın Güvercin Şarkı
Yarışması bu yıl yeniden yapılacakmış. Bu güzel haberi bu şarkıyla kutlamak
istedim zira bu yarışmadan Türk popunda daha sonra birer yıldız olarak bağrımıza
basacağımız birçok şarkıcının yolu geçti zamanında. Fatih Erkoç, Kayahan, Emel
Müftüoğlu, Candan Erçetin, Sertab Erener, Oya – Bora ikilisi, Ayşegül Aldinç,
Aşkın Nur Yengi, Harun Kolçak ve daha niceleri…
Bu seneki yarışma bize kimleri kazandırır onu şimdiden
bilemeyiz ama böylesi yarışmalar müziğe her zaman taze kan getirir, getirmiştir,
orası kesin.
(6 Şubat 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Türk popunun 90 sonrası kuşağında en iyi şarkıcılardan biri olduğuna kimsenin şüphe duymadığı Aşkın Nur Yengi, kendi kulvarında ön saflarda koştuğu ‘90’lar geride kaldıktan sonra ne yazık ki aynı ivmeyi gösteremedi. En son ne zaman bir Aşkın Nur Yengi şarkısı herkesin diline düştü, liste başlarından inmedi diye bir dönüp baksak, epeyce gerilere gitmemiz gerekiyor. Elbette “hit” şarkı çıkarmak, çok satmak, çok gündemde olmak başarı için tek kriter değil ama popüler müziğin kantarı bunları da tartıyor ne çare.
Kaldı ki iki albümün arasını altı yıl açmak bile tek başına günü kaçırmak anlamına gelebilir popüler müziğin takvimine baktığınızda. 2010 yılında son albümünü yayımlayan Aşkın Nur Yengi, yeni albümünü 2016 Kasım ayında piyasaya sürdü. Sony Müzik etiketiyle yayımlanan albüm “Aşk’tan Olsa Gerek” adını taşıyor.
Aslında beş şarkıdan oluşan bir mini albüm bu ve geride kalan altı yıl içerisinde Aşkın Nur Yengi her yıl ancak bir şarkı bulabilmiş gibi bir yargıyı ve hayal kırıklığını da beraberinde getiriyor. Milliyet Sanat dergisi için röportaj yapmaya oturduğumuzda yüzlerce şarkıyı eleye eleye beş şarkılık bir albüm yapma noktasına geldiğini anlatmıştı Yengi. Anlaşılan oydu ki ‘90’lardan bu yana çok değişmiş müzik piyasası ilişkileri, anlayışlar, bir şarkı ya da albümün oluşum sürecine dair karşılaştıklarıydı buna sebep. Aynı Aşkın Nur Yengi seçtiği bazı şarkıları ve o şarkıların aranje biçimlerini de güne uyum sağlamak için seçtiğini saklamıyordu. Sektörün bugününe uyum sağlamadan müziğin bugününe uyum sağlamaya çalışmak pek mantıklı değildi oysa.
Nitekim albüm de bu ikilemin izlerini fena halde taşıyor. Bir yanda ‘90’lardaki çizgisinde (bir adım önde ya da geride de değil) bir Aşkın Nur Yengi, bir yanda gençleşmeye çalışan bir Aşkın Nur Yengi var bu albümde. Sözleri Şebnem Sungur’a, bestesi Gökhan tepe’ye ait “Çağırma Lütfen” ve söz ve müziği Ayla Çelik’e ait “Elin Oğlu”, klasik Aşkın Nur Yengi formatını sevenleri kalbinden vurabilecek güçte şarkılar. Yengi’nin 2000’lerin ortalarında kapılmaya başladığı tiz vokal tekniğinden bu defa kaçındığı da göz önüne alınırsa, pekala ‘90’lı yıllar Yengi şarkılarının tadını almak mümkün bu iki şarkıda. Her iki şarkının Erhan bayrak düzenlemeleri de bu minvalde zaten.
Ancak albümün açılışında yer alan ve (Yengi’nin söylediğine göre gençleri yakalamak adına) çıkış şarkısı olarak seçilen Soner Sarıkabadayı şarkısı “Altın Kaplama”, yüklendiği misyonu taşıyabilecek güçte bir şarkı değil. Sertab Erener de ciddi anlamda düşüşe geçtiği bir dönemde Soner Sarıkabadayı şarkıları ile tekrar parlak bir çıkış yakalamış ve sahiden de ibreyi dönemin genç kitlesine doğru çevirmeyi başarabilmişti. Ama Sarıkabadayı – Yengi işbirliğinin aynı sonucu vermesi pek mümkün görünmüyor. Hem şarkının gücüyle ilgili bir şey bu, hem de Yengi’nin duruşuyla. Mesela şarkıya çekilen klipteki Aşkın Nur Yengi’nin görüntüsü bile tek başına genç bir imaj vermekten çok uzak (ki Yengi uzun yıllardır işli, süslü kostümlerle Günay sahnesine çıkan assolist görünümünde malumunuz.)
Benzer sebeplerle söz ve müziği Ayla Çelik’e, düzenlemesi Erdem Kınay’a ait “Hafta Sonu” da radyoların, kulüplerin “playlist”lerine girmeye uzak görünüyor ki albümde Yengi’nin gençleşme misyonu yüklediği bir diğer şarkı da bu.
Düzenlemesi Erhan Bayrak tarafından yapılan bir diğer Ayla Çelik şarkısı “Bi’ Sebepten” ise 20 yıl kadar geç kalmış bir “hit” adayı. ’95-’96 yıllarında çıkmış bir kasette A1 olabilecek bu şarkının ne çare ki bugün pek bir şansı yok.
Sözün özü, iyi bir şarkıcıdan eli yüzü düzgün beş şarkı dinlediğimiz bir albüm bu. Söz konusu Aşkın Nur Yengi olmasa bu kadarına da razı olabilirdik belki ama özellikle yıllardır Yengi’yi hak ettiği yerde tekrar görmek isteyenler için ne heyecan yaratıcı ne de tatmin edici.
Her zaman iyi fotoğraflar çekmiş Tamer Yılmaz’ın Photoshop estetikli Aşkın Nur Yengi fotoğraflarına ise hiç girmiyorum.
Kontrol kaygılarınız profesyonelliğinizin önüne geçiyorsa ne iş yaparsanız yapın işiniz zordur. Sosyal medya kullanmayı reddetmek dâhil, olan bitenle, gündemle bu kadar kopuk, bu kadar steril yaşamak ve bir yanda popüler müzik yapmak da zordur. Aşkın Nur Yengi’nin de işi zor görünüyor. Kendisi bunun ne kadar farkında, o da ayrı mesele.
(23 Aralık 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Müzik iyileştirir” gibi bin yıldır bilinen bir gerçeği durup durup dillendirmemiz gerekiyor bu sıralar. Ne kadar dillendirsek az geliyor. Her gün yeni yasla, acıyla uyanıyoruz çünkü ve yeri geliyor bırakın konserlere filan gitmeyi, albüm satın almayı, içimizden müzik dinlemek bile gelmiyor.
Böyle zamanların şarkıları vardır oysa. Bu topraklarda yakılmış ağıtları, söylenmiş türküleri filan koyun bir kenara, her birimizin kişisel tarihinde zor zamanlarımızda sırtımızı yaslayıp güç aldığımız, omuz aldığımız şarkılar vardır.
Benim için Sertab Erener’in “Rüya”sı böyledir mesela. Aşkın Nur Yengi’nin “Karanfil”i, Levent Yüksel’in “Hayat Zaten Zor”u, Işın Karaca’nın “Yetinmeyi Bilir misin?”i, Nazan Öncel’in “Gidelim Buralardan”ı böyledir. Her biri bir zor zamanın sığınağı olmuştur.
Bunları anlatmamın sebebi, bugünlerde böylesi bir şarkıyla karşılaşmam. Yazılmıyor artık böyle şarkılar kolay kolay. Başka bir dil, başka bir jargon hâkim artık müziğe (en azından popüler müziğe.) İşte Cansu Kurtçu o atarlı giderli lügatin dışına çıkmış ve bir “zor zamanlar” şarkısı yazmış. İyi ki yapmış çünkü müziğin iyileştirdiğine, iyileştireceğine dair inancımızı tazelemeye ihtiyacımız had safhada yukarıda da anlattığım üzere.
Cansu’nun sözlerini yazdığı ve bestesini Fettah Can’la birlikte yaptığı “Deligül”ün düzenlemesi Çağrı Telkıvıran’a ait. Geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle yayımlanan şarkıyı Cansu bir sürpriz yaparak Berkay ile birlikte seslendirmiş.
Yukarıda bahsi geçen şarkılardan, “Karanfil”den, “Tuana”dan, “Düş Bahçeleri”nden, hâsılı ‘90’ların o saf, naif ve umutlu ruh halinden esintiler var “Deligül”de. Hem sözlerinde, hem de melodik yapısında var bu. “Beklediğine değecek günler olmalı” diyor şarkıda Cansu ve Berkay. Her şeye rağmen bunu diyebilmek lazım galiba.
Ben çok bayılmasam da Berkay’ın pop kulvarının arabeske yakın duran tarafında kendine has stiliyle bir marka yarattığını kabul etmek lazım. Bu şarkı onu bulunduğu kulvarın dışına çıkarması açısından enteresan olduğu kadar Cansu ile yakaladıkları uyum da şaşırtıyor dinleyeni. Belki bir ters köşe bu. Öyle ya, hepimiz Cansu’nun Fettah Can’la bir düet yapmasını beklerdik doğal olarak. Ben şahsen Cansu ve Berkay’ı ilk bakışta yakıştıramayabilirdim ama yakışmışlar ne yalan söyleyeyim.
(25 Ekim 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Milliyet Sanat dergisi için röportajda yaptığımızda bana açık yüreklilikle anlatmıştı Harun Kolçak. “Best Of” albüm projesini birkaç majör yapım firmasına götürdüğünü ve kendisine nazikçe kapının gösterildiğini. Sonra Umut Kuzey ve Özlem Demirbakan’ın yani Arpej Yapım’ın bu projeye nasıl talip olduğunu ve işi nasıl sahiplendiğini. O majör yapım firmaları şimdi pişman mıdır bilinmez ama Harun Kolçak’ın “Best Of” albüm projesi “Çeyrek Asır”ın şarkıları bugünlerde müzik listelerin üst sıralarında dolaşıyor. Harun Kolçak şarkılarını eskiden beri bilenler ve sevenler kadar, bir yeni nesil de Kolçak’ı yeniden keşfediyor bu aralar.
Bir “star” gibi yaşamadı hiç Harun Kolçak. Bir müzisyen gibi yaşadı. “Gir Kanıma” ile şöhreti yakaladığında zaten yıllardır müziğin içinde, sahnelerdeydi. Bu yüzden de ‘90’ların pop yıldızlarından birine dönüştüğünde bile bir pop yıldızı gibi davranmadı, kendini başka bir yere koymadı. Ne var ki piyasa, oyunu kuralına göre oynamayanlara karşı hiçbir zaman adil değildi. Ondandır ki 2006 ve 2012 çıkışlı son iki albümü yeterince ulaşamadı dinleyiciye. Bir de üzerine hastalığı geldi. Acaba Harun Kolçak “bitmiş” miydi artık? Bitmediğini, bitmeyeceğini, iyi şarkı, iyi müzik ve iyi müzisyenin her zaman yerini bulacağını “Çeyrek Asır”la dosta düşmana gösterdi.
Geçtiğimiz günlerde Arpej Yapım etiketiyle piyasaya sürülen “Çeyrek Asır” aslında sadece bir “Best Of” albüm olmanın ötesinde, aynı zamanda bir düetler albümü. İrem Derici, Bedük, Gökhan Türkmen, Tuğba Yurt, Yaşar, Kubat, Işın Karaca, Zara, Aşkın Nur Yengi, Alişan Göksu, Tan, Gülçin Ergül, Hakan Kahraman ve Umut Kuzey’den oluşan bir kadro, Harun Kolçak’a eşlik ediyor bu albümde.
Her biri bir şekilde hafızalarımıza yer etmiş, hayatlarımızın bir dönemine eşlik etmiş, daha da fazlası, sağlam müzikal yapıları ve sözleriyle “zamansız” sıfatını çoktan hak etmiş Harun Kolçak şarkıları ardı ardına sıralanıyor. Albüm, Kolçak’ın ilk “hit”i “Gir Kanıma” ile başlıyor ve “Gir Kanıma”nın da içinde olduğu ilk albüm “Beni Affet”ten bir başka “hit”, “Müptelayım Sana” ile kapanıyor. Tam 14 şarkı boyunca, bugünün popüler sesleri eşliğinde tadına doyulmaz bir ‘90’lar yolculuğuna çıkıyoruz.
Zira seçilen şarkıların biri (2006 tarihli “Ağlat Beni”) hariç tamamı Kolçak’ın 1990-2000 yılları arası döneminden şarkılar. İlk dört albümün yanı sıra Bendeniz – Harun Kolçak ortak teklisinden “Elimde Değil” ile Aşkın Nur Yengi’nin ilk albümünde yer alan ve Harun Kolçak’ın ilk albümünden bir yıl kadar önce yayımlanan “Bile Bile” de var bu albümde. Birer Harun Kolçak bestesi olan “Deli Et Beni” ve “Korkuyorum” ilk olarak Emel tarafından seslendirilmişti. “Deli Et Beni”yi yakın zamanda “rock” versiyonuyla ilk kez kendisi de seslendirmişti Harun. “Korkuyorum”u ise 1995 çıkışlı albümünde söylemişti.
Bir kere şarkılar çok iyi seçilmiş, şarkı ve şarkıcı eşleşmeleri çok doğru yapılmış ki bu tür albümlerde en büyük handikap budur biliyorsunuz. Gökhan Türkmen, Yaşar, Tuğba Yurt ve Gülçin Ergül düetleri benim albümdeki favorilerim oldu. Bedük’ün farklı düzenlemesi, İrem Derici’nin “Gir Kanıma”ya kattığı ekstra enerji, Tan’ın alaturka nağmelerle süslediği “Gitme Seviyorum”un bu hali de albümün güzel renkleri arasında. Keşke Aşkın Nur Yengi ve Harun Kolçak’ı zaten yıllardır bildiğimiz ve dinlediğimiz bir düetle değil de başka bir şarkı ile dinleseydik diye düşünmedim değil. Ama bu düet bu şekilde bir klasik oldu, ona da kabul.
Harun Kolçak’ın yıllardır birçok albümünde birlikte çalıştığı İskender Paydaş, şarkıları bugüne güncellerken çok da orijinal akışlarının dışına çıkmamış. Umut Kuzey düetiyle “rock” tınılar kazanmış “Müptelayım Sana” ve Bedük’ün kendi düzenlediği “Sensiz Olmam” dışında şarkıların orijinal hallerini bilen ve sevenler için şaşırtıcı bir sürpriz yok bu albümde ki bence bu doz da gayet yerinde olmuş.
Müziğin müzik, şarkı sözünün sözün şarkı sözü olduğu zamanlara ait şarkılar bunlar. İçi dolu şarkılar yani. Bu aralar çok ama çok ihtiyaç duyduğumuz türden. Albümün gördüğü ilgi en çok da bununla kaim olsa gerek. Hem bir şarkıcı hem de bir besteci olarak Harun Kolçak’ın ne kadar kıymetli olduğunu da bir kez daha hatırlatıyor bize. Umarım bunun arkası yeni şarkılarla dolu yeni albümlerle gelir.
(10 Ekim 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Eski şarkıları boşuna özlemiyoruz. Bırakın melodisini, sözünü, düzenlemesini, icrasını bir yana, en çok duygusu, hikâyesi, yaşanmışlıkları eksik şarkılar sardı dört bir yanımızı nicedir. Bu yoklukta ister istemez geriye dönüp bakmak, geçmişten duygu, hikâye, yaşanmışlık devşirmek kaçınılmaz oluyor. Her şeyden evvel, o şarkıların anlattığı gibi yaşamıyoruz artık ama ya o vakitler yaşadıklarımızı kâr sayıyor ya da öyle yaşayabilmeyi, hissedebilmeyi hayal ediyoruz.
Erol Evgin şarkıları tam da bu yüzden can simidimiz oldu yıllar yılı. Hep iyi geldi, hep mutlu etti, duygulandırdı; nezaketli, zarif, ince, temiz ve masum aşkları, hayatları anımsattı, yaşattı, bazen de özletti. Hiç dikkat ettiniz mi bilmem ama ben de çok geç fark ettim ki kahırlı, isyankâr, nefret eden, lanet okuyan ve dahi o beylik tabiriyle “atarlı – giderli” bir tane bile şarkısı yok Erol Evgin’in. Hiç yakıştıramamış kendine belli ki ve hiç söylememiş.
Müzikte 40 yılı geride bırakmış, ama bu 40 yıl boyunca bulunduğu yerden bir basamak bile aşağı inmeyerek hem müzikal duruşunu hem de saygınlığını hiç yitirmemiş Erol Evgin, 2016 yılı Mayıs ayında eski şarkılarını yeni düzenlemeler ve düetlerle seslendirdiği bir albümle çıktı karşımıza. Erol Evgin Prodüksiyon ve EMI işbirliği ile yayımlanan bu albüm, “Altın Düetler” ismiyle yayımlandı.
Bugünlerde plak formatıyla da piyasaya sürülen bu arşivlik albümde 10 unutulmaz Erol Evgin şarkısında Evgin’e, sahiden “altın” tanımlamasının karşılığını veren bir kadro eşlik ediyor: Hande Yener, Sıla, Emel Sayın, Sezen Aksu, Candan Erçetin, Aşkın Nur Yengi, Nükhet Duru, Zuhal Olcay, Şevval Sam ve Göksel.
Bir dönem birlikte de çalıştığı, onun kuşağından sayılabilecek isimlerin yanı sıra, o ve onun kuşağının açtığı yoldan yürüyerek bugünün yıldızları haline gelmiş kadın solistlerden kurulu bu kadro, bu değerli şarkılara başka bir değer katıyor bu defa.
Albümün bütün düzenlemeleri İskender Paydaş tarafından yapılmış. Paydaş, şarkıları Evgin’in de isteği ve tercihiyle, orijinal düzenlemelerinin ışığında bugüne güncellemiş. Doğrusu ben orijinal düzenlemelerdeki incelikleri, o müzikal tadı yeniden duyunca çok mutlu oldum. Zira Evgin şarkıları pek çok kez kendisi de dâhil olmak üzere pek çok kişi tarafından yeniden seslendirildi bunca yıldır ama hiç bu tadı vermedi bugüne dek.
Yaylı kompozisyonları, kontrşanlar, vokaller, hatta ‘70’lere mahsus o muzır elektronik sesler bile yerli yerinde olunca, şarkıların ilk hallerine tutulmuş benim gibiler bile yadırgamıyor dinlerken. Tek fark, epeyce de zor bir iş olan kadın-erkek düetlerinde ortak tonu yakalayabilmek maksadıyla kimi şarkılarda alışageldiğimiz tonundan başka bir tonda şarkı söyleyen bir Erol Evgin duymak. Ne hoş ki bu da bir eksiye değil artıya dönüşmüş ve Evgin’in yorumculuğu daha ön fazla plana çıkmış.
Albümü daha piyasaya çıkmadan dinlediğimde beni ilk çarpan hiç kuşkusuz Sıla ve Erol Evgin düeti “Ateşle Oynama” oldu. ‘90’ların o klavye ağırlıklı “sound” anlayışında orijinal versiyonu pek zayıf kalmış, daha sonra şöyle oturaklı bir “cover”ı yapılamamış bu şarkı, bu albümle adeta yeniden doğmuş.
Evgin’in bir başka ‘90’lar “hit”i olan “Ben İmkânsız Aşklar İçin Yaratılmışım” da aynı şekilde yeniden keşfedilebilecek şarkılardan biri olmuş. “İşte Öyle Bir Şey” de Emel Sayın’ın, “Bir de Sana Sor”da Nükhet Duru’nun seslerini duymak da bu seslere yıllarca hayran kalmışlar için kocaman bir hediye gibi. Zira Erol Evgin özellikle Nükhet Duru ile yıllarca ortak sahne programları, şovları yatı ama birlikte kaydedilmiş ve yayımlanmış bir tek şarkıları bile yoktu.
Artık belki de bir parça sıkıldığımızı zannettiğimiz “Hep Böyle Kal” gibi, “Söyle Canım” gibi yıllardır çok söylenmiş, çok çalınmış Erol Evgin şarkılarını sanki ilk defa duyuyormuş gibi dinleyebilmenin keyfi de cabası.
Uzun zamandır çok sayıda saygı albümü, düet albüm, geçmişe dönük proje yapılıyor ama bu kadar “a plus” bir iş hiç yapılamadı. Belki bir tek Bülent Ortaçgil saygı albümünü bu genellemenin dışında tutabiliriz. Bunda Evgin’in titizliğinin ve özeninin payı çok büyük elbette. Bu albüm sürecinde, şarkıların ve şarkıcıların bir araya getirilmesinde nasıl kılı kırk yardığını, düet yapacak solistlerin kayıtlarına her defasında mutlaka katılacak kadar işine saygı gösterdiğini ben biliyorum.
Yaşar Saraçoğlu’nun fotoğrafları ile süslü, Fatih Özden imzası taşıyan kartonet tasarımı da hem Erol Evgin hem de “Altın Düetler” isimlerini taşıyabilecek kadar şık ve özenli.
Arşivlerin başköşesine konulmalık, kıymetli ve özel bir albüm bu. Ben şahsen bu albümün plağını arşivimdeki eski Erol Evgin plaklarının yanına sevinç ve mutlulukla koyacağım.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.