(Temmuz 2015 tarihinde GZone dergisinde yayımlanmıştır.)
“Yok, artık bundan daha iyi bir şarkı sözü yazılamaz, bu son
nokta!” dediğim ne çok şarkı sözü yazdı. Nasıl yazdı bilmiyorum.
Şarkıcılığından, besteciliğinden filan çok daha önemliydi benim için şarkı sözü
yazarlığı. Şarkı sözlerinde anlattıklarına yürekten inanıyordum çünkü. Bazen
anlıyor ve o anladığım şeyin bir tek cümleye nasıl sığdırabildiğine hayret
ediyor, bazen de içinden çıkmaya, anlamaya çalışıyordum. Bazen öğreniyordum.
Bazen bilip de unuttuklarımı hatırlıyordum. Röportajlarını okuyordum sonra, izliyordum.
Nasıl yaşar, ne yapar, ne yer, ne içer de böyle olurdu bir insan. Bu kadar
bilge, bu kadar dilbaz?.. Bilmek marifet değildi tek başına çünkü. Bildiğini
söyleyebilmek marifetti. Ve o marifet, her bilene nasip olmuyordu.
“Kenan Doğulu bile buradan yedi!” diye bağırıyordu seyyar
köfteci. Hava çok güzeldi. Köfte kokuları da öyle. Konser bitmişti. Etraftaki
bütün taksiciler uzak mesafeye götürecek müşteri arıyordu. Ancak bir konser
kadar, bir film kadar, bir albüm, bir kitap kadar sürerdi hayatın
sertliklerinden uzaklaşmanız. Sonra hoooop tekrar içine çekerdi sizi gerçekler.
Taksicilerin “Bakırköy, Bostancı, Bakırköy!” köftecinin “Gel abi gel, Kenan
Doğulu bile buradan yedi!” nidaları gibi.
Bu zamanda akustik konser vermek mümkün müdür? Ne saçma bir
soru değil mi? Akustik konserin zamanı mı olur? Türkiye’de yaşıyorsanız olur.
Zira biz ne kadar bar bar bağırsak, “müzik sadece eğlence değildir,” diye
söylenip dursak boş… Bu ülkede yaşayan insanlar müzikle eğlenmek istiyor. Buna olan ihtiyaçları her zamankinden fazla.
Haksız da değiller. Sıkıldılar, bunaldılar, daraldılar ve dahi içleri karardı
yıllardır.
(27 Şubat 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
‘60’ların ortasından aşağı yukarı 70’lerin ortasına kadar süren bir dönemde Türkiye’de saykodelik müziğin en iyi örnekleri yapıldı. İmkânlar çok kısıtlıydı ama ve durum yaratıcılığı alabildiğine körüklemiş, cesareti olabildiğince artırmıştı. Yakın zamanda önce dünyada, sonra nedense Türkiye’de farkına varılan ve kıymete binen o dönemin müziğinin izdüşümleri ise bugünün alternatif müziğinde her geçen gün daha fazla kendini gösteriyor.
Güzel olan şu ki Batı müziğini ne kadar benzer şekilde taklit edersek o kadar iyi anlayışı yavaş yavaş yerini kendi kaynaklarımızı eşeleme çabasına bırakıyor. Halk müziği, alaturka ve arabesk yeniden keşfediliyor, biçimlendiriliyor ve bundan gocunanların sayısı giderek azalıyor.
Ali Güçlü Şimşek, Görkem Karabudak ve Emrah Atay’dan kurulu Bubituzak da böylesi gruplardan biri. Kreş’ten ve Çilekeş’ten tanıdığımız grup elemanları şu sıralar Gaye Su Akyol’a da eşlik ediyorlar. Grubun yeni albümü “Boyutlar” da Gaye Su Akyol ile birlikte kurdukları Dunganga Records tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlandı.
Bubituzak’ın ilk albümü “Uzay Yolları Taşlı”, 2013 yılında piyasaya sürülmüştü. Aradan geçen dört yılda zaten neredeyse hazır olan yeni albüm şarkılarını üzerine yeni bir şeyler kata kata işlemiş ve şimdi dinlediğimiz noktaya getirmişler. İlk albüme kıyasla daha renkli, daha cafcaflı, daha görkemli bir albüm bu. Ve hatta daha eğlenceli. Oyuncaklı sözler, melodik zenginlik ve türler arasında dans edişlerle dinleyiciyi tepe sersemi etme noktasına getiren, adrenalini yüksek bir albüm “Boyutlar”.
11 şarkıdan oluşan albümdeki şarkıların büyük kısmı Ali Güçlü Şimşek tarafından yazılmış. “Cehennem Dediğin”in bestesi Görkem Karabudak tarafından yapılmış, “Olan Olur” da ise Ali Güçlü Şimşek’in yanı sıra Gaye Su Akyol’un imzası var. Şarkıların düzenlemeleri ise grubun ortak çalışması ile yapılmış.
Sadi Güran’ın illüstrasyonları ve Aylin Güngör’ün grafik tasarımı ile ortaya çıkarılan kapak ve kartonet, grubun müziğine dair göndermeler içeren zengin bir görsellik taşıyor.
Albümü dinlerken enstrümantal bir beste olan “İpimle Kuşağım”da olduğu gibi retro gitarların arasından ‘70’lerin orkestra müziğini anımsatan nefeslilerin çıkıverişini, Gaye Su Akyol’un da sesiyle eşlik ettiği “Olan Olur”da olduğu gibi bir İspanyol bolerosunun ansızın alaturkaya bağlanıvermesini ve benzeri nice füzyonu duymak mümkün.
’60 ve ‘70’lerde saykodelik müziğin doğuş ve yayılış dinamikleri bambaşkaydı. Onu yeniden keşfedişimizin, tekrar dolaşıma girmesinin ve yeniden işlenmesinin saikleri ise bambaşka. Artık dünyanın müziği (gelmişi geçmişi ile) avucumuzda tuttuğumuz cep telefonunun içine sığdırılmış vaziyette. Her an her şeyin değiştiği, devindiği, hızın çağın tanrısı olduğu bir zamanda durağanlığa, yeknesaklığa tahammülümüz yok. Hâl böyleyken şarkıların da kendi içinde devinmesi, yer yer bipolar bir ruh halinde gidip gelmesi, dinleyeni fiziki haritalardaki sınırlar ve tarih kitaplarındaki dönemler arasında ışınlayarak dolaştırması şaşırtıcı değil. Bubituzak, yakın dönemde adından söz ettirmiş çok sayıda alternatif müzisyenin peşinde koştuğu bu yeni nesil dünya müziğine (world music) bu topraklardan sunulmuş parlak önerilerden biri olabilir.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.