1973’de Serge Reggiani
tarafından seslendirilen, Fransızca sözleri Jean-Loup Dabadie, bestesi Alain Yves Reginald’e ait
olan “T'as L'air D'une Chanson”, 1974 yılında Mehmet Teoman’ın yazdığı Türkçe
sözlerle Tanju Okan tarafından seslendirildi ve Türk popunun klasiklerinden
biri olacak “Kadınım” böyle doğdu. Evet, şarkının Fransızca hali de etkileyici
idi ama Türkçe versiyonu kadar değil. Evet, şarkının orijinalinde de Serge
Reggiani “Me femme (kadınım)” diyordu ama Tanju Okan gibi değil.
O zamandan bu zamana
şarkıyı Teoman, Levent Yüksel, Yaşar ve Mehmet Erdem gibi dört karakteristik ve
ne Tanju Okan’a ne de birbirlerine benzeyen ses yeniden seslendirdi. Kıyas
kabul etmezdi; kimse Tanju Okan gibi “Kadınım” diyemezdi. Zaten biz de o kıyası
yapmadan dinledik bu yeni versiyonları.
Yukarıdaki paragrafları 2018 yılı mart ayında “Kadınım”ı bir
kez de Deniz Tuzcuoğlu seslendirdiği zaman yazmıştım.
Bugün Tanju Okan’ın ölüm yıldönümü. 23 Mayıs 1996’da
kaybetmiştik onu. Çok kocaman, eşsiz, benzersiz bir ses, müthiş bir şarkıcıydı.
Ne yazık ki alkol bağımlılığı yüzünden hem kariyeri olması gerektiği kadar
parlak devam etmedi hem de sağlığını erken yaşta kaybetti (onun kadar çok sayıda içkili sigaralı şarkı söyleyen de yoktur bu arada; bugünlerde olsa pek televizyona çıkamazdı sanırım.)
Tanju Okan’ın sadece “Kadınım” şarkısıyla biliniyor olması çok
kötü ama “Kadınım”ın bir Teoman şarkısı zannedilmesi ondan da kötü. Maalesef
ikisi de vaki bugünlerde.
Tam da bu yüzden bugün onu anmak için “Kadınım”ı seçmeyebilirdim
ama bulabildiğim en temiz görüntülerden biri bu şarkıya aitti. İstedim ki şarkıyı
videodan dinlemek isteyenler, Tanju Okan’ın görüntüsünü de görsün. Üstelik bu
video o hep çok sevdiği denizde, muhtemelen Ege kıyılarında çekilmiş. Hayatının
son yıllarını da geçirdiği ve şu an adına bir parkın ve parkın içinde heykelinin
bulunduğu Urla’da bir de teknesi vardı Tanju Okan’ın. Teknenin adı “Kadınım”dı.
Bilmiyorum bu videodaki o tekne mi ama denizde bir tekne içinde “Kadınım”
şarkısını söylerken çekilmiş görüntüler kadar onu doğru anlatacak çok az şey
var sanırım.
(22 Mart 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
‘70’lerde yabancı şarkılara Türkçe söz yazılarak oluşturulmuş parçalar anlamsız bir şekilde “aranjman” diye adlandırıldı ve o tabir bugüne kadar geldi. Türk bestecilerin yeni yeni eserler üretmeye koyulduğu o yıllarda yabancı şarkıları Türkçeye adapte etmek kolaycı bir yoldu belki ama aslında bir o kadar da zordu. Neyse ki muazzam söz yazarlarımız, aranjörlerimiz, şarkıcılarımız vardı. Yeri geldi o “aranjman” diye küçümsediğimiz kimi şarkılar orijinallerinden daha güzel, daha anlamlı ve daha kalıcı oldu. “Kadınım” da bunlardan biriydi.
1973’de Serge Reggiani tarafından seslendirilen, Fransızca sözleri Jean-Loup Dabadie, bestesi Alain Yves Reginald’e ait olan “T'as L'air D'une Chanson”, 1974 yılında Mehmet Teoman’ın yazdığı Türkçe sözlerle Tanju Okan tarafından seslendirildi ve Türk popunun klasiklerinden biri olacak “Kadınım” böyle doğdu. Evet, şarkının Fransızca hali de etkileyici idi ama Türkçe versiyonu kadar değil. Evet, şarkının orijinalinde de Serge Reggiani “Me femme (kadınım)” diyordu ama Tanju Okan gibi değil.
O zamandan bu zamana şarkıyı Teoman, Levent Yüksel, Yaşar ve Mehmet Erdem gibi dört karakteristik ve ne Tanju Okan’a ne de birbirlerine benzeyen ses yeniden seslendirdi. Kıyas kabul etmezdi; kimse Tanju Okan gibi “Kadınım” diyemezdi. Zaten biz de o kıyası yapmadan dinledik bu yeni versiyonları.
Dört X Dört’ün solisti olmasının yanı sıra yaptığı dizi müziklerinden de tanıdığımız Deniz Tuzcuoğlu, 2017’nin hemen başında “Kader İzmir’den Yana” adlı ilk solo teklisiyle çıkmıştı karşımıza. Tuzcuoğlu geçtiğimiz günlerde TMC etiketiyle yayımlanan yeni teklisinde “Kadınım”ı yeniden seslendiriyor.
Şarkının ister istemez daha “rock” sularda yüzen yeni düzenlemesinde Dört X Dört elemanlarının imzası var. “Rock” dediysem aklınıza Teoman’ın düzenlemesine benzer bir düzenleme ve yorum gelmesin. Bu düzenleme ve yorum önceki tüm yeniden seslendirmelerden daha parlak, hatta bazı yerlerde daha agresif. Buna karşın Deniz iyi bir şarkıcı ve nüanslı şarkı söyleme biçimiyle, kimseyi de taklit etmeye çalışmadan, şarkıya yeni bir tat, yeni bir ruh katmayı başarıyor.
Gelgelelim şarkıya başka bir hikâye kazandıran şey sadece yeni düzenleme ve yorum değil. Deniz’in bu şarkıyı çok uzun süre önce kaydettiğini ve epeyce bir zaman şarkının klibinde kim oynamalı, o “kadınım”, sıradan bir klip kızı olmamalı diye titizlendiğini biliyorum. O arayışın nasıl sonuçlandığını ise ben de herkes gibi klip çıkınca gördüm.
Klipte bir klip kızı yok; bir çift var. Oyuncu değiller; rol yapmıyorlar. Gerçek hayatın içinden geçen gerçek hikâyelerini anlatıyorlar. Halen hastanede yatan ve kalp nakli bekleyen, ulusal organ nakli listesinin en üst ve acil sıralamasında olan Beyhan Tekün ve ona bir bebek gibi bakan eşi Cemal Tekün… Onların uzun yıllara dayanan aşk, dostluk, yoldaşlık hikâyesi. Bir taraftan gözlerinizi doldururken, bir taraftan da organ naklinin önemine ve hayatiyetine de dikkat çeken klip, böylece şarkıyı da bambaşka bir yere taşıyor. Kalbe başka türlü dokunuyor.
Başta Deniz Tuzcuoğlu olmak üzere, bu işte emeği geçen, imzası olan herkesi tebrik etmek lazım. Kulağa çok romantik gelebilir ama şarkılar bazen gerçekten hayat kurtarır. Umarım ve dilerim ki bu şarkı ve klip Beyhan Hanım’ın ve onun gibi organ nakli bekleyen nicelerinin umudunu güçlendirir, hiç ölmeyecekmiş gibi, hayata ne kadar ince ipliklerle bağlı olduğumuzu unutarak, kendimizden başka kimseyi umursamadan yaşayıp duran biz fanilere de okkalı bir tokat olur. Umarım ve dilerim ki bu şarkı ve klip nice hayatın kurtulmasına vesile olur.
(10 Aralık 2015 tarihinde Hayat Müzik'te yayımlanmıştır.)
Yorumcu olmak, stüdyo şarkıcısı olmak, sahne şarkıcısı olmak hep başka başka şeyler… “Entertainer” (yani eğlendirici) olmaksa başka bir meziyet. Kötü şarkıcıdan da iyi “entertainer” olabilir mesela; örnekleri çoktur. Bununla beraber iyi şarkıcı olmak “entertainer” olmaya yetmez.
Kabul etmeli ki Cenk Eren, memleketin en iyi “entertainer”larından biri. Bir dönem sahnelerde fırtınalar estiren nice isim şimdilerde hemen hiç iş yapmazken, Cenk Eren’in yıllardır ve hâlâ bu işi hakkıyla yapıyor olması hafife alınacak bir şey değil. Üstelik Cenk Eren iyi de şarkı söyleyebilen bir “entertainer”. Son albümüyle bunu bir kez daha kanıtlıyor.
İlk albümü “…Ve Cenk Eren” yayımlandığında takvimler 1995 yılını gösteriyordu. Herkes onun sahnesinden bahsederken, albümü pek ilgi görmemişti. 2000 yılında “Gözlerin” adlı ikinci albümünde albüme adını veren şarkı ve Nükhet Duru ile düet yaptığı “Deli Gönlüm” dikkat çekti. Aslında Cenk’in şarkıcılıkta yol almasında Nükhet Duru’yla 2002’de başlayan ve yıllar süren ortak sahne çalışmalarının payı büyük oldu. Nitekim 2003’de piyasaya çıkan “Kader Çıkmazı” adlı üçüncü albümden sonra, 2004’de bu defa Nükhet Duru ile birlikte “Muhteşem İkili” adlı albüme imza attı. 2006’da yayımlanan “Kiraz Mevsimi” ise onun en iyi albümü oldu. “İnce Saz” başta olmak üzere “Kiraz Mevsimi”, “Cancağızım” ve “Sarı Sonbahar” gibi olgun ve demlenmelik şarkılar sesinde çok doğru tınlıyordu çünkü.
2009 çıkışlı “Dönüm Noktam” albümü ve 2012’de yayımlanan “Kasetimi Al” adlı mini albümü “Kiraz Mevsimi” albümünün etkisini devam ettiremedi. 2014’de piyasaya sürülen “Az Zehir Az Bal” teklisi de öyle. Ve 2015’in bitmesine çok az kala Şafak Karaman Production etiketiyle Cenk Eren’in yeni albümü “Repertuvar – Tanju Okan Şarkıları” yayımlandı.
Bir kere şunu söylemek lazım ki, bir tek şarkıcının şarkılarından oluşan bir albüm yapmak (saygı albümleri bir kenara) epeyce riskli bir iş. Çok sık da yapılmıyor zaten. Bu konuda ilk aklıma gelenler İpek Açar’ın “Kayahan Şarkıları” albümü ile Mine Geçili’nin “Bir Ömrün Şarkıları” adlı Zeki Müren şarkıları albümü. Her ikisinde de bir erkek şarkıcı ve bestecinin şarkılarını bir kadın solist seslendiriyordu. Buradaysa durum daha farklı… Tanju Okan bir besteci değil, bir yorumcu ve üstelik çok da baskın karakteristiği olan, nevi şahsına münhasır bir yorumcu. Dolayısıyla daha albümü dinlemeden ilk sorunuz “Bu albüm ne kadar iyi olabilir ki?” oluyor.
Ama olmuş. Hem de beklenmedik derecede iyi olmuş. Bunda şarkıların orijinal versiyonlarındaki ruhu hiç bozmadan bugüne aktarabilmiş aranjör Sarp Özdemiroğlu’nun payı büyük. Bu şarkıların bazılarını Tanju Okan’ın Atilla Özdemiroğlu düzenlemeleriyle plağa okuduğu düşünülürse, babadan oğula geçen mirasa özenle sahip çıkmış Sarp Özdemiroğlu. Birçok aranjörün sıklıkla düştüğü hataya düşüp, eski şarkıları yeniden ele alırken kendi imzasını atma uğruna şarkıları ters yüz etmeye, trafiklerini, “intro”larını değiştirmeye yeltenmemiş. Göksel’in benzer albümlerinden de bildiğimiz üzere Sarp Özdemiroğlu bu ülkede bu işi en iyi yapan aranjörlerden biri.
Albümün başarısındaki diğer paysa elbette Cenk Eren’in. O kadar doğru ve iyi söylemiş ki bu yadigâr şarkıları, hiç yüzünüzü buruşturmadan, “Keşke bunu da söylemeseymiş,” demeden dinleyebiliyorsunuz albümü başından sonuna dek. Eh, zaten ortada zamanında çok sevilmiş, çok dinlenmiş, bugün hâla bilinen ve sevilen şarkılar var. Haliyle ticari olarak da şansı yüksek bir iş söz konusu.
Albüm, Tanju Okan’ın az bilinen şarkılarından biri olan “İki Yabancı” ile başlıyor. Bu şarkının aynı adlı diğer versiyonu, yani sözlerini Fecri Ebcioğlu’nun yazdığı ve Ajda Pekkan’ın söylediği versiyonu bilinir. Oysa Fikret Şeneş’in yazdığı ve Tanju Okan’ın seslendirdiği bu sözler, Şeneş’in yazdığı ilk Türkçe şarkı sözü olması nedeniyle de ayrıca kıymetlidir.
Tanju Okan’ın en çok bilinen şarkısı “Kadınım” ise ikinci sırada karşımıza çıkıyor. Albümün ilk klip şarkısı olarak da bu şarkı seçildi. Şöyle bir dönüp bakınca, yakın geçmişte bu şarkıyı Teoman, Yaşar ve Mehmet Erdem’in de seslendirdiğini hatırlıyoruz. Normal şartlarda bu kadar rağbet görmüş, deyim yerindeyse yıpratılmış bir şarkıyı çıkış şarkısı olarak seçmek hata olabilirdi. Ama Cenk Eren’in yorumu ve şarkının bu düzenlemesi ortada şüphe bırakmıyor. Yeri gelmişken, bu şarkının olağanüstü güzel sözleri için Mehmet Teoman’ı ne kadar yere göğe sığdıramasak az.
Moustaki’nin dünyaca meşhur “Le Meteque”inden Nino Varon marifetiyle Türkçeleştirilmiş “Hasret” de bir başka aranjman klasiği olmasının yanı sıra Tanju Okan’ın da dillerden hiç düşmemiş şarkılarından biri. “Deniz ve Mehtap” ise yıllardır hep Tanju Okan’la birlikte anılır ama aslında Okan bu şarkıyı hiç plağa okumamış, sadece Fakir Bir Kız Sevdim adlı Yeşilçam filminde ve de çok kez televizyonda, sahnede seslendirmiştir. İnternette Tanju Okan adıyla yüklenmiş sayısız video var ama çoğunu söyleyen aslında Tanju Okan değil.
Tanju Okan deyince akla gelen ilk şeylerden biri de hiç kuşkusuz onun içkili, meyhaneli, kafa çekmeli şarkılarıdır. Bu albümde “Öyle Sarhoş Olsam ki”, “Kadehi Şişeyi Kırarım Bugün” ve “Şerefe” ile sınırlı tutulmuş bu şarkılar. Buna karşın Okan’ın inceden arabeske meylettiği “Kemancı” ve “Deli Gibi Sevdim” de aynı etkiyi yaratan cinsten şarkılar. “Gözünde Yaşlarla” ise yine 70’lerden sıkı bir aşk şarkısı.
Albümün Cem Bayoğlu imzalı fotoğrafları ve Göknil Mustafa imzalı kartonet tasarımı da işin ağırlığını ve zarafetini doğru yansıtacak nitelikte.
Bu şarkıları kim söylese risk alacaktı. Ancak Cenk Eren yukarıda da bahsi geçtiği üzere, olgun ve demlenmelik şarkılarda (en azından albümlerinde) genç ve hareketli, piyasa işi şarkılarda olduğundan çok daha fazla etki yaratabiliyor. Bu nedenle de bu proje onunla çok doğru örtüşmüş. Daha piyasaya çıkalı kısa bir süre olmasına rağmen, son zamanların en çok satan albümü olması boşuna değil. Bu sebeple, prodüktör Şafak Karaman da dahil olmak üzere, emeği geçen herkesi tebrik etmek lazım.
"NİYE PUCCİNİ'DEN MAHRUM OLALIM Kİ YA DA SEZEN AKSU'DAN?"
(Milliyet Sanat dergisi Aralık 2015 sayısında yayımlanmıştır.) Nuri Harun Ateş, “kafası karışık kontrtenor” olarak tanınıyor. Bu tanımlama adının bile önüne geçmiş durumda. Kontrtenor olmanın az bulunurluğu ile kafası karışık olmanın (hele ki bu ülkede) çok bulunurluğunu aynı tamlamada bir araya getirmiş olması, yaptığı işin de özeti aslında. Türkiye’de ve yurt dışında yıllar süren şan eğitimi, tiyatro, opera ve müzikal kariyeri bir yana, Bergen’den Yıldız Tilbe’ye, Puccini’den Ajda Pekkan’a uzanan geniş bir yelpazede, müzikte tür ve tarz ayrımlarına adeta kafa tutan repertuarı ile son birkaç yıldır sahnesi büyük ilgi gören, adından çok söz edilen bir isim Nuri Harun Ateş.
(5 Ağustos 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.) İyi kötü bir müzik kulağı ve ritim duygusu olan herkes, sesi yeterli olsun veya olmasın, şarkı söyleyebilir. Söylüyor da zaten, görüyoruz. Hatta günümüzün teknolojik imkânları sayesinde şarkıcı bile olabilir, bu işi meslek edinip para kazanabilir. Oluyorlar da zaten, görüyoruz. Ama “yorumcu” olmak başka bir şey... O öyle herkese nasip olmuyor. Nükhet Duru daha acemilik günlerinden başlayarak bu payeyi hak edebilmiş ender isimlerden biri. Bence bu ülkede şarkı söyleyen herkesin ondan öğreneceği çok şey var. Şarkı nasıl söylenir değil sadece, şarkı nasıl anlatılır, hatta şarkı nasıl yaşanır…
Yıllardır albümlerinde istikrarlı bir çizgi tutturamamış, öyle 7’den 70’e herkesin diline düşecek “hit” şarkılar söylememiş olsa da ayrıdır onun yeri. Zaten albümlerini dinleyerek ancak yarı yarıya bir fikir edinebilirsiniz onun hakkında; mutlaka sahnede izlenmesi gerekenlerdendir. Çünkü enerjisini ona bakan gözlerden, onu alkışlayan ellerden alır, stüdyoların elektronik ve mekanik ortamlarında, yalıtılmış odalarında duygusundan çok şey kaybeder.
İşte nihayet, uzun yıllar sonra sahnedeki “yorumcu” Nükhet Duru’yu albüme taşıyan bir projeyle çıktı karşımıza. Nükhet Duru’nun “Aşkın N Hali” verilmiş yeni albümü, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı.
Albümde 11 şarkı var. Tamamı “cover” bu şarkıların 10’u daha önce başka şarkıcılar tarafından seslendirilmiş, biri ise eski bir Nükhet Duru şarkısı.
Aslında şarkıları kronolojik sıraya dizdiğimizde, albümü 1990 öncesi ve 2000 sonrası şarkılar diye iki kısma ayırmak mümkün. “Sessiz Gemi”, “Sarhoşum Ben”, “Söyleyemedim”, “O Günler”, “Hayat Umutla Başlar” ve “Yalnızlığım” ilk kısma ait şarkılar. “Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler”, “Sonbahar”, “Beni Seni Çok Sevdim”, “Döneceksin Diye Söz Ver”, “Beni Sevdi Benden Çok” ise ikinci kısmı oluşturuyor. Ama elbette albüm sıralamasında böyle bir ayrım söz konusu değil.
Albümün şarkı seçimi esnasında bana da danışıldığı vakit (kartonette “motivasyon” diye tabir edilen durum), ben birinci kısım şarkıları pek de benimsememiş, önermemiştim. Yıllarca o şarkıları yeterince dinlemişliğimden ve radyolarda, mekânlarda çalmışlığımdan olsa gerek pek heyecan verici bulmamıştım bir kere daha seslendirilmelerini. Hele ki söyleyen şarkıcıların imza şarkıları olmuş, “Yalnızlığım”, “Sessiz Gemi” gibi şarkıları… Ama benim bile unuttuğum bir gerçek vardı: Onları bu kez söylediği her şarkıyı kendine ait kılabilen Nükhet Duru söyleyecekti.
Sözün özü, bunca yıllık kadim hayranlığıma, Nükhet Duru sevdama rağmen, beni bile şaşırtan bir albüm bu. Bir “yorumcu”nun daha önce söylenmiş bir şarkıyı alıp ona nasıl bambaşka bir anlam yükleyebileceğinin, ondan nasıl yeni bir şarkı yaratabileceğinin ders kitabı. Bilmeyen birisi “Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler”in aslında bir Şebnem Ferah şarkısı olduğunu, “Ben Seni Çok Sevdim”in aslında bir Cem Adrian şarkısı olduğunu anlayabilir mi? Asla anlayamaz. Çünkü sadece bunların değil, albümdeki tüm şarkıların adeta genetik kodlarını değiştirmiş Nükhet Duru. “Yalnızlığım” çok söylendi mesela ama asla böyle söylenmedi. Nasıl mı? Şarkının ismi de olan kilit kelimesindeki prozodi hatası düzeltilerek… Ya da “Beni Sevdi Benden Çok”u bir Redd’den dinleyin, bir de Nükhet Duru’dan. Biri iyi öteki kötü anlamında değil bu kıyas; şarkıdan şarkı doğurma anlamında. “Doğurma” çok doğru bir tabir oldu galiba zira albümdeki her bir şarkıda, “Sonbahar” gibi en maskuleninde bile Duru’nun dişil enerjisi ele geçiriyor kelimeleri. “Aşkın N Hali” denilen tam da bu olsa gerek.
Albümü müzikal açıdan çok kıymetli kılan şeylerden biri de canlı çalınıp kaydedilmiş olması. Ne kes yapıştır var, ne üst üste kayıt, montaj. Hâl böyle olunca Osman İşmen’in nefis düzenlemeleri de, Nükhet Duru’nun birinci sınıf yorumu da ayan beyan ortaya çıkıyor, gürültüye gitmiyor.
Belki bu yaz zamanı bunca yeni şarkı/albüm çıkmışken kıdemli bir yorumcunun bu “olgun” albümü görüş mesafesinin dışında kalacaktır hem medya, hem de ortalama dinleyici nezdinde. Ama siz siz olun, alın, dinleyin, saklayın bu albümü. Pişman olmazsınız.
Daha önce Tanju Okan diskografisinin büyük bir bölümünü iki disk halinde yayımlayan Odeon Müzik, bu albümlerle bugün ulaştığımız “nostalji” furyasının da çıkış noktalarından biri olmuştu. Odeon Müzik, yıllar sonra bu defa daha önce yayımlanmamış kayıtlarla oluşturulmuş bir Tanju Okan albümü daha çıkarıyor dinleyici karşına.
Düşünün bir Frank Sinatra’nın, bir Elvis Presley’in daha önce yayımlanmamış, yıllardır bir köşede unutulup kalmış bir canlı konser kaydı günün birinde bulunsa nasıl kıyamet kopar. Kopuyor da nitekim. Yani en azından Batıda böyle bu. Çünkü kıymet verilen şarkıcılar, besteciler, yorumcular değerlerini asla yitirmiyorlar; yaşlansalar, hatta ölseler bile.
Bizim ise unutkan bir toplum olduğumuz aşikar. Hatta bu unutkanlığın vefasızlıkla yer değiştirdiğine de sıklıkla şahit oluyoruz. Cahide Sonku’dan başlar, Ergüder Yoldaş’tan devam ederim; konu uzar gider...
Özetlemek gerekir ise, çok ama çok kıymetli bir albüm bu; çünkü bir Tanju Okan daha yok ve asla da olmayacak. Ondan geriye ne kaldıysa, ne bulduysak kâr. O eşsiz, o kocaman, o kan sıcağında, güneşli, yıldızlı, yağmurlu, hayat kokulu sesi, o sesin şarkılara kattığı nefesi ne kadar duyar, hissedersek o kadar yıkanacak kulağımız, ruhumuz, kalbimiz…
“Ve Tanju Okan Sahnede” albümünde, tamamı canlı kaydedilmiş on üç şarkı var. İngilizce ve İtalyancalar, pop-caz türkü yorumları ve bildik Tanju Okan şarkıları. “Kadınım”dan “İzmir’in Kavakları”na, “Mühür Gözlüm”den “Tamo E T’amero”ya başından sonuna dek dinlemelere doyulmayan bir konser, bir şölen, bir festival. Canlı canlı çalan orkestranın tadı, bilgisayar eli değmemiş katıksız müziğin doyumsuz hazzı ve dünya çapında bir şarkıcı; Tanju Okan.
Tanımıyorsanız tanımak, tanıyorsanız hatırlamak, yeniden keşfetmek için, ve elbette altmış ve yetmişli yılların televizyonlardaki dönem dizilerinde gördüğümüz kadife kumaşlı pespaye koltuklar, beyaz saç bantları ve “lakin”le başlayan “o vakit”le devam eden cümlelerden ibaret olmadığını anlamak için… “Ve Sahnede Tanju Okan”! Buyurun, dinleyin!
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.