“Ege sen ne zaman Harbiye Açık Hava’da konsere çıkacaksın?”
Anne ve babası olarak kızımıza böyle bir soru sormak en
doğal hakkımızdı. Zira yememiş yedirmiş, içmemiş içirmiş, bu yaşına kadar
getirmiştik. Bir de birkaç saat önce izlediğimiz konserde önümüzde oturan Edis’in
anne ve babasına çok özenmiştik.
(24 Temmuz 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Hakiki bir pop-star olabilmenin gereklilikleri nelerdir? Edis’e bakınız. Daha ilk şarkısı, ilk klibinde gözümüzü alamadık ondan. Onlarcası vardı onun yaş skalasında, genç, yetenekli, hevesli. Ama bir şey farklıydı. Kendine baktırdı, şarkısını dinletti. Hem de bir defalığına değil, her defasında; her yeni şarkı yayımladığında.
Edis’in yeni teklisi “Çok Çok”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Bir film için seslendirdiği “Vay”ı saymazsak bu, 2014 Aralık ayından bu yanan yayımlanan dördüncü şarkısı Edis’in. Aslına bakarsanız az; ama öz mü öz.
Çünkü her şarkısında farklılığını biraz daha vurguluyor, gösteriyor Edis. Şarkıları, şarkı söyleme biçimi, dansı, kılık kıyafeti ile. “Çok Çok” bu zincirin son ve şimdiye kadarki en etkili halkası. Evet, bir pop şarkısı, evet, Edis’in Alper Narman ve Onur Özdemir ile ortak yazdığı ve düzenlemesini Ozan Çolakoğlu’na emanet ettiği şarkı gündelik ve eğlenceli popun tam ortasından geçiyor ama geçerken sağında solundaki benzer yüzlercesine bir çırpıda tur bindiriyor. Bu işin iyisi, edeplisi, makulü nasıl yapılırı gösteriyor. Sonra bu averaj, etrafındakilere hiç benzemeyen bir görsellik ve dansla gücünü katlıyor. Genç yaşına rağmen örnek oluyor aslında yirmi yıldır aynı telden çalanlara ya da beğenilmeme endişesi cesaretinden büyüklere.
Kimisi çizgisini hiç değiştirmesin, zamana ayak uydursa bile hep sevdiğimiz gibi kalsın isteriz. Onlar genellikle kariyerlerinin odak noktası şarkılar (genellikle de kendi yazdıkları şarkılar) olanlardır. Kayahan’dır, Yaşar’dır, şüphesiz Ortaçgil’dir ya da Sezen Aksu’dur belki bir yanıyla. Ama pop-star kavramı şarkılarla, görsellikle, vesaireyle bütünde güncel olmak ve kalmak, fark edilebilir olmak ve bunu sürdürebilmek üzerine inşa edilir. Ajda Pekkan’dır onun en dillere destan örneği de. Her ne kadar zaman zaman kızsak da Hande Yener’dir belki biraz da. Henüz çok ama çok erken de olsa bu gidişle Edis’i de ileride aynı yere koyarsak bu beni şaşırtmayacak.
(14 Mart 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Biraz Pop Biraz Sezen” adı verilmiş yeni Sezen Aksu albümü Ocak 2017 itibariyle müzik tarihine not düşüldü. Çok beklediğimiz bir albümdü. Öyle ya, 2011 çıkışlı “Öptüm”den bu yana şöyle ağız tadıyla kaç yeni Sezen şarkısı dinlemiştik ki? 16 tane yeter miydi şimdi peki? Neden yetmesindi? Aldık, kabul ettik, bastık bağrımıza.
"Ben İzmir’deydim.
Sezen Hanım aradı, “Okuyacağım ben bu şarkıyı,” dedi. Ben ağlamaya başladım
heyecandan. Ertesi gün İzmir’den döndüm, stüdyoya gittim. O akşam da Sezen
Hanım’ın vokal kaydı vardı. Rüya gibiydi. Kendi kendime dedim ki “Onur en dibe
vurduğun, en kötü olduğun anlarda bu geceyi hatırlayacaksın. Hayattan daha
büyük bir beklentin yok artık.”
Sakin grubunun şarkı yazarı ve solisti Onurr Özdemir'in Onurr olma hikâyesi.
(10 Kasım 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Kendi’nin ilk teklisinin yayımlandığı 2009 yılından bu yana müzikte çok belirgin, çok fark edilir bir iş yaptığını söyleyebilmek zor. Ama en azından buna çabaladığı da bir gerçek. Güzel bir genç kadın, dans eğitimi de almış, şan dersleri de. Sesinin sınırları içerisinde, ana akımın tam ortasına denk düşecek şarkılardan yana çizmiş yolunu. İyi bir şarkıcı olduğunu söyleyebilmek zor ama bu zamanda bunu kamufle etmek mümkün olabiliyor, biliyorsunuz. Hele ki amaç yüksek sanat değil, güncel popsa. İş ki zekice bir taktiğiniz olsun.
Ne çare, Kendi’nin taktiğinin pek akılcı olduğu söylenemez. Kendi yapım şirketini kurup kendi şarkılarını yayımlamak belki belli bir güce ulaşmış şarkıcılar için avantajlı olabilir ama Kendi çapında bir isim için, şarkılarını duyurabilmek adına ciddi bir handikap. Nitekim bir süre önce yayımlanan yeni mini albümü dijital âlemin kalabalığında kendi başına fark edilmeyi bekliyor.
“Kim Kime Dum Duma” adı verilmiş ve Kendi Müzik etiketiyle yayımlanmış bu mini albümde 5 şarkı ve bir “remix” versiyon var. Şarkılardan üçü daha önce tekli formatında yayımlanmış şarkılar. Alper Narman ve Onur Özdemir imzalı “Oh Oh”, bir seda Akay - Garo Mafyan şarkısı olan ve daha önce Niran Ünsal tarafından seslendirilen “Beyaz Sevda”nın yanı sıra Zeki Güner şarkısı “Kovuldum”, Kendi’nin yakın zamandaki denemeleri ve her biri altında güçlü imzalar olan, “hit” potansiyeline sahip şarkılar. Dijital platformlardaki tıklanma sayılarına bakıldığında da özellikle ilk iki şarkı belirli bir ivme yakalamış görünüyor. “Kovuldum” ise iyi bir şarkı olmasına karşın Kendi’ye uygun bir şarkı olmadığından olsa gerek, yeterince dikkat çekmemiş gibi.
Mini albümdeki iki yeni şarkıya gelirsek… Sözü, müziği ve düzenlemesi Burak Buluç’a ait olan “Karar” neresinden baksanız bütün klişeleriyle tipik bir Demet Akalın şarkısı. Kötü mü? Değil. Kendi matematiği içinde doğru bir şarkı. Ne var ki tipik Demet Akalın şarkılarının Demet Akalın’dan başka şarkıcılarda aynı etkiyi yaratamadığının sayısız örneği var pop müzik geçmişimizde. Albümde bu şarkının bir de Cem İyibardakçı tarafından yapılmış “remix” versiyonu var.
Diğer yeni şarkı ise söz ve müziği Cem Özsancak tarafından yazılmış, düzenlemesi Emre Aşkın tarafından yapılmış “Kim Kime Dum Duma”. Melodik olarak daha parlak, daha ayırt edilebilir bir şarkı “Kim Kime Dum Duma”. Genç bir besteci – aranjör ikilisinin elinden çıktığı hemen fark ediliyor. Keşke bu genç isimlerin bu şarkıyı bir şekilde Ajda Pekkan’a ulaştırabilme şansı olsaymış diye düşünmedim değil. Ona çok yakışırmış tavır olarak.
(20 Eylül 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir Hint şarkısına Türkçe söz yazmak mı? Allah yazdıysa bozsun! Ben olsam katiyen yanaşmazdım. Ama olmuş mu? Olmuş. Alper Narman, Onur Özdemir, Ghost Writer (artık kimse o) ve Sezen Aksu vermişler kafa kafaya, “Badtameez Dil”den “Kamera”yı çıkarmışlar. Bu kadar laf kalabalığından iler tutar bir hikâye türetmek de marifet, Sezar’ın hakkı Sezar’a.
Simge’nin İda Muzik ve DMC ortaklığıyla yayımlanan yeni şarkısı “Kamera”, bir Hint filminin şarkısıymış aslında. Ben de bu vesileyle izledim orijinalini. Pek eğlenceli, pek fıkır fıkır, bir dans, bir coşku sormayın gitsin. Artık Simge de orijinalinin altında kalmamak için mi nedendir bilinmez yönetmen Bedran Güzel’in de marifetiyle şarkının klibine vermiş coşkuyu. Zaman makinesi, uzay kostümleri, apaçiler filan derken hareketli, bereketli, belli ki yüksek maliyetli bir kliple iddia çıtasını yükseltiyor Simge.
Şarkının orijinalini ve ardından Simge versiyonunu izleyip dinleyince “Evet, iyi bir uyarlama olmuş,” diyorsunuz ama orijinali yokmuş gibi davranırsak tek başına “Kamera” ne kadar etkili, güçlü bir şarkı ona emin olamadım. Simge çizgisinin seyrinde biraz hafif kalmış olabilir ve belki de biz klibin o şaşaasından, şarkının o fırlama havasından fark etmemiş olabiliriz. Simge değil de bir başkası, sözgelimi bir “noname” şarkıcı çıkmış olsaydı bu şarkıyla, ne kadar ciddiye alırdık o da belli değil öte yandan.
Belki “Yankı” gibi bir büyük lokmadan sonra böylesi bir kolay lokmaya ihtiyaç duyulmuştur. Belki “Miş Miş”den sonra “Yankı”nın yarattığı ters köşe etkinin ikinci raundudur bu, orasını bilemem. Tıklanma oranlarına bakınca şarkının ticari açıdan başarılı olduğu da söylenebilir rahatlıkla. Ama benim Simge’yi koyduğum yeri bu şarkı doldurmadı sanki. Şuradan pay biçin: “Miş Miş” ve “Yankı” çaldığında bir yerlerde, eşlik ettiğimi biliyorum kaç kere ama kendimi “Kamera Kamera ” derken bulamadım hiç, tıpkı “Bip Bip” derken bulamadığım gibi. Öyle işte.
(20 Eylül 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Aziz Kiraz, son dönem yetenek yarışmalarından çıkmış en farklı, en kişilikli, en dikkat çekici isimlerden biri oldu. Henüz 18 yaşında olmasına rağmen hem oktavı geniş sesi, hem de gayet oturmuş, olgunlaşmış şarkı söyleme biçimi ile dinlerken kulak kesildiğimiz Aziz, sempatikliği ve güler yüzü ile de hafızalara yer etti. Müziğin eğitimini alıyor olması, opera öğrencisi olması da yeteneğinin altını dolduruyordu üstelik.
Bu hızla Aziz kapanın elinde kaldı ve ilk teklisi “Efso”, vakit geçirmeden piyasaya sürüldü. EMI Müzik etiketiyle yayımlanan şarkının söz ve müziği Alper Narman – Onur Özdemir ortaklığında yazılmış, düzenlemesi ise Osman Çetin’e ait.
Fakat o da ne? Bu Aziz, O Ses Türkiye’de seyrettiğimiz Aziz değil. Her gün bir yenisiyle karşılaştığımız genç erkek popçulardan biri. Yarışmada farklı kostümleri, saçları ile dikkatimizi çeken çocuksu genç gitmiş, sokağa çıksak on dakikada en az on tane göreceğimiz görünümde bir delikanlı gelmiş yerine. Şarkısı deseniz, onda da Aziz’i ara ki bulasın. Başından sonuna o dek o kadar Onurr gibi söylemiş ki Aziz, kendisinden eser kalmamış.
Aslında şarkı tam da Aziz yaşında bir gencin söyleyeceği türden. Onun yaş ortalamasında sevilmemesi için de bir neden yok. Belli ki buradan yola çıkılmış. Ama yarışmadaki Aziz’i az ya da çok izlemiş herkes biliyor ki gerçek Aziz bu değil. Bu şarkı da bu imaj da Aziz’e “küçük” gelmiş, onu sıradanlaştırmış.
Aziz’in çok sıcak bir ekran/sahne enerjisi var. Sesini kullanmayı, şarkı söylemeyi de iyi biliyor. Bu niteliklere sahip olduğu sürece sırtı kolay yere gelmez kuşkusuz. Bu şarkıyla da gelmeyecektir büyük ihtimalle. Ama biz, yarışmadan edindiğimiz izlenimle, ondan çok daha fazlasını beklemek durumundayız. Yine de enseyi karartmıyoruz tabii, Aziz daha çok genç. Belki de bu çekingen bir ilk adımdır ve devamı daha iddialı gelecektir; bekleyip görmek lazım.
Bu arada Aziz ismini soyadı olmaksızın kullanmak da doğru bir taktik değil sanki. Bu internet çağında tek isim kullanmak zaten çok riskli. Basit bir örnekle, bu satırları yazarken Google hazretlerine “Aziz” diye sual ettiğimde ancak dokuzuncu sayfada, o da Aziz Kiraz olarak bir videosuna denk gelebildim. Oraya kadar Rutkay Aziz’den Bulgar şarkıcı Azis’e kadar kimler kimler çıktı karşıma. Oysa “Aziz Kiraz” diye aradığımda doğrudan ulaşabildim. Kiraz çok sevimli ve de artistik bir soyadı kaldı ki; bir “Sağıroğlu” değil yani.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir neslin ortak hafızasına silinmez bir biçimde yer etmiş “güç bende artık” sloganını (Bknz: He-Man çizgi film serisi) bir şarkıya dönüştürmek ancak Alper Narman ve Onur Özdemir’in aklına gelirdi herhalde. Pop müziğin tam da istediği gibi, popüler kültüre bugün veya geçmişte yer etmiş ikonik her türlü imgeyi, edimi, figürü alabildiğine kıvrak bir dille şarkıya dönüştürme konusunda çok ustalar, doğruya doğru. Bu formülle yaptıkları her şarkı tutmamış olsa da, formülün doğruluğu tartışma götürmez.
Alper Narman ve Onur Özdemir imzalı “Güç Bende Artık”, popun genç isimlerinden Tuğba Yurt tarafından seslendirildi ve tekli geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Şarkının düzenlemesi ise Osman Çetin tarafından yapılmış.
Aslına bakarsanız basbayağı arabesk bir şarkı bu. Ancak düzenleme kadar Tuğba Yurt’un çapaksız ses rengi ve şarkı söyleme biçimi şarkıyı pop sularında rahat rahat yüzdürüyor. Popa arabesk sos katılacaksa illa, bu biçimde katılabilir işte pekala.
(27 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Murat Boz’un sezonlar boyu O Ses Türkiye jüri koltuğuna oturmasını ve bu süreçte, beş yıl boyunca yeni bir albüm yapmamasını her fırsatta eleştirdim. Boz hayranları fena kızdı. Öyle ya, yarışmanın Amerika versiyonunda, Shakira’dan Pharrell Williams’a, Christina Aguilera’dan Usher’a kadar, Murat Boz bizde ne kadar meşhursa Amerika’da o kadar meşhur şarkıcılar jüri üyeliği yapmış idi. Öyle ya, eskidendi o erişilmez, dokunulmaz “star” kavramı, şimdilerde “görünür olmak” üzerine yapılıyordu “star”lık hesapları. Öyle ya, sadece şarkı söyleyerek olamayacağı kadar popüler olmuştu bu yarışma sayesinde. Kazanamayacağı kadar da para kazanmıştı üstelik. Bana neydi? (Bu arada bazen filmlerde oynama konusu da gündeme geldi ama ben filmlerde oynamasına hiç karşı çıkmadım, yeri gelmişken söyleyeyim.)
(29 Mart 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Kariyerine 2012 yılında “Bensiz Yapamazsın” teklisiyle başlayıp dört yıl boyunca teklilerle devam eden İrem Derici, nihayet beklenen albümünü yayımladı. Bu zamanda tekli yayımlamak her bakımdan daha mantıklı evet ama albüm de başka bir şey elbette. Bir sesi bir albüm boyunca dinlemek, onun kendine uygun gördüğü, seçtiği yahut onun için seçilmiş belki de yazılmış şarkıları ardı ardına dinlemek, o iklimi hissetmek dinleyici için başka bir ihtiyaç. Her albümün şöyle ya da böyle, şarkı şarkı kurduğu bir dünya var çünkü ve aradan yıllar da geçse, bir gün dönüp dinlediğinizde, o dünyanın içine tekrar giriveriyorsunuz. “Sezen Aksu ‘88” başka bir dünyadır mesela benim için, İzel’in “Bir Küçük Aşk”ı başka bir dünya… Tek tek şarkılar çok ender, ama bir bütün olarak albümler yoğun olarak yaşatır bu duyguyu.
(12 Ocak 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.) “Klip'in yayınlandıktan sonra Botlar tarafından Youtube'de Dislike saldırısına uğrayan ''Keyf-i Halik'' şarkısı kısa sürede 500 binden fazla izlenme alarak güzel şarkıcının ne kadar harika bir çalışmaya imza attığınında göstergesi oldu. Yapılan saldırılara çekinmeden göğüs geren Fulin, ne kadar cesur olduğunuda göstermiş oldu.”
Noktasını, virgülünü, yazım hatalarını filan hiç değiştirmeden aynen alıntıladığım bu paragraf, Fulin hakkında araştırma yaparken bir internet magazin sitesinde çıktı karşıma. Fulin’in ya da basın danışmanlarının bu haberden haberi var mı onu bilmiyorum ama doğrusu ben “bot” saldırılarına göğüs gererek cesaretini gösteren Fulin’i çok takdir ettim. Yalnız neden “bot” saldırısına maruz kaldığını anlamadım. Plak ve bant stüdyosuna gidip “Ajda’nın yeni 45’liği geldi mi?” diye sora sora büyümüş bir adamım sonuçta; siber savaşlar neden çıkar, nasıl çıkar bilemem. Ama Youtube videosu yoruma kapatıldığına göre haberde gerçeklik payı var muhtemelen. “Dislike” sayısı ise ben baktığımda 1252 idi.
Fulin aslında müzikle çocuk yaşlardan itibaren ilgiliymiş. 5 yaşında ders almaya başlamış ama gelin görün ki üniversitede kimya eğitimi almış. Fakat bu tip hikâyelerin değişmez sonucu olarak müzik ağır basmış ve Fulin İstanbul’da bulmuş kendini. Sonra tesadüf eseri Emrah Karaduman’la tanışmış ve 2014 yazında piyasaya çıkan ilk teklisi “Firardayım” böyle doğmuş.
O ilk tekli ile elektronik dans müziğinin sınırlarında dolaşırken Türkçe popun klişelerini de ihmal etmeyen, ancak bununla birlikte dans edip şarkı söylemesinin yanı sıra, bir “teenage pop-star” olmak için gayet elverişli bir de fiziğe sahip olduğunu gösteren bir Fulin’le tanıştık biz. Dikkat çekiciydi, evet ama yeri dardı. Orta sahadan girmeliydi maça ki o da öyle yaptı ve “Keyf-i Halik” adlı yeni teklisiyle ana akımın tam göbeğine indi.
“Keyf-i Halik” bir Onur Özdemir - Alper Narman şarkısı. Düzenleme ise Ozan Çolakoğlu tarafından yapılmış. Zaten tekli, DMC tarafından Ozinga alt etiketiyle yayımlandı. Klip de Murad Küçük tarafından çekilmiş. Yani neresinden baksanız birinci lige oynuyor Fulin. Yalnız bir önceki kuşağın yanına değil de, Ece Seçkin’in açtığı kulvara yerleşmek niyetinde gibi. Özellikle klip bunun altını çiziyor.
“Keyf-i Halik” Arapçadan gelme imiş ve “Nasılsın? Keyifler nasıl?” gibi bir anlamı varmış. Bülent Ersoy’dan hallice Osmanlıca merakıma rağmen ben bile bilmiyordum, itiraf edeyim. “Keyfü Haluk”, “Keyfe Halük” gibi farklı yazılışları da var. Gelgelelim, sanki yanında bir de soru işareti olması gerekiyor gibi. Şarkıda “Ben keyf-i halik bombastik,” şeklindeki kullanım da, “Ben nasılsın? Bombastik!” diye çevirmek mümkün. Ne anladıysanız artık…
Her kelimesi, her notası “hit” olsun, dile dolansın diye yazılmış ama biraz dozu kaçmış gibi. Fulin, önceki teklisindeki prozodi hatalarını, İngilizceye çalan diksiyonunu filan düzeltmiş, şarkıyı tam da söylemesi gerektiği gibi söylemiş. Düzenleme de çok genç. Hakeza klip de öyle. Ama bir tatsızlık var. Her şey çok fazla sanayi ürünü gibi duruyor.
Belki büyük bir “hit” olmayacaktır ama Fulin’in en azından dikkat çekmesini sağlayacak, hedeflenen “teenage” kitlesini oluşturmasında da işe yarayacaktır bu şarkı. Sonrasına bakmak lazım.
Gökhan Keser, ortalamanın üzerinde bir pop yıldızı olabilmek için yeterli ses ve fiziğe sahip aslına bakarsanız. Ama nedense o çizginin üzerine çıkamıyor bir türlü. Survivor macerası onu müzik dünyasını yakından takip etmeyenlerin de ilgi alanına sokmuş olabilir bir dönem. Şöyle ya da böyle, çok izlenilen bir programda haftalarca ekranda olmak az şey değil. Kaldı ki birçok yarışmacının aksine, Gökhan Keser Survivor süresince izleyici nezdinde gayet olumlu da bir izlenim bıraktı. Keşke o rüzgârdan daha akıllıca istifade edilebilseydi.
Gökhan Keser, Survivor’a katılmadan kısa bir süre önce “Hiç Vaktim Yok” şarkısını dijital platformlarda servis etmişti. Yakın bir zamanda ise içinde bu şarkının da yer aldığı bir mini albüm, Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü. “Bul Beni” adını taşıyan bu albümde iki de yeni şarkı var.
Son dönemde enteresan fikirler içeren potansiyel “hit” şarkılarla popa ivme kazandıran Alper Narman ve Onur Özdemir ortaklığının elinden çıkmış “İnlerim Allah”, albümdeki iki yeni şarkıdan biri. Çağrı Telkıvıran tarafından yapılmış düzenlemesi ve çok çabuk dile yerleşen melodisi, sözleriyle radyoların ve müzik televizyonlarının bayıla bayıla çalacağı bir şarkı “İnlerim Allah”. Tarkan’ın zamanında ekmeğini epeyce yediği, bıçkın ama bir o kadar da aşk işin inlemeye her an hazır delikanlı şarkılarının formülünden gidiyor şarkı. Hem melodik yapı, hem de sözler böyle. Gerçi benzerlerini yirmi sene yapmıştı Tarkan ama bugün de söylese, bugün de tutarmış. Şarkının Gökhan Keser’in üzerinde ne kadar doğru durduğu, daha da önemlisi ses rengine ne kadar yakıştığı ise tartışılır. Çekilen seksi ve iddialı klibe rağmen böyle bu.
Osman Hekimoğlu’nun sözlerini yazdığı, Ender Çabuker’in bestesini ve düzenlemesini yaptığı “Söylesem Ayıp Olur” ise, tamamen Türkçe popun ortalamasından yol alıyor. Bu şarkıyı Murat Boz da söyleyebilirmiş, Emre Altuğ da, hatta Murat Dalkılıç da. Hangisi söylese elde edilecek sonuç aynı olurmuş. Ne bir eksik, ne bir fazla…
“Hiç Vaktim Yok” için düşündüklerimi şarkı piyasaya çıktığı günlerde yazmıştım zaten. Birkaç cümleyle alıntılamak gerekirse şöyle: “Radyoların ısrarla dayattığı kişiliksiz, kimliksiz, sanayi tipi şarkıların bütün klişelerini barındırıyor. İlk albümdeki Sıla etkisi, hatta “erkek Sıla” durumu yok belki ama bu defa da başka bir türlü bir şey var; Gökhan Keser yine kendisi değil ya da en azından bu olmamalı.”
Özetle, Gökhan Keser’in kendine has bir kimlik algısı oluşturmasını sağlayacak, başka türlü şarkılara ve daha özenli bir kariyer yönetimine ihtiyacı olduğu söylenebilir. Belki şu anki haliyle de olur; kendince oluyordur da muhakkak. Ama bundan fazlası olmaz sanki.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.