Neşeli, güler yüzlü, aşkın saf haline dair samimi romantik
şarkılar pek yazılmıyor nicedir. “Hep karanlık,” durumundayız. Neye isyan
ettiği belli olmayan isyankârlar, tam olarak niye öfke duyduğunu anlamadığımız
öfkeliler devraldı müziği. Adı “arabesk” değilse bile duygusu, dili arabeskten
de ağır bir furya sürüp gidiyor bir süredir. Ne zaman geçer bilinmez.
Tam da böylesi bir zamanda çıkıp geldi Özgün’ün yeni teklisi
“Kalbimin Her Yeri”. Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan ve söz ve müziği Murat
Güneş’e ait şarkının düzenlemesi ise Ozan Sarıboğa tarafından yapılmış.
Şarkının klibinde ise Özgün, karısı Nida Uğurlu ile birlikte kamera karşısına
geçerek şarkıda anlatılan aşkı şarkıda anlatılan olmaktan çıkarıp gerçeğin ta
kendisi kılmış.
Püfür püfür bir yaz şarkısı “Kalbimin Her Yeri”; naif,
iddiasız, tertemiz ve çok masum. Kimseye kızmıyor, “dis” atmıyor, kahırlardan
kahır beğendirmiyor, hele hele küfür hiç etmiyor. Onlar da olmasın değil, olsun
(ben olmasın desem de olacak nitekim; hep daim oldu) ama bizim yüzümüzde
tebessüm yaratacak şarkılara da ihtiyacımız var. Hani dinlerken farkında
olmadan ayağınızla ya da elinizde tempo tutmaya başladığınız, yerinizden kalkıp
dans etmeye teşvik eden ama dans etmeye kalktığınızda da “kick”leriyle kafanıza
kafanıza vurmayacak şarkılara… Bu şarkının sözü, müziği ve düzenlemesi tam da
buna hizmet ediyor. Özgün’ün pozitif ses tınısı da öyle.
O Aysel’di, Nazan’dı, Dansöz Kamelya’ydı, Kerkenez Raziye’ydi…
Filmlerin siyah beyaz olduğu yıllarda başlamıştı sinemaya. Öncesinde ise
tiyatro vardı. Rol aldığı bir operet ona şarkı söylemenin yolunu açtı. 1967 yılında şarkıcılığa başladı. İlk plaklarından birinde “Cilveli” diye bir şarkı
seslendirmişti. Aslında hiç cilveli bir kadın değildi; aksine, kendine has
güzelliğiyle gayet “cool”, hatta mesafeli bir kadın gibi görünürdü. Yeşilçam’da oynadığı filmlerde
genellikle “femme fatale” rollerine seçilmesi de bundandı belki.
Sahne ve sinema arasında geçti yıllar. İşin plak kısmına çok
fazla eğilmedi. 1978’de yayımlanan “Sıfıra Sıfır / Yeter ki” 45’liği en çok
ilgi gören plağı oldu. O günlerde henüz büyük bir isim olmamış Sezen Aksu’nun
bestesi “Yeter ki”, onun sesinden dönemin “hit” şarkılarından biri haline
geldi. İlk ve tek albümü “Sevdam Dudaklarında” ise 1991 yılında yayımlandı.
Saadet Sun tam 28 yıl aradan sonra yeni bir şarkıyla çıktı
karşımıza. Söz ve müziği Murat Güneş’e ait olan ve düzenlemesi Ödül Erdoğan
tarafından yapılan “Mükâfat”, geçtiğimiz günlerde Ossi Müzik etiketiyle
yayımlandı.
Kendine ait bir çizgide, kendi halinde yoluna devam
ederken adını hep iyi işlere yazdırmış, hiçbir vakit işinden başka şeylerle
anılmamış, bundandır ki yıllar geçse de hatırı bâki kalmışlardandır Saadet Sun.
Doğrusu ondan yeni bir şarkı duymak beni hem mutlu etti hem de duygulandırdı.
Üstelik de en az Yeşilçam filmlerindeki kadar naif bir aşkı anlatan sözleri, Ege
havası estiren coşkulu melodisi ve ritmiyle nefis bir şarkı “Mükâfat”. Saadet
Sun, demini almış sesi ve yorumuyla taçlandırıyor bu güzel şarkıyı.
Bu teklinin yapımcısı olan ve her şeye, tüm zorluklara
rağmen bir dönemin önemli isimlerini bugünün müzik piyasasında var etmek için yıllardır
insanüstü bir çaba sarf eden Hakan Eren’i, bu projenin gerçekleşmesi için emek
veren Murat Güneş’i, Ödül Erdoğan’ı ve klip yönetmeni Efe Cansoy’u tebrik
etmemiz lazım. Ve Saadet Sun’a da gönülden bir “Hoş Geldiniz” dememiz…
Demet Akalın onu yıllardır nasıl biliyorsak hâlâ öyle. Yine
boş yapana postasını koyuyor, “geberesice” sevgilisinin ağzının üstüne bi’
vurası geliyor, “N’apalım len, ölelim mi?” diye soruyor, aşkından süründürüyor,
sonra “Hadi bana eyvallah,” deyip gidiveriyor. E gezecek tabii, sevecek tabii,
daha yeni başlıyor.
1996 doğumlu Cem Yenel, 8 yaşında piyano çalmaya başlamış, 2010 yılında Yetenek Sizsiniz yarışmasında seslendirdiği şarkıyla finale kalmış. Şu anda üniversite öğrencisi olan Cem, bir yandan da müzikte bir kariyer edinme niyetiyle Volga Tamöz’le çalışmaya başlamış. Cem Yenel’n ilk teklisi “Aşk Bu Biter mi?” geçtiğimiz günlerde Yazz Records etiketiyle piyasaya çıktı.
Şarkının sözleri Murat Güneş’e, beste ve düzenlemesi Volga Tamöz’e ait. Klibi ise Nihat Odabaşı çekmiş. Yani sektörün deneyimli isimleri 22 yaşındaki bir genç için işbirliği yapmışlar. Bu bir şans şüphesiz ama Cem Yenel de bu şansı taşıyabilecek yetenek ve yeterliliğe sahip görünüyor.
Bu şarkıdan tam olarak anlaşılamasa da internetteki başka videolarını izleyince geniş bir ses aralığına, iyi bir sese sahip olduğu görülüyor Cem’in. Pozitif enerjisi ve sempatikliği de diğer artıları. Şarkı “sound” ve müzikal anlayış olarak çok genç ve bu nedenle de Cem’in üzerinde doğru dikilmiş bir elbise gibi potsuz, cuk oturmuş duruyor.
Bir proje gibi tasarlanmış bu ilk çıkış ümit vaat ediyor. Bundan sonrası aynı özen, istikrar ve titizlikle devam ederse yakın gelecekte Cem Yenel adını sık sık duyabiliriz.
Son albümünü 2012’de yayımlamış Özgün. O yıldan bu yana
teklilerle ilerliyor. Özgün kendi klasmanında ve kıdeminde bir şarkıcı için bir
risk sayılabilecek bu durumu, doğru şarkı seçimleri ve doğru zamanlamayla lehine
çevirebilmiş ki son albüm sahiden 2012’de miydi diye iki kez kontrol etme
ihtiyacı hissettim. Yani bir albümün eksikliğini hissetmemişim demek.
Özgün’ün yeni şarkısı “Âşık”, 2019’un hemen başında Avrupa
Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Murat Güneş’e, düzenlemesi
ise Tolga Kılıç’a ait.
Memlekette her daim geçer akçe oryantal ritim üzerinden
yürüyen, kıvrak sözleri ve melodisiyle eğlenceli bir şarkı “Âşık”. Murat Güneş’in
dile dolanacak bir pop şarkısı yaratma konusunda bütün maharetini gösterdiği
ama bunu yaparken de elindeki kumaşı Özgün’ün üzerine tam oturacak bir biçimde
kesip diktiği rahatlıkla söylenebilir.
Pop şarkıları seviyorsanız, üstüne Özgün’ü de seviyorsanız
bu ateşli aşk şarkısına kapılıp gitmemek için bir hiçbir neden yok.
(4 Temmuz 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Hani bazen “Ah nerede o ‘70’lerdeki ya da ne bileyim ‘90’lardaki albümler?” filan diye soruyor ve hayıflanıyoruz ya… Sonra da bir bir saymaya başlıyoruz özlediğimiz albümleri… Hah işte bundan bir yirmi otuz yıl sonra aynı cümleleri kuranların sayacağı albümler arasında “Şehir Yalnızlığı”nın adı mutlaka geçecektir, bana güvenin.
“Şehir Yalnızlığı”, Yaşar’ın geçtiğimiz günlerde Seyhan Müzik etiketiyle piyasaya çıkan yeni albümü. Belki günün alaca bulaca (ne de olsa popta iddiaların havada uçuştuğu bir yaz mevsimindeyiz yine) popüler müzik gündeminde yeterince kendini gösteremeyecek, liste başlarını parselleyemeyecek, satış rekorlarına imza atmayacak, içindeki şarkılar kulüplere, plajlara düşmeyecek ama değeri, kıymeti zamanla anlaşılacak ve bir erken klasiğe dönüşecek yeni Yaşar albümü.
Yaşar başından beri bizi hiç yanıltmadı, her satın aldığımız, dinlediğimiz albümünde birden fazla sevecek, bağrımıza basacak şarkı bulduk, bu bir sır değil. Bu yeni albüm biraz gecikmeli yayımlanmış olsa da çıktığı gün kullandığımız dijital platforma girip “indir”e basmakta ya da müzik market rafından bir CD kapmakta tereddüt etmeyeceğimiz de aşikârdı bu yüzden. Ama bu albüm bildik Yaşar albümlerinden farklı bir kadroyla kotarılmıştı ki işte bu bilgi bir soru işareti idi. Albümde tam sekiz şarkıda Murat Güneş imzası vardı. Düzenlemeler ise Mehmethan Dişbudak tarafından yapılmıştı bu defa. Bu radikal değişiklik ya olumlu ya da olumsuz bir biçimde şekillendirmiş olabilirdi yeni Yaşar albümünü. Bunu dinlemeden öngörmek mümkün değildi.
Henüz dinlemediyseniz baştan söyleyeyim; Yaşar daha önce hiç çalışmadığı bir aranjör ve besteci ile çalışırken dahi Yaşar kalabilmiş ve hatta ‘90’lardaki o ilk Yaşar tazeliğini, heyecanını bugüne taşıyabilmiş bu albümde. Tabii Murat Güneş ve Mehmethan Dişbudak, Yaşar matematiğini ve de duygusunu çok iyi tanımış ve samimiyetle içselleştirmiş olmasalardı bu paragrafın ilk cümlesi bir gerçeği yansıtmayabilirdi. Sözün özü doğru kişiler, doğru yerde, doğru zamanda bir araya gelmiş ve bir Yaşar başyapıtı çıkarmışlar ortaya. Bize de “3 doğru” formülünün her zaman işe yaradığına bir kez daha şahit olmak düşmüş.
En hareketli şarkıda bile hiç gürültüye patırtıya mahal vermeyen, ritmin değil müziğin başrolde olduğu düzenlemeler, incelikli, (Yaşar müziğinin bir olmazsa olmazı olarak) şairane ve kalbe samimiyetle dokunan şarkı sözleri, melodi fakiri güncel Türkçe popa ağzının payını verircesine melodisi zengin besteler ve tüm bunların hakkını sonuna kadar veren bir ses, bir solist. “Şehir Yalnızlığı” albümünü özetlemek için bundan daha kısa bir cümle kurulabilir mi bilmiyorum.
“Şu şarkı olmasa da olurmuş,” diyeceğiniz bir tek şarkının bile olmadığı, kolay kolay bir albümü baştan sona dinleyemediğimi dinlemeye zaman ayıramadığımız şu zamanda, kasetin arka yüzünü çevirip “play” tuşuna bir kez daha basar gibi tekrar tekrar dinleyebileceğiniz bir albüm. Hatta bazı şarkıları, mesela “Şehir Yalnızlığı”nı başa sardıra sardıra dinlemeniz de mümkün olurdu eğer bu albüm kasete basılmış olsaydı.
Aslında haksızlık olur bu albümden şu veya bu şarkıya vurgu yapmak. Ancak illa ki favori göstermek gerekirse “Şehir Yalnızlığı”na, “Nara”ya ve “Markiz”e öncelik verebilirim.
Zeynel Abidin Ağgül ve Adem Keser’in fotoğrafları, Orhan Tatlıcı’nın ön kapak tasarımı ve Özlem Semiz’in grafik tasarımı ile hazırlanmış kartonetle satışa sunulan albüm, yaza kışa, bahara, sonbahara endekslemeden dinlenmeyi ve arşivlerde baş köşeye konulmayı hak ediyor.
Her şarkı yazarının bir altın çağı varsa, Murat Güneş şu sıralar onu yaşıyor olabilir. Farklı janrlarda bir dolu şarkıcı onun şarkılarını seslendirdi yakın zamanda her bir şarkı işe yaradı, etki yarattı. Güneş’in şarkı yazarı olarak böyle bir artısı var. Sadece popüler müziğin “hit” kulvarında eli yüzü düzgün şarkılarıyla at koşturmakla kalmıyor, doğru kişiye doğru şarkıyı vermeyi ya da kişiye göre şarkı yazmayı da iyi biliyor.
Tabii her besteci gibi Murat Güneş de şarkı söyleme becerisine sahip. Bu zaten işin doğasında var. Kaldı ki bugüne kadar söylememiş olması kayıp zira albüm yapmış birçok şarkı yazarına kıyasla şarkıcılık işini daha iyi kıvırdığı (en azından şarkıcılık için yeterli ses sahip olduğu) bir sır değil. Aysel Gürel hayattayken yapılan ilk saygı albümü “Çınar 1”i bilenler, o albümdeki Murat Güneş şarkısı “Limanlar”ı da biliyordur mutlaka. Bence o albümün en iyi şarkılarından biriydi ama albümün tamamı gibi o şarkı da güme gitti o ara. O zaman bu zaman Murat Güneş’in şarkı söylediği bir ikinci kayıt yayımlanmamıştı. Ta ki geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan ilk teklisine kadar. (Gerçi ben kim bilir kaç şarkıcımızın “Murat Güneş’ten şöyle bir şarkı aldım,” diye dinlettiği “demo” kayıtlardan dolayı Güneş’in sesine epey aşinayım, o ayrı.)
Ünlü Mamüller etiketiyle piyasaya çıkan “Kalp Farkıyla” adlı tekli aynı adlı şarkının iki versiyonundan oluşuyor. Söz ve müziği doğal olarak Murat Güneş’e ait şarkının düzenleme hanesinde ise Cem İyibardakçı’nın imzası var.
Yine bir hikâyesi olan ve hikâyesini doğru düzgün cümlelerle, mantıklı bir kurguyla anlatan ama bu arada slogan da taşıyan şarkı sözleri ve yine hem akılda kalıcı dile kolay bir melodi örgüsü. Murat Güneş şarkılarının alamet-i farikaları bunlar zaten. Artık sesini de duyurmaya, yüzünü de göstermeye karar vermiş bir şarkı yazarını bu amacına ulaştırabilecek güçte ve etkide iyi bir pop şarkısı “Kalp Farkıyla”. İyi ki bu şarkıyı bir başkası değil de Murat Güneş kendisi söylemiş. Bir taşla iki kuş vurmuş çünkü.
(28 Nisan 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Can Kızıltuğ, “Maazallah” adlı şarkıda Atiye ile düet yaparak adını duyurmuş. Ben basın bülteninin yalancısı olmak durumundayım çünkü Can’ın adını o şarkıyla duymadım. Çünkü ne şarkının yer aldığı “Gzone Rainbow Anthems” albümünde ne de şarkının klibinde adı geçiyordu. Hatta albüm kartonetinde bana bile teşekkür edilmişti ama Can’a hayır. Nedendir bilemem; belki de meraklandırıcı reklam fikriydi bu.
Neyse… Şöyle ya da böyle o şarkıda sesini duyduğumuz ve şarkının klibinde azıcık da olsa görüp, “Kim bu gri saçlı genç?” dediğimiz Can Kızıltuğ geçtiğimiz günlerde ilk teklisiyle müzik dünyasına asıl girişini yaptı. Sony Müzik etiketiyle yayımlanan teklide söz ve müziği Murat Güneş’e ait “Ateş Ediyor” adlı şarkı var.
Lisede müzik, üniversitede tiyatro eğitimi alan Can Kızıltuğ henüz 23 yaşında. Gri renge boyanmış saçları, giyim stili ve tarzıyla tam da kendi yaş skalasını hedef kitle edineceğini tahmin edebiliyorsunuz daha şarkısını dinlemeden. Klipte ise o doğal görünüm bir tık yukarı çekilmiş ve iddialı olmakla sakil durmak arasında bir yerlerde kalmış. Ben olsam sosyal medya fotoğraflarındaki genç adamı klibe de aynı doğallıkla taşımayı tercih ederdim. Bu noktada çok klişe, daha önce defalarca kullanılmış efektlere sırtını yaslamış klibin de talihsiz bir başlangıç olduğunu söylemeliyim.
“Çok iyi”, “süper”, “şahane” filan bitti, eskidi. Şimdinin lügatinde bir şeyi beğendiğiniz zaman “ateş ediyor” diyorsunuz, hatta yanına da tabanca emojisi koyuyorsunuz. E haliyle bu tabirin eninde sonunda bir pop şarkısında kullanılması da Allah’ın emriydi. Bunu ilk akıl eden Murat Güneş olmuş. Murat Güneş ne yazarsa iyi yazar, ona amenna ama bu şarkıda bir şey eksik sanki. “Ateş ediyor, ateş ediyor,” da sonra ne oluyor? İlk dinlediğimde bir C bölümü bekledim şarkıdan, gelmedi bir türlü. Vardı da sonradan mı çıkarıldı bilemedim. Ama bu haliyle bitmemiş gibi duruyor şarkı.
Buna karşın şarkının Catwork imzalı düzenlemesi, ne büyük artısı olmuş, onu da söylemek lazım.
Can Kızıltuğ’un tok ve kendine has bir sesi var. Tarkanvari bu şarkıyı tam da Tarkan gibi söyleme kolaycılığına kaçabilirdi ki kaçmamış. Bu önemli bir artı. Bu şarkıdan yola çıkarak şarkıcılık performansı hakkında bir şey söylemek doğru olmaz belki ama bir performans şarkısının da altından kalkabileceğini tahmin etmek güç değil.
Pop müzikte taze kan her zaman iyidir. Hele Can Kızıltuğ gibi yenilik peşinde koşanlar daha da iyidir. O bakımdan takipte kalmak lazım.
(1 Şubat 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Ne tek başına yetenek yetiyor yıldız olmaya, ne zekâ, ne güzellik, ne azim ne de şans. Hangisini ne zaman, nerede ve ne dozda kullanacağınızı bilmekte bütün mesele. Demet Akalın’ı emsallerinden ayırıp yakın dönem Türk pop müziğinin yıldızlarından biri yapan da bu oldu. Kendine neyin yakışacağını, hangi şarkıların sesini ve tavrını doğru ifade edebileceğini, hedef kitlesinin ondan neler beklediğini tam da yerinden tespit edip, işi şansa bırakmayarak ve de hep çok çalışarak geldi şu an bulunduğu yere. Pop müzik dünyasında 20 yıl boyu temposu düşmeden sürdürülebilmiş bir kariyer az şey değildir. Zaman zaman eleştirsek, kimi kez yaptıklarını beğenmemiş olsak da bu başarısını alkışlamak boynumuzun borcu.”
(23 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ajda Pekkan’ın 1993 yılında yakalandığı Ebru Gündeş gibi şarkı söyleme hastalığı, ne yazık ki durup durup nüksediyor. Arada “Hah tamam düzeldi, eski Ajda’ya kavuştuk,” dediğimiz oldu ama ne çare hastalık giderek ağırlaştı. Sesini bir içine içine çekmeler, bir kalınlaştırmalar, kelimeleri boğmalar, abartılı vurgulamalara doyamamalar…
Bakın son şarkısına…
Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle tekli formatında yayımlanan “Ayrılık Ateşi”, sözleri Murat Güneş’e, bestesi ve düzenlemesi Volga Tamöz’e ait bir şarkı.
“Bulun bana o kalleşi” gibi Ajda’nın ağzına hiç mi hiç yakıştıramadığım maskulen ve sert bir cümleye rağmen şarkı, söz ve melodi örgüsü ve özellikle de düzenlemesiyle bir yaz şarkısının bütün gereklerini yerine getiriyor. Şunu artık kabul ettik ti Ajda’nın bunca yılın ardından müzikte kıdemini ve deneyimini konuşturarak müzikal değeri yüksek bir işe imza atmak gibi bir derdi de, niyeti de yok. Günü yakalamak istiyor, genç kalmak istiyor, listelerde başa güreşmek istiyor ve bunun için ne gerekiyorsa yapıyor.
Niyet bu iken, böylesi şarkıların etrafında dönüp durması nispeten anlaşılabilir oluyor. Nitekim en çok “Resim” ve “Yakar Geçerim”le ve bir miktar da “Arada Sırada”, “Ara Sıcak” gibi şarkılarla bu amacına ulaştığı da söylenebilir. Bu nedenle sözgelimi Demet Akalın ya da Gülşen söylese yadırgamayacağımız bir şarkıyı Ajda söyleyince de yadırgamamız gerektiğini artık öğrendik. Orasına takılmıyorum nicedir de, Ajda’nın bu şarkı söyleme biçimini ne yapacağız?
Hayır, alaturka albüm de yaptı, yetmedi “Yakarım Canını” gibi alaturka bazlı bir şarkı da söyledi ama bu şekil şarkı söyleme hevesi geçmedi bir türlü. Başta da dediğim gibi bu artık iyileşmesi zor bir hastalığa dönüşmüş durumda. Ajda’yı bu haliyle de kabullenip, sevmeye devam edebiliyorsanız, “Ayrılık Ateşi”ni son birkaç yıldır yayımlanmış en eli yüzü düzgün yeni Ajda şarkısı olarak bağrınıza basabilirsiniz. Aksi biraz zor.
(3 Şubat 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ceynur iyi bir ses ve iyi müzik yapıyor. Bunu biliyoruz zira geçmişte yaptığı güzel işler var. 2009’da yayımlanan ilk albümü “Aşk, Yağmur ve Çikolata”, özellikle de bu albümdeki “Yağmur” şarkısı mesela… Çok iyi bir başlangıçtı, her ne kadar Ceynur’un müzikal geçmişi çok eskilere, ta Pop Show yarışmasına ve hatta Eurovision Türkiye finallerine kadar dayanıyor olsa da.
2011’de piyasaya çıkan “Arabada Dinle” teklisi de hiç fena değildi. 2013 çıkışlı “Uzak Ara” teklisi çok fazla ses getirmedi ki o da bir etnik-elektronik dans şarkısı yani zamanına göre aykırı bir işti.
Ceynur’un yeni teklisi “Ağır Aksak”, geçtiğimiz günlerde YAZZ Records ve DMC işbirliğiyle raflarda yerini aldı. Tabii şarkı/albüm yayımlama periyodunu bu kadar uzun tutunca dinleyici devamlılığını kaybetmeniz ve her defasında işe baştan başlamak zorunda kalmanız kaçınılmaz oluyor. Siz bu aralarda sahneye çıkıp şarkı söylemeye devam olsanız da, göze görünmüyorsunuz. Nitekim kuvvetle muhtemeldir ki Ceynur dikkati dağınık müzik dinleyicisi tarafından ister istemez yeni bir isim olarak algılanacak.
Şarkının sözleri Murat Güneş’e, bestesi ve düzenlemesi ise Volga Tamöz’e ait. Çok “büyük” bir şarkı “Ağır Aksak”. Batı formunda bir balad ve düzenlemede kullanılan senfonik öğeler de bunu vurguluyor zaten. Ceynur tam da hakkını vererek, kusursuz bir teknikle şarkıyı bir kat daha uçurmuş.
“Ağır Aksak”ın bir tek kusuru var ki, memleketin popüler müzik seceresine göre bu döneme, zamana ait bir şarkı değil. O yüzden akıbeti ne olur kestirmek zor. Eskiden olsa kıymeti bilinirdi; belki gelecekte de bilinecek ama bugün bilinir mi, ona emin değilim.
Gökhan Türkmen’in akustik konserine gitmek istedim çünkü 2000’lerin ikinci yarısından sonra adını duyurmuş olmasına, yani sektörde nispeten daha yeni olmasına rağmen, ancak kıdemlilerin sahip olabileceği türden bir dinleyici kitlesine sahip olduğunu biliyordum ve bu kitleyi bir bar ortamında değil, akustik bir konser ortamında gözlemlemek için bu konser iyi bir fırsattı. Üstelik konserin Ses Tiyatrosu gibi çok kıymetli, çok özel bir salonda yapılıyor olması da cabasıydı.
(20 Ekim 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Atiye, Pasaj Müzik’ten Poll Production’a transfer olduktan sonra, 2015 Mart ayında “Sor” adlı tekliyi yayımladı. 2013 çıkışlı “Soygun Var” albümünde Emre Aydın’la düet yaparak söylediği şarkının bu defa solo versiyonunu dinledik. Geçtiğimiz günlerde ise yeni teklisi “Abrakadabra” ise bu defa Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.
“Sor” iyi bir şarkı ama Türkçe pop piyasasında pek de rağbet görmeyen türden, Batılı bir baladdı. “Abrakadabra” ise eğlenceli bir pop şarkısı. Sözleri Murat Güneş’e, bestesi Atiye’ye ait şarkının düzenlemesini ise Volga Tamöz yapmış.
Bir sihir, daha doğrusu illüzyon kelimesi olarak kullanılan “Abrakadabra” aslında Yunanca Tanrı anlamına gelen Abrasaks sözcüğünden türetilmiş bir şifa kelimesi imiş; söz yazarı Murat Güneş’ten öğrendim ben de. Bu şarkıda ise sevgiliye tehdit maksatlı kullanılıyor. “Yok olurum, ararsın bulamazsın, öyle de tekin biri değilim,” manasında. Pop şarkılarının “atar” furyasına farklı bir yaklaşım var yani. Dedim ya, eğlenceli.
Bilmem kaçıncı kez bir şarkıyı dinledikten sonra “Ne güzel düzenleme, kim yapmış acaba?” diye açıp baktığımda Volga Tamöz imzasıyla karşılaşıyorum, artık ben de sayamıyorum. Şarkının düzenlemesi çok genç, çok amacına uygun. Kıpır kıpır, insanın içini kaynatan türden. Sentetik sesler kullanarak ille de kafaya kafaya vuran, içinde armoni olmayan, gürültülü düzenlemeler yapmak gerekmiyor. Bu şarkının düzenlemesi bunun ispatı gibi.
Atiye ise giderek düzelttiği Türkçe diksiyonu, bir ergen ikonundan pop yıldızına dönüşen imajı ve havasıyla şarkıyı kendine yakıştırmasını bilmiş. Yani bütün taşlar yerli yerine oturmuş.
2013 yılında “Tatil”, 2014 yılında “Öpücem” adlı şarkılarla dinleyici karşısına çıkan Özgün, yine bir tekliyle yoluna devam ediyor. Söz ve müziği Murat Güneş’e ait “Şimdi Burada Olsan”, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle dijital platformlarda yerini aldı.
Neredeyse üç yıldır albüm yapmayan Özgün, bu arayı üç şarkıyla doldurmuş oluyor böylece. Niteliğin değil, niceliğin kabul gördüğü bu zamanın müzik piyasası kriterlerine göre çok az bir sayı bu. Ne ki enteresan bir biçimde Özgün, bu durumu lehine çevirebiliyor. Doğru zamanlama ile yapılmış doğru işin etkisi daha uzun süreli olabiliyor çünkü. Nitekim bu son şarkı da doğru zamanda yapılmış, doğru bir iş gibi görünüyor.
Bir kere bir Murat Güneş şarkısı seçmek, eli yüzü düzgün, doğru dürüst sözleri, akıcı ve akılda kalıcı melodisi olan bir şarkıyı cebe koymak manasına geliyor her şeyden önce. Bir de üzerine şarkıyı Erhan Bayrak gibi “reytingi yüksek” bir aranjöre emanet etmek, sonucu kaçınılmaz olarak garantilemiş. Üstelik Erhan Bayrak, çok klişe bir biçimde de işlenebilecek bu şarkıyı, Onno Tunç düzenlemelerini anımsatan yaylı partisyonları, ve pop-“rock” çizgisinde elekto gitar, davul renkleriyle başka bir kulvara sokmuş. Bu anlamda Özgün’ü bundan 10 yıl önce bize tanıtan ilk şarkı olan “Elveda”ya gönderilmiş bir selamdan da söz edilebilir mi, bilmiyorum. Ancak bu süre zarfında Özgün’ün hem şarkıcılık performansı bakımından, hem de fiziksel görünüş açısından bir disiplin içerisinde yoluna devam ettiği, işini ciddiye aldığı çok açık. Bu şarkı ve şarkının klibi de bunun altını çiziyor zaten.
Hep yazıyoruz, çiziyoruz. Pop müzik aslında budur: Günü yakalamak, yenilenmek, ters köşe yapmak, türün klişelerinden ayrılmadan fark yaratabilmek. Reyhan Karaca tam da öyle yapmış. Önce kendini, sonra müziğini yenilemiş. Çok da iyi olmuş.
‘90’ların birçok şarkıcısına bugün artık “eski” gözüyle bakılıyor. Oysa düşünün ki ‘70’lerin şarkıcıları olan Nilüfer, Sezen Aksu, Seyyal Taner gibi isimler ‘90’larda (yani 20 yıllık iken de) şahane işler yaptılar. ‘60’lardan beri tanıdığımız Ajda Pekkan, 2000’lerde de esip geçti. Yani bu iş kaç yıllık olduğunuzla değil, kendinizi ne kadar yenilediğiniz, zamana ne kadar ayak uydurabildiğinizle ilgili. Bunda dinleyiciden çok, dinleyicide o algıyı oluşturabilen ya da oluşturamayan şarkıcıların/müzisyenlerin payı var. Reyhan Karaca bu anlamda ibretlik bir örnek koyuyor ortaya.
Karaca’nın geçtiğimiz günlerde GNL etiketiyle yayımlanan yeni teklisi “Sobe” adını taşıyor. Amerikalı müzisyen Arpeggio tarafından bestelenen şarkının Türkçe sözleri Murat Güneş tarafından yazılmış. Prodüksiyon ise tamamen Amerika’da yapılmış ve kaydedilmiş ve dahi şarkının klibi de orada çekilmiş. Şarkı piyasaya sürülmeden önce aylar süren bir sessizliğe gömülen ve ortalarda gözükmeyen Reyhan Karaca bu sürede öncelikle kilo vermiş ve stilini değiştirmiş. Bir sporcu gibi hazırlanmış bu yeni çıkışı için. Sahiden de şarkıyı dinlerken de, klibi izlerken de o tazeliği, yeniliği, farklılığı hissediyorsunuz.
Tek başına imaj hiçbir şeydir elbette ama söz konusu pop müzikse, tek başına şarkı da hiçbir şey olabilir. İkisini doğru dozlarda, doğru kimyayla buluşturmak ayrı bir profesyonellik gerektiriyor ve sanırım Reyhan Karaca bunun için uygun ekibi bulmuş.
Gelelim şarkıya… Reyhan Karaca’nın ses rengine ve yapısına gayet uygun, çok enerjik, çok Batılı ve bir taraftan da “cool” bir şarkı “Sobe”. Alışılageldik Türkçe pop hitleri gibi değil. Öyle olması da hedeflenmemiş zaten. Dolayısıyla hedef kitle biraz daha fazla yabancı popa, özellikle elektronik dans müziğine eğilimli dinleyici olabilir. Ancak şarkının ana akım radyolarda benimsendiği ve “playlist”lere girdiği düşünülürse, “Sobe” Türkçe popun çıtasını yükseltmek konusunda beklenmedik bir hareketin öncülerinden de olabilir. Yanına bir de son günlerde yayımlanmış Edis’in “Benim Ol”unu, Ayşe Hatun Önal’ın “Güm Güm”ünü filan koyun mesela… Neden olmasın
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.