Kötülüğe uzaktan bakıyorum. Küçücük akıllarına sığdırdıkları
kocaman karanlığa bir ışık sızacak diye nasıl korktuklarını görüyorum. Aydınlığa
öfkelerinin bitmeyecek olmasına üzülüyorum. İyi olana, güzel olana, umutlu, ışıklı,
parlak, neşeli olana duydukları kine acıyorum.
Dünyalar güzeli, gencecik bir kız ölümle pençeleşir, hayata tırnaklarıyla
tutunurken gösterdiği cesareti, direnci, sarıldığı yaşama sevincini, onunla
aynı kaderi yaşayanlara verdiği gücü mutlak, saf, katıksız bir kötülükle
tüketme çabasına düşenlerin kalplerine er ya da geç şefkat, merhamet, vicdan ve
azıcık da olsa ışık düşmesini diliyorum.
Ne güzel yazmış Mete Özgencil… Ne güzel söylemiş Nükhet Duru…
“Biz her birimiz tek kanatlı yarım melekleriz
Ve biz ancak birbirimizi kucaklayıp ayakta kalabiliriz.”
(1 Ağustos 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Zamanın ruhu pişkinlik” yazdım geçenlerde Twitter’a. Ekleyin ekleyebildiğiniz kadar. Arsızlık, yüzsüzlük, utanmazlık, yalancılık… Hepsi aynı kapıya çıkıyor.
“Post-truth” çağında yaşıyoruz. 15 dakika süren bir yağışta doğal afete uğramış şehrin “seçilmiş” yöneticileri zerre sorumluluk üstlenmeyebiliyor örneğin. Siyasetçi bugün öyle yarın böyle söylediğini, yaptığını kolayca inkâr edebiliyor.
Yazdığı şarkı ciklet manisinden alıntı çıkan besteci susarak kapatabiliyor konuyu.
(8 Eylül 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Ziynet Sali gibi adını ve rüştünü ispat etmiş bir şarkıcının, Sıla gibi baskın karakteristiği olan bir şarkı yazarı ve şarkıcının müzik direktörlüğünde bir albüm yapmaya kalkışmasının neresinden baksanız haber değeri var. Bizim popüler müzik kara sularında özellikle son yıllarda pek sık rastlanmıyor böyle şeylere. Her şeyden önce egolar müsaade etmiyor. Bir yandan da riskli bir durum neresinden baksanız…
Ziynet Sali geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan yeni albümü “No 6” ile bu riski göz almış. Daha önce tekli formatında yayımlanan “Bugün Adım Leyla”nın dışında 10 yeni şarkı var albümde ve bu şarkılardan sekizinde şu veya bu şekilde Sıla’nın parmağı var.
Böylesi dayanışmaları yabana atacak, hafife alacak lüksümüz yok. Özellikle de popun kısır döngüsü içerisinde hep beraber debeleniyor iken. Bu da bir gerçek ama bu sebep, albümü baş tacı etmek için yeterli olmayabilir. Her şeyden önce ortaya çıkan sonuç müzikal açıdan gayet tatmin edici olsa da, fazladan bir sürpriz, beklenmedik bir farklılık taşımıyor. Yani ne Sıla, Ziynet Sali için özel bir şey yapmış, ne de Ziynet Sali, bu şarkıları Sıla söylese duyacağımızdan daha farklı bir şey sunuyor. Ortada buluşmuşlar sadece.
Albümün açık ara en iyi şarkısı ise enteresan bir biçimde, bir Sıla şarkısı değil. Sıralamada sondan bir önceye konulmuş olmasına karşın söz ve müziği Mete Özgencil’e, düzenlemesi Devrim Karaoğu’na ait “Adeta Müebbet”, ilk dinleyişte etki uyandırıyor. Özgencil’in şarkı yazarı olarak çok ihtişamlı geçirdiği 1994-2006 yılları arasındaki döneminden çıkıp gelmiş gibi duran, sağlam bir müzikal yapısı ve vurucu melodisi, sözleri olan, birinci sınıf bir şarkı “Adeta Müebbet”. Ziynet Sali de şarkıcı olarak elinden geldiğince yetmeye çalışmış ama doğrusu ben bu şarkıyı Candan Erçetin ya da Hande Yener’den dinlemek için can atabilirdim.
Her kelimesi, her notasıyla bir Sıla – Efe Bahadır şarkısı olduğunu ilk dinleyişte açık eden “Belli”, sözleri Sıla’ya, bestesi ve düzenlemesi Fatih Ahıskalı’ya ait “Çeyrek Gönül”, albümün öne çıkan şarkıları arasında. Albümün açılışında yer alan, söz ve müziği Sıla’ya, düzenlemesi Ozan Doğulu’ya ait olan” Dağınık Yatak” da hiç fena değil. Buna karşın, “Dağınık Yatak” denince benim aklıma Murathan Mungan, onun senaryosunu yazdığı aynı adlı film ve o filmde kullanılan şiirin Selim Atakan tarafından bestelenip Nükhet Duru tarafından seslendirilmiş şarkısı geliyor ki bu şarkının onunla isim benzerliği dışında bir ilgisi yok. Ancak buna “isim benzerliği” demek de iyimserlik olur sanki.
Albümdeki bir diğer Mete Özgencil şarkısı olan “Diken”, belli ki biraz da albümün genel havasına uygun olsun diye fazlaca sakin bir Devrim Karaoğlu düzenlemesiyle albüme girmiş. Oysa daha iddialı, Latin havası daha ön planda bir düzenleme ile kıvrak bir yaz “hit”i olabilirmiş bu şarkı. Onun yerine yaz “hit”i olması planlanan ve albümün çıkış şarkısı olarak seçilen “Mevsimsizim” ise İskender Paydaş imzalı ve eğlenceli “ska” düzenlemesine rağmen kolay dile dolanacak bir şarkı değil. Bir Yunan şarkısından Sıla tarafından Türkçeye adapte edilen “Mevsimsizim”, kalabalık söz öbeği nedeniyle dinleyeni yoruyor.
Yine Sıla tarafından Türkçeleştirilen bir diğer Yunan şarkısı ise düzenlemesini Ozan Doğulu’nun yaptığı “Başrol”. Her kıvrak melodili, halay ritimli Yunan şarkısının Türk dinleyicisinin kulağını yakalayabildiğini düşünmek hata olur. Bu şarkının da özellikle nakarat kısmındaki ritim yürüyüşü, “Ah ki ne ah” bölümleri bizim kulağımıza ters, tabiri caizse “fazla Yunan”. Albümdeki en eğlenceli şarkılardan biri gibi gözükse de, ben fazla şans vermiyorum “Başrol”e.
Çok tipik bir başka Sıla şarkısı olan ve Efe Bahadır tarafından düzenlenen “Bi’ Büyük Devirdik”, Vur Kadehi Ustam” ve “Saki”nin devamı niyetine dinlenebilir rahatlıkla. Yine içkili bir ortam (açıkça söylenmese de muhtemelen bir rakı sofrası), yine bir efkârlanma, demlenme hâli. Sözü geçen şarkıları beğenenler bunu da beğenir/beğenmiştir muhakkak da Sıla’nın içki masasında “bi’ büyük” devireceğine inanmak ne kadar kolaysa, Ziynet Sali’nin aynı şeyi yapabileceğine inanmak bir o kadar zor. En azından bence öyle…
“Bi’ Büyük Devirdik”le aynı minvalden ilerleyen “Kırk Yılda Bir” ise oryantal/arabesk yürüyüşüyle kolay sevilebilir. Bu şarkıda da Sıla’nın o tanıdık melodi ve söz kurguları o kadar baskın ki, ister istemez Ziynet Sali’nin sesini yadırgıyorsunuz dinlerken.
Sözleri Sıla’ya, bestesi Sıla ve Efe Bahadır’a, düzenlemesi İskender Paydaş’a ait “Geldim Oyununa” ise bir kliple desteklendiğinde güncel pop içerisinde kendini kolay gösterecek, bunun için gerekli bütün hilelerin kullanıldığı bir şarkı olarak albümün ticari kozlarından biri.
Sözün özü, Sıla kokusunun etkin olarak hissedildiği, buna karşın Ziynet Sali kariyeri için yeni bir dönüm noktası olabilecek, sadece bu nedenle bile amacını yerine getirecek, e biraz da kafaya kafaya vurmayan pop şarkıları dinlemek isteyenleri memnun edecek, Sıla şarkılarını ya da Ziynet Sali sevenleri ise mest edecek, dikkate değer bir albüm “No 6”.
Son olarak… Mete Özgencil ve Fatih Kocatürk’ün kapak ve kartonet tasarımına diyecek yok ama keşke Ergin Turunç’un çektiği fotoğraflar biraz daha az Photoshop’lu olsaymış. Özellikle de kitapçığın arka kapağındaki fotoğraf.
Edis’in ilk teklisi “Benim Ol”, sadece dijital formatta yayımlanmıştı. PDND Müzik etiketiyle CD formatında da yayımlanan yeni tekli, “Olmamış mı?” ise aynı adlı yeni şarkının yanı sıra “Benim Ol”un dört farklı versiyonunu da içeriyor.
Pop müzikle ilgili herkesin ortak kanaati, Edis’in önümüzdeki yılların pop yıldızı olacağı ve hatta şimdiden olduğu. Bu görüş sosyal ve “anti-sosyal” medyada yazılıp çizilmekle, söylenmekle kalmıyor, müzik kulislerinde de konuşuluyor nicedir. Bu, çok sık karşılaştığımız bir durum değil. Çünkü bu tekli yayımlanana kadar Edis’i sadece bir tek şarkısıyla dinlemiş ve tanımıştık. Ve bir şarkıcıyı bir tek şarkısıyla starlığa tayin etmek, ‘90’ları geride bıraktığımızdan bu yana alışık olduğumuz bir şey değildi. Gelin görün ki “star ışığı” denilen şey tam da böyle bir şey. Ya da eskilerin deyimiyle “şeytan tüyü” denilen şey. Nedenini niçinini açıklamak zordu ama Edis’de o ışık vardı ve kısa sürede herkesi etkisi altına kaldı.
Size Edis’in “Benim Ol”dan çok önce yayımlanmış ve pek duyulmamış bir çalışmasından da bahsedeyim yeni şarkıdan bahsetmeden önce. “Birden” adlı bu “rap” şarkısında, Pit10’a “featuring” yapıyor Edis. Bu şarkı sadece dijital formatta, iki farklı albümde yer almıştı. Birisi Pit10’un “Beni Bilmiyorsun” adlı albümünün iTunes versiyonunda, diğeri ise “İnadına T-Rap” adlı karma “rap” albümünde. Her iki albüm de Ve Medya etiketiyle 2014 yılında yayımlanmıştı. Edis hayranlarına duyurulur.
Gelelim “Olmamış mı?” teklisine…
Tıpkı “Benim Ol” gibi “Olmamış mı?” da söz ve müziği Edis’e ait bir şarkı. Her şeyden önce artık demode olmuş bir dilden ve şarkı biçiminden uzak, bugünün genç dinleyicisine doğrudan ulaşacak şarkılar yazıyor Edis. Bu ikinci şarkı ile bunu bir kez daha görüyoruz. Ozan Çolakoğlu ise tıpkı Tarkan’ın ilk döneminde yaptığı gibi, bu taze soluklu şarkıları taze soluklu düzenlemelerle cilalıyor. Üstüne Edis’in birilerinin taklidi/benzeri olmayan şarkı söyleme biçimi ve kendine has sesi, avantajlı fiziği ve dans edip şarkı söyleyebilme yeteneği de eklenince taşlar tam anlamıyla yerine oturuyor. Şu da var ki, Edis ilk şarkısının başarısının arkasına sığınıp, yine ona benzer bir şarkı yapma kolaycılığına sığınmamış ve yine dinamik ve genç ama bambaşka stilde bir şarkıyla başarısının uzun vadeli olacağını da göstermiş.
“Benim Ol”un farklı versiyonları da şarkıyı yine ve yeniden sevmek için farklı alternatifler sunuyor. Osman Çetin tarafından yapılmış akustik ve “remix” versiyonlar ve Ogün Dalka tarafından yapılmış “remix” versiyon ve orijinal Ozan Çolakoğlu düzenlemesiyle “Benim Ol”un dört farklı versiyonunun dördü de sıkılmadan dinlenilebiliyor. Özellikle “remix” versiyonlarda şarkıların bir ritim kutusuna döndürülmesini ve dans edilebilir ama dinlenilemez hale gelmesini sevmeyen bir müzik dinleyicisi olarak, bu versiyonların her birini sıkılmadan dinlediğimi ve sevdiğimi söyleyebilirim.
Teklinin kapak tasarımını Mete Özgencil yapmış, fotoğrafları ise Hüseyin Erçayhan çekmiş. Hedefi doğru yerden vuran bu tasarım ve fotoğraflara diyecek bir şey yok ama teklinin fiyat etiketinin ayrı bir etiket olarak değil de tasarımın bir parçası olarak kartonete basılmış olması tatsız olmuş. Albümleri bir müzik eseri olarak gören ve arşivleyenler için bu görüntü çok sevimsiz ve bir ressamın tablosuna fiyat etiketi yapıştırmasından farkı yok.
Bir de “Olmamış mı?” için daha iddialı bir klip beklentisi içinde olduğumu söylemeliyim. Bu klip hem bir parça karanlık, hem de zayıf kalmış. Edis artık istese de istemese de ortalamanın üzerinde olmak/kalmak zorunda; zira başta da söylediğim gibi, herkes onu öyle bir yere koydu, aksi hayal kırıklığı olur hepimiz için.
“Yaşlanınca hassas olunur,” dedi o malum şarkının malum cümlesini değiştirerek Ziynet Sali. Daha önce televizyonda da görmüştüm; nicedir böyle söylüyor. Orijinali “yaşlanınca hasta olunur”, biliyorsunuz. Vallahi ben ikisini de oldum. Yani hem hasta hem de hassas. Yaşlandığımı kabul etmeliyim galiba bu durumda.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.