Bugün de bir kayıp haberiyle başladık güne. Hafızalarımıza
kazınmış çok sayıda şarkının bestecisi Rıfat Şallıel’i kaybetmişiz.
Doğrusu Şallıel ama Şanlıel, Şanlıer olarak kullanıldığını
da vaki. Hatta kendisi de plaklarında Şanlıel soyadını kullanmış. Bir dolu
albümde besteci ya da enstrümanist olarak adı geçse de kendisinin şarkı
söylediği bir 45’liği, bir de 33’lük plağı var sadece. Pek fazla ses getirmemiş
plaklar. Keza yüzünü de bilmez, kendisini yolda görsek tanımazdık belki ama bestelerini
ezbere söylerdik; hâlâ söylüyoruz.
Örnek mi? “Kemancı”, “Deli Gibi Sevdim (Neden Saçların
Beyazlamış Arkadaş)”, “Tanımazsın Beni”, “Kimler Unutmadı ki?”, “Kadehi Şişeyi
Kırarım Bugün”, “Yüz Karası” ve daha niceleri…
“İtirazım Var” ise ‘80’lerin başında Müslüm Gürses, Bülent
Ersoy ve henüz yeni yeni popüler olmaya başlamış Kibariye’nin sesinden kulaklarımıza
yer etmiş bir Rıfat Şallıel bestesi. Sözleri İlhan Behlül Pektaş’a ait şarkı
yıllar boyunca birçok şarkıcının repertuarına girdi. Yine ‘80’lerde Coşkun
Sabah, 2000’lerde Rober Hatemo tarafından seslendirildi, yakın zamanda ise
Levent Yüksel, Hayko Cepkin, Gülçin Ergül ve Funda Arar’ın proje albümlerinde
karşımıza çıktı. 2018’de vizyona giren Müslüm filminin de lokomotif
şarkılarından da biri oldu ve filmde şarkıyı Timuçin Esen söyledi.
Şarkı Müslüm Gürses’in 1981 yılında Modern Plakçılık etiketiyle yayımlanan “Mutlu Ol Yeter” adlı
albümünde yer almıştı. Bu vesileyle hem Şallıel’i hem de Müslüm Gürses’i anmış
olalım.
Önceki kuşaktan Rıfat, Yılmaz ve Metin Şallıel kardeşler virtüözlük
seviyesinde esntrümanistlikleri ile bir dönemin müziğine damga vurmuşken Rıfat
Şallıel’in oğlu Orhan Şallıel, yine Şallıel ailesinden Anıl ve Batuhan Şallıel
(Şallıel Bros) ve de Yılmaz Şallıel günümüz müziğinin farklı kulvarlarında yaptıkları
işlerle adlarından söz ettiriyor, müzikte Şallıel soyadını sürdüyorlar.
Rıfat Şallıel’in şarkıları çalınıp söylendiği sürece ruhu
şâd olmaya devam edecek. Huzur içinde uyusun.
Ülkede yaşayan herkes hayatının bir yerinde Müslüm Gürses’in
sesi ve şarkılarıyla tanışmıştır. Ve Müslüm Gürses deyince de o dönemi, o
şarkıları aklına gelir önce. Tabii Gürses’in sayısız albümü olduğu yetmezmiş
gibi bir de sayısız albümü sayısız farklı kapaklı, defalarca yeniden basıldığı
için hangi albüm gerçekte ne zaman çıkmış, hangi şarkısı hangi döneme denk
gelir pek detaylı da bilinmez.
Benim için ‘80’lerin ortasıdır Müslüm Gürses. İlk aldığım
plağı 1984’te çıkan “Yaranamadım”dır. Ardından ‘85’te “Güldür Yüzümü”, ‘86’da “Küskünüm”,
87’de “Sevda Yolu” diye gider. Çocukluğumda arabeski Orhan Gencebay ve Neşe
Karaböcek şarkılarıyla tanımış ve bilmişken, Müslüm’le yolum biraz daha geç kesişmiş
nedense.
“Sana Benziyor”, “Yaranamadım” albümünün şarkılarından biri.
Sözleri Hamza Dekeli, Bestesi Uğur Bayar’a (plakta Bayer yazar) ait bu şarkının
düzenlemesi de Uğur Bayar imzalı. Henüz Müslüm Gürses’in sesini bütün bütüne
ağzının içine hapsetmediği, daha temiz ve net şarkı söylediği dönem. Alaturka
kemanların alıp götürdüğü düzenlemenin altını dolduran bas gitarın yürüyüşü,
vurmalıların dolgunluğu, baştan başa canlı kaydın o zamanın teknik imkânlarına
rağmen pırıl pırıl tınlaması filan fevkaladenin fevkinde. Keşke sekiz kanallı
stüdyolara geri dönsek diye düşünmeden edemiyor insan (ki dijital
platformlardaki kayıt orijinal plak kaydı kadar parlak değil ne yazık.)
Ha bir de zamanında arabesk deyip burun kıvırdığımız bu ve
bunun gibi pek çok şarkının kulağa bugünün popundan daha pop gelmesi de ayrı
mesele.
Bugün Müslüm Gürses’in ölüm yıldönümü. Bu ayrıcalıklı, nevi
şahsına münhasır, özel adamı, en sevdiğim şarkılarından bitiyle anmak istedim.
Ruhu şâd olsun.
1993 yılında ilk albümü “Aşkın Yetmez”le hayatımıza giren
Ferda Anıl Yarkın, konservatuar keman bölümünden mezun olmuş genç bir enstrümanist
ve şarkıcıydı o günlerde. Ancak soyadı tanıdık gelmişti. Bir Türk müziği bestecisi
ve tanbur ustası olan Kamuran Yarkın’ın oğlu, ritim sanatçıları Ferruh Yarkın
ve Fahrettin Yarkın’ın kardeşiydi çünkü. Nitekim aileden gelen yeteneğin
üzerine aldığı eğitimle o da alaturkaya yatkındı, hatta bazı bestelerini Cengiz
Kurtoğlu seslendirmişti ama iş albüm yapmaya gelince o da dönemin modası pop
müziği seçmişti.
Ferda Anıl Yarkın’ın ikinci albümü “Sonuna Kadar” 1995 yılında
Şahin Özer Plak etiketiyle piyasaya çıktı. Albüme adını veren şarkının sözleri
Mustafa Sandal ve Ferda Anıl Yarkın tarafından yazılmış, beste ve düzenleme ise
Mustafa Sandal tarafından yapılmıştı. Albümden birden fazla “hit” şarkı çıksa
da yıllar sonra bile Ferda Anıl Yarkın denince ilk akla gelen şarkı bu şarkı
olacaktı.
Şarkıyı sonraki yıllarda Müslüm Gürses, Ebru Gündeş ve Sadece
Sen adlı film için Şebnem Keskin seslendirdi. Hatta Ferda Anıl Yarkın da Volga
Tamöz’ün “Tam 90’dan” adlı proje albümü için bir kez daha söyledi ama bu ilk
versiyonun yeri başkaydı. “Sonuna Kadar” ‘90’larda yapılmış en güzel aşk
şarkılarından biri olarak hafızalarımıza kazındı.
(27 Şubat 2018 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Pamela’nın arabesk-taverna döneminden şarkılarla bir albüm yapacağını ilk duyduğumda heyecan duymadım dersem yalan olur. Haberi duyduğum günlerde Ümit Besen – Pamela düetinin almış yürümüş olması bir yana, Pamela’nın “Fırtınalar” örneğinde olduğu gibi sesini verdiği her “cover” şarkıyı değiştirebilme, dönüştürebilme becerisine bir albüm boyunca şahit olmak çok şahane geliyordu kulağa.
İşte o albüm, 2018 yılının ilk albümlerinden biri olarak geçtiğimiz günlerde Pasaj Müzik etiketiyle piyasaya çıktı. “Yara” adı verilmiş albümde dokuz “cover” ve bir de “remix” versiyon var.
Albümün adı ve adına gönderme yapan yara izli kapak fotoğrafı şahane. Zira bu şarkıların ortak paydası (yara açmış, yarayı sızlatmış, yaraya tuz basmış ya da merhem olmuş olmaları) bir tek kelimeyle ancak bu kadar güzel vurgulanabilirdi.
Aynı şeyi albüm fikri bazında da söyleyebilmek mümkün. Herkes “cover” yapıyor yıllardır. Arabesk şarkılar da defalarca “cover” malzemesi oldular bu süreçte ama arabeskin hem bu kadar dışında kalıp hem de bu kadar içine girebilmek pek herkesin harcı değilken Pamela’nın bu konuda benzersiz bir iş çıkarması da kuvvetle muhtemel… di.
Anlayacağınız benim beklentim yüksekti. Ve beklediğimi bulamadım dersem son söylemem gerekeni baştan mı söylemiş olurum bilmiyorum ama bu yazının özeti de bu.
Bu noktada hiç sözümü esirgemeyeceğim. Albüm repertuarı tam tabiriyle yerlerde sürünüyor. Özensizlik mi, bilgisizlik mi, baştan savmacılık mı? Yok canım, mümkün değil. Sonuçta albümde imzası olanların hiçbiri dünkü çocuk değil. O halde cinfikirlilik olmalı. Risksiz, zahmetsiz, tehlikesiz, kısa yoldan, kolay yoldan bu işi nasıl yaparız derdi olmalı.
“Bu şarkı çok seviliyor. Al albüme!”
“Bunu geçenlerde biri söyledi, çok tuttu. Al albüme!”
Tamamen bu mantıkla seçilmiş şarkılar. Yani oturup kimse o dönemin şarkılarını dinlememiş, araştırma çabasına girmemiş sanki bu albüm için. Yakın dönemin “cover” şarkılarını ve albümlerini dinlemiş, onlardan bir seçim yapmışlar gibi. Albümdeki şarkıların büyük çoğunluğu defalarca yeniden söylenmiş, yakın dönemde tekrar parlamış ve bu vakitler gittiğiniz herhangi bir müzikli mekânda ya da konserde illa ki çalınacak, söylenecek (zaten söylenen) şarkılar. Yani bu albüm sayesinde keşfedeceğiniz bir şarkı yok. Hepsini Pamela’dan önce keşfeden birileri zaten oldu.
Oysa “Seni Unutmaya Ömrüm Yeter mi?” Ümit Besen diskografisinin zamanında hemen hiç dikkat çekmemiş, kıyıda köşede kalmış bir şarkısıydı ve yılar sonra “hit” oldu. Ama bu albüm “Kaç Kadeh Kırıldı”, “Sarhoş”, “Ağla Halime”, “Taht Kurmuşsun Kalbime” gibi çok bildik, kimisi artık usandırmış şarkıların etrafında dönüp duruyor.
Bildiğim kadarıyla Müslüm Gürses’ten sonra (2006’dan bu yana) kimsenin sesi değmemiş “Sen Olmayınca” ve Ümit Besen’in bilinmeyen bir şarkısı “Senden Önce de Ağladım” dışında kalan şarkılar arasında bir tek sürpriz yok. Bu ikisi de zaten “hit” olabilecek güçte değil.
“Sözüm Ona Sevdin” (kartonette yazıldığı gibi “sevdim” değil; “sevdin”) ise albümün konseptiyle en alakasız şarkı olarak zaten başka bir taraftan ses veriyor.
Bu açıdan baktığınızda en azından bana heyecan verecek hiçbir şey yok bu albümde. “Vay be, bunu da nereden bulmuşlar, bu nasıl akıllarına gelmiş, helal olsun!” diyeceğim hiçbir şey yok.
Başından sonuna eşlik edilsin diye yapılmış bir sahne repertuarı olabilirdi bu. İşe de yarardı ki muhtemelen Pamela’nın önümüzdeki süreçte sahne programlarında çok işine yarayacak bu şarkılar ve belki de hiç yapmadığı kadar çok program yapacak. Zaten o maksatla yola çıkıldığı da çok belli. Onu bir kenara koyarsak, “Fırtınalar”daki gibi dinleyici şaşırtalım, “Seni Unutmaya Ömrüm Yeter mi?”deki gibi yapılmamışı yapalım kaygısı ne yazık ki bu albüme uğramamış.
Bu repertuar meselesini bir kenara koysak bile elimizde kalan da doyurucu olmaktan uzak. Sözgelimi albümün çıkış şarkısı olarak seçilen “Kal Benim İçin” düzenleme ve yorum olacak çok parlak, çok vurucu ve etkileyici, evet. Duyduğum en iyi “Kal Benim İçin” “cover”ı diyebilirim rahatlıkla. Ama aynı şeyi “Kaç Kadeh Kırıldı” için, “Sarhoş” için, hele hele “Ağla Halime” için söyleyebilmek çok zor çünkü daha iyileri yapıldı.
Bütünde albüme aranjör olarak imza atan Hüseyin Cebişçi, Cihangir Aslan, Evren Arkman ve Efe Demiryoğuran’ın ellerinden gelenin en iyisini yaptığını da söylemek lazım. Pamela da her zamanki gibi kendine has ses rengi ve şarkı söyleme biçimiyle her şeye rağmen dinleyeni etki altına almakta hiç zorlanmıyor. Yani bu ekip ne yapsa çizgi üstü olurdu. Bu da kaçan fırsatı büyüten bir gerçek.
Günümüz dinleyicisi, özellikle de genç dinleyici kesimi, tıpkı Pamela ve ekibi gibi bu benim takıldığım meselelerin hiçbirine takılmayacaktır kuvvetle muhtemel. Sektörde herkesin kabullendiği bir gerçek var ki özellikle konsere gelen dinleyici bilmediği bir şarkı duyduğunda sahneyle iletişimini anında kesiyor. Bildik şarkılar her zaman daha fazla iş yapıyor; sahnede de, albümde de. Yargısız bakmak gerekirse bu albümün işler tarafı da bu aslında. Bakalım işleyecek mi sahiden? Onu da zaman gösterecek.
(24 Temmuz 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir O Ses Türkiye cahili olarak yine ıskalamışım. Bugünlerde adını sıkça duyduğum Güven Yüreyi de o yarışmanın rahle-i tedrisinden geçmiş meğer. Şöyle bir seyrettim yarışma videolarını. O kırmızı koltuklardan birinde ben otursaymışım asla döndürmezmişim koltuğumu. O kadar “piyasa ağzı” (ya da “sahne ağzı” okumuş ki şarkıları, ben tamamını izlemekte zorlandım. Ağdalı, gereksiz nağmeli, kelimeleri çeke uzata söylemek de yerine göre makbul olabilir şayet Kibariye, Ebru Gündeş ya da Müslüm Gürses gibi karakteristiği olan bir sesiniz varsa. Ama Güven Yüreyi gibi kolay ayırt edilebilir bir ses tınınız yoksa o stil sizi daha da sıradanlaştırmak öteye gitmez.
Neyse ki Güven Yüreyi ilk teklisinde aynı hataya düşmemiş. Düz, temiz ve açık bir yorumla şarkıda payına düşen cümleleri seslendirmiş ve düet partneri Derya Uluğ ile gayet parlak bir işe imza atmış.
Güven Yüreyi’nin DMC etiketi ile yayımlanan ilk teklisi “Sen Maşallah” adını taşıyor. Derya Uluğ ile düet yapması boşa değil zira şarkı, Derya Uluğ ve Asil Gök ikilisinin elinden çıkmış. Düzenlemesi, slogan şarkı sözleri ve akılda kalıcı melodisiyle neresinden baksanız “hit” adayı bir şarkı ki zaten servis edilir edilmez de dikkatleri üzerine çekti. Hatta Derya Uluğ’un “Canavar”ından çok daha iyi, çok daha akıcı. Lafın burasına küçük bir çekince koymak gerekirse, “Canavar” ve “Okyanus”un birbirine benzediği yer neresiyse, bu şarkının benzediği yer de tam orası. Bunu şarkı yazarlarının alamet-i farikası olarak da kabul edebilirsiniz, şarkıdan şarkı türetme formülünün handikabı olarak da; orası size kalmış.
Buna karşın Güven Yüreyi için bu şarkının iyi bir başlangıç olacağı su götürmez. Belki de çok uzun sürede yürüyeceği yolu bu şarkı sayesinde çok kısa sürede aşağı kesin. Bu konuda umut vaat ettiği de söylenebilir. Ayrıca Uluğ ve Gök ikilisinin böylesi bir şarkıyı Uluğ diskografisine eklemek yerine Yüreyi’ye emanet etmeleri de bir alçakgönüllülük ki bunu da kabul etmek lazım. Şarkı düpedüz bir düet olmasına karşın hem teklinin kapağında hem de şarkının klibinde Derya Uluğ’un adının geçmemesini de buna mı yormak lazım, işte onu bilemedim.
1980 yılı. İhtilal kapıda ama müzik, magazin ve sinema dünyasının pek de umuru değil sanki. Tıpkı bugünlerde olduğu gibi, o günlerde de herkes ayrı havadan çalıyor. 35 yıl öncesinden Ses dergilerinin sayfaları arasında bir yolculuğa buyurun.
Uzun süredir albüm yapmayan Asya, 2014 Mart ayında DMC etiketiyle piyasaya sürülen yeni albümü “Aşk İz Bırakır”la çıktı karşımıza. 2007’de yayımlanan son albümü “Aşktır Beni Güzel Yapan”ın üzerinden 7 yıl geçtiği düşünülürse, epeyce uzun bir ara verdiği söylenebilir. Ama o, 2000’lere girdiğimizde ‘90’lardaki hızını kesmiş, sektördeki yarıştan çekilmişti zaten. Öyle de devam ediyor. Hemen hiç ortalarda gözükmüyor ve sadece ara sıra albüm yapıyor.
(Milliyet Sanat dergisi Eylül 2013 sayısında yayımlanmıştır.)
Saygı göstermek zor iş... Önünde eğilmek, el öpmek, karşındakinin sahip olduğu üstün vasfı ya da vasıfları aynen beyan kabul edip bir de bunu ifşa etmek… Kolay değil; hele egoların meydan muharebesi yaptığı müzik camiasında çok zor iş. Bundan mı bir türlü olmuyor, olamıyor bizim saygı albümleri bilinmez ama bugüne dek üstad/usta statüsünde değerlendirdiğimiz, üstün vasıfları konusunda ağız birliği ettiğimiz nice isme saygı gösterirken tökezlediğimiz bir gerçek. Söz konusu Müslüm Gürses olunca işin içine bir de iade-i itibar kavramı giriyor ki, gel de çık işin içinden.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.