2004 yılında Serhat adıyla çıkardığı ilk albümü “Nefes Almak
Zor”u bir kenara koyarsak, 2007’den bu yana elektronik dans müziği türünde çok
sayıda albüm ve tekli yayımlayan Bedük, o zamandan bu zaman türün ülkedeki en
iyi temsilcilerinden biri oldu. Elektronik dans müziği bizde ağırlıklı olarak “dj”
tipi prodüktörler üzerinden yürürken, Bedük işin en hem üretim, prodüksiyon,
hem de vitrin kısmında yer alarak kendi başına bir marka oldu diyebiliriz. Hele
ki EDM’nin tekno–arabeske eşitlendiği bir zaman diliminde.
Bedük’ün yeni teklisi “Hayvan”, geçtiğimiz günlerde Delises
Entertaintment Limited etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz, müzik ve
düzenlemesi Bedük’e ait.
Ağırlıklı olarak İngilizce sözlü parçalarla ilerlese de ilk
albümünden sonra piyasaya çıkmış yedi albümün ikisi tamamen Türkçe parçalardan
oluşuyordu. “Hayvan” da Bedük kariyerinin Türkçe klasmanında yer alacak.
Bu şarkı da tıpkı diğer bütün şarkıları gibi sırtını sadece
ritme dayamıyor. Elektronik müziğin o soğuk, mekanik ve sürekli tekrara dayalı
kalıplarına sıkışıp kalmıyor. Melodi var, armoni var, anlamı olan sözler var.
Buna karşın türün gereklilikleri içinden kendi kimliğiyle vardığı uluslararası
bir standart da var. Sözün özü Bedük bu işi iyi yapıyor ve “Hayvan”la bunu bir
kez daha gösteriyor.
(22 Ocak 2018 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Mekanikle dijital arasına sıkışıp kalmış müzik sektörü, müzik pazarlama stratejileri açısından da en dağınık günlerini yaşıyor. İleride bugünleri anlatırken albümler için “şu tarihte piyasaya çıkmıştır” gibi kesin ifadeler kullanmayacağız.
Sözgelimi What Da Funk albümünün ilk promosyonu 2017 Ağustos ayında yapıldı. Grubun Zeytinli Rock Festivali’nin açılışını yapacağı haberi albüm haberiyle birlikte servis edildi. Sonra albüm Eylül ayında Arpej Yapım etiketiyle sadece Apple nahiyesinde servis edildi. Mekanik baskı yılsonunda, albüm tanıtım gecesi ise Ocak 2018’de yapıldı. Şu an albüm bütün dijital platformlarda bulunabiliyor. Bu durumda artık “piyasaya” çıkmış olduğunu söyleyebiliriz sanırım.
What Da Funk, adındaki ironiden anlaşılabileceği üzere funk, soul ve caz ekollerini bugünün anlayışıyla harmanlayan, dünyada “neo soul” diye de adlandırılan bir türün Türkiye temsilcisi olma niyetiyle, Anıl ve Batu Şallıel kardeşler tarafından kurulmuş bir grup. Grubun kadrosu Şallıel kardeşlerin yanı sıra Koray Üsgülen, Tolga Şanlı, Deniz Beydili, Cengiz Tural, Duygu Tarhan ve Ebu Yeniyol’dan oluşuyor. Bu albümde ise tıpkı sahne performanslarında olduğu gibi What Da Funk’a geniş bir müzisyen kadrosu eşlik etmiş. Kimisi çalmış, kimisi de söylemiş.
Bu bakımdan albüm ilk bakışta epeyce iddialı görünüyor. Buray, Simge Sağın, İrem Derici, İrfan Özata gibi yakın dönemin popüler isimleri, yanı sıra Bedükler, Gülçin Ergüller, Gökçeler, Ferman Akgüller ve üstüne üstlük ölümünden önce yapılmış son kayıtlarından biri ile Harun Kolçak gibi isimleri görünce beklenti bir hayli yükseliyor. Dahası da var. Seçilen şarkıların büyük kısmı da pop tarihinin “hit” olmuş şarkıları. Kızılok’un “Yeter ki”sini, Sezen Aksu’nun “Adem Olan Anlar”ını, Moğollar’ın “Dinleyiverin Gari”sini filan farklı solistlerden ve “funk” kafasında dinlemek neden ilgi çekici olmasın ki?
Buraya kadar her şey tamam. Yani un var, yağ var, şeker var durumu. Mahmut Tuncer çıkıp sorsa yeri: “Ne duruyorsun? Helva yapsana!”
İşte nedenini bilemediğim bir şekilde o helva olmamış, olamamış. Bunun sebebini çok düşündüm, albümü tekrar tekrar dinledim ama bulamadım. Hem grubu oluşturan hem de gruba eşlik eden müzisyenlerin müzisyenlik vasıfları şüphe götürmüyor. Seçilen şarkılar ve hatta daha önce duymadığımız yeni şarkılar da hiç kötü değil. Ama başından sonuna dek albümü dinlerken bir an bile beni heyecanlandıran, yerimden kaldıran, “Vay!” dedirten bir şey olmadı. Her şey çok tekdüze akıyor, zaman zaman tempo iyiden iyiye düşüyor. Benzer bir şey, yıllar önce benzer bir konseptte yapılmış bir yeni nesil caz albümünü dinlerken de olmuştu.
Sanırım temel sorun, ister istemez parça parça, enstrüman enstrüman yapılan stüdyo kaydında grubun ve bu tarz müziğin sahnede yarattığı enerjinin albüme yansıtılamaması. Bu hem kayıt teknolojileriyle ilgili bir şey, hem de şarkıların düzenlemeleriyle. Misal, Barış Manço’nun “Aman Yavaş Aheste”si çok daha “funk”tır orijinal kaydında. Ona keza “Seyyah Oldum (Bir Dost Bulamadım)”ın Garo Mafyan düzenlemesiyle Ajda Pekkan versiyonu çok daha caz. Örnekler çoğaltılabilir.
Ben kendi adıma “İyisin”i, “Mecbursun”u, “Adem Olan Anlar”ı bu halleriyle duymak istemezdim. Buna karşın Harun Kolçak’ın artık sonsuzluktan yankılanan sesiyle albümü açan “İstersin”i, Buray’ın seslendirdiği “Yeter ki” ve gruba ait yeni üç şarkıdan biri olan “Kimliksizim”, albümün nispeten iyileri.
Popüler müzikte tekdüzeliğin hepimizi yeterince sıktığı bir dönemde neresinden baksanız farklı bu denemeyi her şeye rağmen önemsemek lazım. Bu albüm, konsepti itibarıyla da grubun adını duyurma işlevini yerine getirirse, eminim ki What Da Funk çok daha iyi işler yaparak yoluna devam edecektir.
(10 Mart 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
2013’de “Dans Et” adlı ilk teklisiyle karşımıza çıkan Dev diye bir grup vardı, bilmem hatırlar mısınız? Tekliden birkaç ay sonra “Akıl Tutulması” adlı ilk albümü çıkmıştı Dev’in. Baran Bayraktar işte o grubun iki üyesinden biriydi. Baran Bayraktar şimdilerde o günleri pek hatırlamak istemiyor olsa gerek ki yeni bir başlangıç yaparken müzik geçmişine dair bilgileri bizden esirgemiş. En azından resmi Facebook sayfasında öyle bir bilgi yok.
Bir “rock”çıdan bir popçuya dönüşmüş Baran Bayraktar. İyi de olmuş zira popta “rock”da olduğundan çok daha fark iyi. Dev’in albümündeki şarkılarda kendi imzası vardı ama yalan değil, şarkılar pek de parlak değildi. Baran bu defa şarkı yazarlığını bir kenara koyup, Gülden Mutlu’dan bir şarkı almış ve yeni kariyer başlangıcını (en azından şimdilik) sadece şarkıcılığı üzerinden şekillendirmeye karar vermiş.
Bunu yaparken de klişe bir pop-star algısını ters yüz edip sokakta her gün onlarca benzerini görebileceğimiz bir üniversite öğrencisi görünümünü tercih etmiş. Eğlenceli bir şarkı, eğlenceli bir klip ve sesi kadar görüntüsüyle de sıcak, samimi genç adam ister istemez ilgi çekiyor. Vapurda “demo” CD’sini insanlara dağıtarak, Kadıköy’deki Zihni Müzik’te CD’sini rafa koyarak, şarkısını söyleyerek dikkat çekmeye çalışıyor bu genç adam. Ha vapurda, ha sokakta, ha sosyal medyada bu şekilde değilse de benzer yöntemlerle müziğini duyurmaya çalışan nice gençten biri gibi. Akıllıca bir fikir doğrusu.
Başından beri genellikle depresif şarkılarını duyduğumuz Gülden Mutlu bir süre önce kendi seslendirdiği “Bye Bye”la bizi şaşırtmıştı ya bu şarkıyla bir kez daha eğlenceli şarkı da yazabileceğini gösteriyor. Bedük’ün imzasını taşıyan düzenleme de şarkıya çok şey katmış. Şarkıcı olarak Baran Bayraktar da bu defa kendinden söz ettirecek gibi görünüyor.
Demek ki neymiş? Doğru kulvarda koşmak her zaman iyiymiş.
(Milliyet Sanat dergisi Temmuz 2017 sayısında yayımlanmıştır.)
Yıllar önceydi… Selda Bağcan’la radyo programım için bir
röportaj yapmış, röportaj sonrasında ise tanıtımlarda kullanmak üzere programın
adına gönderme yapan “Ben Selda Bağcan, ben de ‘Ah Mazi’deyim,” cümlesini ona
söyletmek istemiştim. Bir an tereddüt etmiş sonra da gülerek “Ben de ‘Ah
Mazi’deyim ama ‘âtî’de olmayı tercih ederim,” deyivermişti. Manasını ancak
yıllar sonra anlayacakmışım. Selda hakikaten mazide değil âtîdeymiş meğer. Geçmişte
değil, gelecekte.
(25 Ekim 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Milliyet Sanat dergisi için röportajda yaptığımızda bana açık yüreklilikle anlatmıştı Harun Kolçak. “Best Of” albüm projesini birkaç majör yapım firmasına götürdüğünü ve kendisine nazikçe kapının gösterildiğini. Sonra Umut Kuzey ve Özlem Demirbakan’ın yani Arpej Yapım’ın bu projeye nasıl talip olduğunu ve işi nasıl sahiplendiğini. O majör yapım firmaları şimdi pişman mıdır bilinmez ama Harun Kolçak’ın “Best Of” albüm projesi “Çeyrek Asır”ın şarkıları bugünlerde müzik listelerin üst sıralarında dolaşıyor. Harun Kolçak şarkılarını eskiden beri bilenler ve sevenler kadar, bir yeni nesil de Kolçak’ı yeniden keşfediyor bu aralar.
Bir “star” gibi yaşamadı hiç Harun Kolçak. Bir müzisyen gibi yaşadı. “Gir Kanıma” ile şöhreti yakaladığında zaten yıllardır müziğin içinde, sahnelerdeydi. Bu yüzden de ‘90’ların pop yıldızlarından birine dönüştüğünde bile bir pop yıldızı gibi davranmadı, kendini başka bir yere koymadı. Ne var ki piyasa, oyunu kuralına göre oynamayanlara karşı hiçbir zaman adil değildi. Ondandır ki 2006 ve 2012 çıkışlı son iki albümü yeterince ulaşamadı dinleyiciye. Bir de üzerine hastalığı geldi. Acaba Harun Kolçak “bitmiş” miydi artık? Bitmediğini, bitmeyeceğini, iyi şarkı, iyi müzik ve iyi müzisyenin her zaman yerini bulacağını “Çeyrek Asır”la dosta düşmana gösterdi.
Geçtiğimiz günlerde Arpej Yapım etiketiyle piyasaya sürülen “Çeyrek Asır” aslında sadece bir “Best Of” albüm olmanın ötesinde, aynı zamanda bir düetler albümü. İrem Derici, Bedük, Gökhan Türkmen, Tuğba Yurt, Yaşar, Kubat, Işın Karaca, Zara, Aşkın Nur Yengi, Alişan Göksu, Tan, Gülçin Ergül, Hakan Kahraman ve Umut Kuzey’den oluşan bir kadro, Harun Kolçak’a eşlik ediyor bu albümde.
Her biri bir şekilde hafızalarımıza yer etmiş, hayatlarımızın bir dönemine eşlik etmiş, daha da fazlası, sağlam müzikal yapıları ve sözleriyle “zamansız” sıfatını çoktan hak etmiş Harun Kolçak şarkıları ardı ardına sıralanıyor. Albüm, Kolçak’ın ilk “hit”i “Gir Kanıma” ile başlıyor ve “Gir Kanıma”nın da içinde olduğu ilk albüm “Beni Affet”ten bir başka “hit”, “Müptelayım Sana” ile kapanıyor. Tam 14 şarkı boyunca, bugünün popüler sesleri eşliğinde tadına doyulmaz bir ‘90’lar yolculuğuna çıkıyoruz.
Zira seçilen şarkıların biri (2006 tarihli “Ağlat Beni”) hariç tamamı Kolçak’ın 1990-2000 yılları arası döneminden şarkılar. İlk dört albümün yanı sıra Bendeniz – Harun Kolçak ortak teklisinden “Elimde Değil” ile Aşkın Nur Yengi’nin ilk albümünde yer alan ve Harun Kolçak’ın ilk albümünden bir yıl kadar önce yayımlanan “Bile Bile” de var bu albümde. Birer Harun Kolçak bestesi olan “Deli Et Beni” ve “Korkuyorum” ilk olarak Emel tarafından seslendirilmişti. “Deli Et Beni”yi yakın zamanda “rock” versiyonuyla ilk kez kendisi de seslendirmişti Harun. “Korkuyorum”u ise 1995 çıkışlı albümünde söylemişti.
Bir kere şarkılar çok iyi seçilmiş, şarkı ve şarkıcı eşleşmeleri çok doğru yapılmış ki bu tür albümlerde en büyük handikap budur biliyorsunuz. Gökhan Türkmen, Yaşar, Tuğba Yurt ve Gülçin Ergül düetleri benim albümdeki favorilerim oldu. Bedük’ün farklı düzenlemesi, İrem Derici’nin “Gir Kanıma”ya kattığı ekstra enerji, Tan’ın alaturka nağmelerle süslediği “Gitme Seviyorum”un bu hali de albümün güzel renkleri arasında. Keşke Aşkın Nur Yengi ve Harun Kolçak’ı zaten yıllardır bildiğimiz ve dinlediğimiz bir düetle değil de başka bir şarkı ile dinleseydik diye düşünmedim değil. Ama bu düet bu şekilde bir klasik oldu, ona da kabul.
Harun Kolçak’ın yıllardır birçok albümünde birlikte çalıştığı İskender Paydaş, şarkıları bugüne güncellerken çok da orijinal akışlarının dışına çıkmamış. Umut Kuzey düetiyle “rock” tınılar kazanmış “Müptelayım Sana” ve Bedük’ün kendi düzenlediği “Sensiz Olmam” dışında şarkıların orijinal hallerini bilen ve sevenler için şaşırtıcı bir sürpriz yok bu albümde ki bence bu doz da gayet yerinde olmuş.
Müziğin müzik, şarkı sözünün sözün şarkı sözü olduğu zamanlara ait şarkılar bunlar. İçi dolu şarkılar yani. Bu aralar çok ama çok ihtiyaç duyduğumuz türden. Albümün gördüğü ilgi en çok da bununla kaim olsa gerek. Hem bir şarkıcı hem de bir besteci olarak Harun Kolçak’ın ne kadar kıymetli olduğunu da bir kez daha hatırlatıyor bize. Umarım bunun arkası yeni şarkılarla dolu yeni albümlerle gelir.
(14 Ağustos 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Rafet El Roman’ın desteğiyle müzik dünyasına parlak bir giriş yapan Ezo, “Kalbine Sürgün” düetinden sonra “Liman” adlı ilk albümünü yayımlamıştı. Kendi meşrebince fena bir albüm de değildi ama her nedense yeterince duyurulamadı ve arada kaynadı gitti. Bundan mıdır bilinmez ama Ezo yeni teklisini El Roman Müzik hesabına değil, Bedük’ün sahibi olduğu Audiology Records hesabına yapmış. Geçtiğimiz günlerde piyasaya sürülen tekli, “Son Kez” adını taşıyor.
Ezo cephesindeki değişiklik sadece yapım firmasından ibaret değil. Bugüne dek süregelen imajında da ciddi bir revizyona gidilmiş. Hiç görmediğimiz kadar seksi bir Ezo var bu kez. Yani (ama isteyerek ama istemeyerek bilinmez) pop müzikte genç ve güzel bir kadın şarkıcıya koşulsuz şartsız dayatılan imajdan o da nasibini almış. İyi mi olmuş, tartışılır. Zira bu yeni şarkısı kadar görüntüsüyle de ayırt edilebilirlik niteliğini kaybetmiş görünüyor.
Söz ve müziği Sezgi Keskin’e ait “Son Kez”, orta halli bir şarkı. Bedük de hiç kendini yormadan, vasat, hatta basit bir düzenlemeyle şarkıya nedense artı bir değer kat(a)mamış. Türk popunda 2000’lerden bu yana duyduğumuz nice şarkıdan farksız bir iş çıkmış sonuçta ortaya. Geriye bir tek Ezo’nun hiç de yabana atılmayacak sesi ve ses rengi kalıyor ama durumu o da kurtarmıyor.
Teklide şarkının iki farklı düzenlemesi var. Akustik versiyon da ritmik; ritmi gitarlar tutuyor sadece bu kez. Belki daha yavaş bir versiyon başka bir etki yaratabilirdi ama o şans da kaçırılmış ne çare.
(Milliyet Sanat dergisi Haziran 2016 sayısında yayımlanmıştır.)
“O münferit benimdir, haksız da değilimdir…”
“Cemali sözüyle, hissi celaliyle…”
“Göster hadisene sual ettim, maharetini aşk hayal ettim…”
Hayır, dersimiz Divan şiiri değil; yukarıdaki cümleler de Nedim’den, Nefi’den ya da Nabi’den mısralar değil. Geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan en yeni Sıla albümünün şarkı sözlerinden alıntılar bunlar.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.