Şimdi Haberler!

MİSAFİR ŞARKILAR


Pınar Ayhan, 2000 yılı Eurovision Şarkı Yarışmasında Türkiye’yi temsil etmiş, yıllarca hem televizyon programları, hem de sahne performanslarıyla adından söz ettirmiş, iki de albüm yayımlamış, Ankaralı bir müzisyen. 




Aslında doktor ama aynı zamanda müzisyen olan eşi Sühan Ayhan ile birlikte müziğin içinde deyim yerindeyse kendi yağları ile kavruluyorlar yıllardır ve sektörün alengirli saflarından bile isteye uzak duruyorlar. Haliyle de çok göz önünde değiller belki. Ama boş da durmuyorlar.


Misafir Şarkılar, Pınar ve Sühan Ayhan’ın Haziran 2014’de başlattıkları bir “online” konser projesi. Önceden duyurdukları bir tarih ve saatte internet başına geçip, Misafir Şarkılar internet sitesinden canlı yayınla, bir nevi televizyon programı izler gibi izleyebiliyorsunuz konseri. Yayın bazen evden, bazen bir kafeden yapılıyor. Ama bu sizi yanıltmasın. Koca bir orkestra çalıyor, güzel bir repertuar yapılıyor; yani öyle aklımıza esti hadi çalıp söyleyelim gibi değil, ciddi bir hazırlıkla kamera karşısına geçiliyor. Pınar Ayhan zaten hem şarkıcılık hem de sunucukta yetkin olmanın gücüyle başından sonuna kadar yayını alıp götürüyor.


Misafir Şarkılar bugüne dek 13 kez yapıldı. Bu programlarda Vedat Sakman, Demir Demirkan, Metin Uca, Jale, Tayfun Talipoğlu gibi konuklar da ağırlandı. Birlikte çalındı, söylendi, sohbet edildi.


Televizyonların reklam ve reyting kaygılı yayın akışlarında bu tarz programların hemen hiç şansı kalmadı artık. Bu kaygıları gütmeden yayın yapan tek tük kanalın da genellikle siyasi tercihlerle oluşturulmuş kriter barajları var. İnternet bunlardan azade olması nedeniyle hem programı yapan, hem de izleyen için bir nefes alma alanı belki. Ancak yapanın bu işten gelir kazanması da kısa vadede çok kolay gözükmüyor. Mesela Misafir Şarkılar’ın bir sponsoru var ama sponsorun varlığı harcanan emeği karşılıyor mu onu bilmiyorum. Bu ayrı bir tartışma konusu.


Sonuçta bilgisayar başında şarkılı sohbetli iki saat geçirmek ve Pınar Ayhan ve ekibinin samimi ve sıcak ortamına dâhil olmak hiç fena bir şey değil. Üstelik ses kalitesi de gayet iyi. Görüntü kalitesi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim ne yazık ki.


Bugüne dek yayınlanmış bölümleri Youtube’da Pınar Ayhan hesabından veya misafirsarkilar.com adresinden izleyebilmek mümkün. Bir göz atın, pişman olmazsınız.

RİZİKO SERHAT ŞARKICI OLMUŞ!


Onun adı hepimizin hafızasına bir dönemin fenomen yarışması Riziko ile kazınmış olsa da, Serhat Hacıpaşalıoğlu için sunuculuk, yaptığı işlerden sadece bir tanesi. Sahne önünde ve arkasında, perde önünde ve arkasında, yani işin hem vitrininde, hem de mutfağında müzik, gösteri, organizasyon alanlarında özellikle yurtdışı bağlantılı sayısız işe imza atmış bir nevi şahsına münhasır adam Serhat.


Geçtiğimiz günlerde onu Altın Kelebek ödül töreninde şarkı söyleyip dans ederken görenlerin büyük kısmı şaşırdı. Bunu sosyal medyada o an yazılanlardan anladım. Yadırgamadım. Ortalama bir popçumuzun sözgelimi Almanya’da, sadece orada yaşayan Türklerin gittiği bir barda “playback” konseri bizim gazeteler için bir haberdir de Serhat Hacıpaşalıoğlu’nun şarkısıyla yurt dışında önemli müzik listelerine girmesi haber değeri taşımaz. Zira Serhat popüler bir figür değildir. Bilirsiniz işte.



Evet, Serhat Hacıpaşalıoğlu’nun şarkıcılık macerası yeni değil. 1997 yılında “Rüya” ve “Ben Bir Daha” adlı şarkıların yer aldığı bir tekli yayımlamıştı. 2005 yılında ise dünyaca ünlü Fransız şarkıcı Victor Lazio ile birlikte seslendirdiği “Total Disguise” adlı şarkı, sadece Türkiye’de değil, Avrupa’nın birçok ülkesinde de satışa sunulmuş ve epeyce ses getirmişti. 


2006’da ise Lazio ve Serhat bu defa “Chocolate Flavour” adlı ikinci bir tekliye imza attılar birlikte.


2008 yılında, Rusya’nın en en önemli yıldızlarında Tamara Gverdtsiteli ile İngilizce ve Rusça seslendirdiği “I Was So Lonely” ve “Moscow-Istanbul” adlı şarkılarla adından söz ettiren Serhat, Kremlin Sarayı’nda konser veren ilk Türk sanatçısı oldu.


Serhat’ın Altın Kelebek gecesi seslendirdiği “Je M’adore” adlı şarkı ise uzunca bir süredir yine Avrupa listelerinde boy gösteriyor.  


Sözleri, Celine Dion’a yazdığı şarkılarla tanınan Jacques Veneruso’ya, müziği ise Olcayto Ahmet Tuğsuz’a ait olan “Je M’adore” un video klip çekimleri, uluslararası müzik dünyasının en önemli isimlerinden, aynı zamanda Serhat’ın menajeri olan Valerie Michelin önderliğinde, Paris’te gerçekleştirilmiş.  Klipte görünen ve farklı ülkelerden gelen 40 dansçının kıyafetleri ise pek çok yıldızın stil danışmanı olan Lia Dillenseger tarafından tasarlanmış ve dikilmiş. Yani neresinden baksanız yine uluslararası bir proje yapılmış ve nitekim tıpkı önceki projeler gibi bu da karşılığını da bulmuş.


Yani Riziko’dan tanıdığınız Serhat ile Altın Kelebek’te izlediğiniz Serhat arasında alınmış onca yol, kazanılmış bir dolu başarı ve harcanmış çok emek var. Bilin istedim.

NASIL KLİP OYUNCUSU OLDUM?


Derya ve Serdar Heper çiftiyle birkaç yıl önce bir vesileyle tanışmış idim. Yaş kemale erince insan yeni tanıştığı birilerini tartmakta ve anlamakta çok zorlanmıyor. Nitekim Derya ve Serdar için de ilk izlenimim müzik dünyasında dişleriyle tırnaklarıyla bir şeyler yapmak için uğraşan, işlerini iyi niyetle, iyi kalple, iyilikle yapmaya çalışan insanlar oldukları idi. Takdir edersiniz ki, sektörde sık rastlanılan bir şey değildir bu.


Neyse, sözü uzatmayayım… Serdar bana aylar önce hazırladıkları şarkıdan bahsetmiş ve bana da “Abi klibimde oynar mısın?” diye sormuştu. “Seve seve,” diye cevap verdim. Başıma gelecekleri bilseydim yine de bu cevabı verir miydim onu bilmiyorum.

Aradan aylar geçti. Bir gün Derya beni aradı ve klip çekimlerini yapacaklarını söyledi. Senaryoyu kardeşi Gökçe Güneyoğlu ile birlikte hazırlamışlardı ve benim dışımda yakın çevrelerinden arkadaşları da rol alacak, herkes kamera karşısında farklı kostümlerle çıkacaklardı. Ben de bir yazarı canlandıracaktım klipte.


Çekim günü Samatya meydanına Aksaray’dan yürüyerek gittim. Çocukluğuma dair çok ama çok anılar taşıyan ve şimdi ne yazık ki yok edilmek üzere olan Sirkeci-Halkalı banliyö tren hattının bir kısmı boyunca da olsa yürümek beni hüzünlerden sevinçlere gark etti yol boyunca. Bir duygu şelalesi halinde vardım çekim alanına. Haliyle bana giydirdikleri kıyafete hiç itirazım olmadı. Samatya meydanında o kıyafetle dolaşırken herkesin bana bakıyor olmasını da önemsemedim zerre kadar. 


Yüzümde tatlı bir tebessüm, Derya ve Serdar’ın ve teknik ekibin koşuşturmasına bir yanından dâhil oldum, sıramı beklerken hasır taburelerde oturdum, çay içtim.

Şaka bir yana, kostümüm çevredekilerden çok övgü aldı ve geçmiş zamandan çıkıp gelmiş ama her nedense elinde Acıların Kadını Bergen kitabı bulunan o tuhaf yazarı (sanırım) başarıyla canlandırdım. İyi niyetle, özveriyle, sevgiyle yapılan bir işe ucundan kıyısından dâhil olmaktan kim hoşnut olmaz ki? Dize kadar uzanan çorap ve askılı kısa pantolon karizmayı çizdirmişim, ne gam?


Serdar Heper’in klipte seslendirdiği şarkının özel bir değeri var. Grup Vitamin elemanlarından genç yaşta hayata gözlerini yuman Gökhan Semiz’e ait bir şarkı “İstanbul’da”. Semiz’in ilk ve tek solo albümünden bir şarkı. Yıllar sonra ilk kez bir başkası tarafından yeniden seslendiriliyor. Klipte Grup Vitamin’in şu anki kadrosunun da rol alması boşuna değildi. Hatta şarkının tanıtım gecesinde Vitamin üyelerinin “Bu şarkı bizim için çok kıymetli bir şarkı, başkası isteseydi vermezdik,” demeleri de boşuna değildi.


Yani benim klip oyuncusu olmam aslında bu klip ve şarkı için pek haber değeri taşımıyor. Ben sadece güzel bir anı koydum bir kenara ve sevdiğim insanların yanında durdum. Bu vesileyle hem Gökhan Semiz’e bir selam gönderelim, hem de Serdar Heper’e bu kıymetli şarkıyı hakkıyla sahiplendiği için bir dinleyici olarak teşekkür edelim.    


ARALIK 2015       

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder