Pelin Yılmaz ilk kez ‘90’lı yılların meşhur gece kulüplerinden Kapkara’da solist olarak sahneye çıkarak adını duyurmuş. Bir dönem hem Topkapı Orkestra’sında solistlik yapan, hem de solo programlar yaparak sahne deneyimini arttıran Yılmaz, 2008 yılından itibaren İskender Paydaş’la çalışmaya başlamış ve onun birçok projesinde sesiyle yer almış. Bunlar içerisinde Lale Devri dizisinin müzikleri, hem Kolpaçino 2 filminde, hem de İskender Paydaş’ın “Zamansız Şarkılar” albümünde kullanılan “Arap Saçı” yorumu, Pelin Yılmaz adının tanınırlığını arttırmış.
Özgün farklı bir şey denemiş bu defa. Daha genç bir çizgide, daha modern bir “sound”, ve pek eğlenceli şarkı sözleri var yeni şarkısı “Öpücem”de. Söz ve müziği Onur Koç tarafından yazılan, düzenlemesi Tolga Kılıç tarafından yapılan şarkının teklisi geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı.
“Öpücem” mevsimlik bir şarkı ama Özgün hayranlarından ötesine ne kadar hitap eder ona emin değilim. Bugüne dek genellikle romantik hattan yürüyen Özgün’ü böylesi bıçkın ve tacizkâr bir şarkıda dinlemek belki enteresan gelebilir ama tam o noktada da yine fena halde bir Kenan Doğulu havası var ki Özgün ne yapsa bundan kurtulamayacak gibi. Yine de bir süredir ortalarda dolaşıp duran ‘doksanların kalitesi’ lafının Türk popunun 2010’lu yıllarına demode bir anlayış olarak geri dönmesinden sıkılanlar için bu şarkı doğru yerde duruyor gibi. Özellikle aranjör olarak Tolga Kılıç’a dikkat!
Gazeteci olarak tanıdığımız Onur Baştürk, Ajda’dan Levent Yüksel’e, Funda Arar’dan Ziynet Sali’ye dek popun birinci liginden isimlere verdiği şarkılarıyla, kendine bir de bestecilik kariyeri inşa etmeye başlamış gibi gözüküyordu ki bir de üzerine şarkıcığı ilave etti.
İlk kez 2007 yılında DMC etiketiyle yayımlanan “40 Aşk Şarkısı” adlı karma albümde söz ve müziği kendisine ait “Gidenlerden” adlı şarkıyı kendisi seslendiren Baştürk, ikinci şarkıcılık denemesinde bu defa bir tekliyle karşımıza çıkıyor. “Sen Yine de Gitme” adını taşıyan tekli geçtiğimiz günlerde Bomonti Müzik etiketiyle dijital platformlarda yayımlandı. Söz ve müziği Onur Baştürk’e ait şarkının düzenlemesini Daniel Taşel yapmış.
“Sen Yine de Gitme” daha önceki Baştürk şarkılarının aksine ana akım pop hattından değil, “pop-rock” bir çizgiden yürüyor ve bu kategoride değerlendirdiğinizde kulağa hiç de fena gelmiyor. Ne var ki Baştürk gibi başka alanlarda adını duyurmuşların müzikte yaptığı işler öncelikle müzisyenler ve zaman zaman da dinleyiciler tarafından daha az ciddiye alınır, hatta hafif de küçümsenir. Hakli bir tarafı vardır bu önyargının. Nitekim “no-name” besteciler prodüktörlere, aranjörlere, şarkıcılara şarkı beğendirmek için deveye hendek atlatırken, Baştürk’ün yola Ajdalarla Fundalarla çıkması bile bulunduğu konumun ve asıl işinin yazdığı şarkılardan daha fazla önemsendiği şüphesini doğurmuyor değil. Şarkıcılık deseniz, önümüzde misal Ömür Gedik gibi kötü bir örnek var. Ama önyargılarımızı bir kenara koysak, hatta kim olduğunu bilmeden dinlesek sevemeyeceğimiz bir şarkı değil “Sen de Gitme”. Kaldı ki Baştürk de (prozodi hataları da dâhil olmak üzere) basbayağı şarkıcı gibi söylüyor (en azından stüdyoda.)
Topuklu ayakkabı (çizme mi yoksa?) detayını görmezden gelirsek, kapak fotoğrafı ve klip de gayet “rock’n roll” duruyor.
‘90’ların pop furyasında tanış olduğumuz genç isimlerden biriydi Nida. “Evimizin Gelini” şarkısı ile tanımıştık onu. Her ne kadar soyadını kullanmamış olsa da Türk halk müziğinin meşhur çifti Bilge ve Ömer Şan’ın oğulları olduğunu öğrenmemiz uzun sürmedi. Albümde pop bir düzenlemeyle de olsa “Ardahan” türküsünü söylemesi boşuna değildi.
Nida, 1998 yılında yayımlanan ilk albümünün arkasını nedense getirmedi. Aradan geçen yıllar boyunca başka işlerle de uğraşsa müzikle olan bağlarını da koparmamış, yurt içinde ve yurt dışında sayısız konser ve prodüksiyon yapmış ve hatta 2013 yılında Kırgızistan’da düzenlenen bir müzik yarışmasında Türkiye adına yarışıp üçüncü olmuş. Nida Şan’ın yıllar sonra yayımlanan yeni teklisi “Şansım Var”, geçtiğimiz günlerde FunOrg etiketiyle dijital platformlardaki yerini aldı.
Teklide Duygu Çınar ve Görkem Oker imzalı “Hop” ve Onur Ocaklı imzalı “İnadına Arabesk” adlı şarkılar yer alıyor. Şarkıların kayıtlarında Erdem Sökmen, Nurhat Şensesli, Metehan Köseoğlu, Bahadır Tanrıvermiş ve Onur Soydemir gibi müzisyenlerin çaldığı bilgisine de ulaştım internetten ama düzenlemeleri kimin yaptığını bulamadım (dijital teklilerin künye[sizlik] sorunsalı.)
NOT: Yazı yayımlandıktan sonra, "Hop"un düzenlemesinin Görkem Oker'e, "İnadına Arabesk"in düzenlemesinin ise Ulaş Önal'a ait olduğunu öğrendim.
İsmi sizi yanıltmasın, “Hop” zıpır bir pop şarkısı değil; aksine orta tempolu, gayet sakin bir aşk şarkısı. Aynı şekilde “İnadına Arabesk” de adı gibi arabesk havalarından çalan bir şarkı değil; bilakis Akdeniz müziğinin ritmik pop sularından ses veriyor. Her ikisi de iyi düzenlenmiş, iyi icra edilmiş ve söylenmiş temiz pop şarkıları. En azından Nida’nın bundan sonra gelecek albümü için beklenti yaratmayı başarıyorlar. E bu da az şey değil.
Burcu Güneş ve Eflatun’un 2011 yılında “Oflaya Oflaya” ile başlayan ortaklığı devam ediyor. Güneş bu defa söz ve müziği Eflatun’a ait “Aşkın Beni Baştan Yazar” adlı şarkıyı DMC etiketiyle tekli olarak yayımlandı.
Bu böyledir. Bazı bestecilerin şarkıları bazı şarkıcıların sesinde doğru tınlar, sevilir. Genellikle böylesi ortaklıklar hem bestecinin hem de şarkıcının hanesine kazanç olarak yazılır. Elbette bir Nilüfer – Kayahan, bir Sezen Aksu – Onno Tunç değiller; en azından şimdilik. Çünkü söz konusu ortaklıklar müzikte yeni yollar açan, yeni öneriler sunan, yön veren işler çıkarmıştı ortaya. Burcu Güneş ve Eflatun ortaklığı ise bırakın yeni yollar açmayı, henüz kendini bile aşabilmiş değil. Nitekim Güneş’in “Gül Kokusu” albümündeki Eflatun şarkılarını bir dinleyin, hemen ardından da bu yeni şarkıyı dinleyin; tamamen aynı güzergâhtan gittiklerini göreceksiniz. Fena mı? Hayır değil; bilakis gayet sıcak, kıvrak, kulak dolduran bir şarkı “ABBY”. Büyük bir “hit” değil belki ama sezonu kurtaracak, en azından Güneş açısından albümler arası boşluğu dolduracaktır.
Bir de şu var ki, hem görsel hem de işitsel olarak Akdeniz kadını Burcu Güneş’i, Mariah Carey Burcu Güneş’e her hal ve şartta yeğlerim ben. Nitekim dinleyici ve dahi Güneş’in kendisi de bu kanaatte olmalı ki bu şarkıda ve klipte bunun altı biraz daha kalın çizgilerle çizilmiş.
Bu arada şarkının düzenlemesinin Febyo Taşel tarafından yapıldığını da söylemeden geçmeyeyim.
Soner Sarıkabadayı en son 2013 Mayıs’ında “Kutsal Toprak”ı piyasaya sürmüş, aynı yılın Ağustos ayında da şarkının “remix”lerinden oluşan bir tekli daha yayımlamıştı. Yaz boyu her yerde çaldı şarkı. Çalıntı olduğu öne sürülen ama daha sonra telif ödenerek kopyalandığı anlaşılan klip müzik kanallarında kaç bin kez döndü bilmiyorum. Yani beğensek de beğenmesek de tuttu şarkı. Ben Sarıkabadayı’nın yazdığı şarkıları beğenenlerdenim. İstisnaları vardır tabii. Ama kendine ait bir tarz yarattığı ve o tarz üzerinden epeyce çok sayıda dile dolanan şarkı yazdığı bir gerçek.
Şarkılarını kendi söylemese de olur mu? Bence olur. Hatta iyi olur. Gelin görün ki Soner Sarıkabadayı tarzı denilen şeyin ortaya çıkmasında onun şarkı söyleme biçiminin etkisi büyük. Şarkılarını başkaları söylediğinde bile sanki o söylüyormuş gibi hissetmemiz bundan olabilir (Sertab Erener ve Kibariye hariç.)
Soner Sarıkabadayı’nın yeni teklisi “Yara Bandı”, geçtiğimiz günlerde PDND Müzik etiketiyle yayımlandı. Teklide söz ve müzği Sarıkabadayı’ya ait şarkının iki versiyonu var ve düzenlemeler Soner Sarıkabadayı ve Berkay Şenol tarafından yapılmış.
Çok fazla yeni şarkının ve çok iddialı işlerin ardı ardına yayımlandığı bu günlerde “Yara Bandı” listelerde başa güreşmiyor gibi gözükse de tıpkı diğer Sarıkabadayı şarkıları gibi bunun da zamanla algılanıp sonrasında bir “hit”e dönüşeceğini kestirmek zor değil. Zira şarkı buna çok müsait.
Beğenelim ya da beğenmeyelim Soner Sarıkabadayı’nın en büyük mahareti yağ gibi akan sözler yazması ve bunu yaparken de bir hikâye kurabilmesi. (Mesela Serdar Ortaç’ın sözleri de şahane akar ama bir hikâyesi, kurgusu, hatta mantığı asla yoktur.)Sözlerde hiçbir çapak, dile zor gelen bir kelime, cümle yok. Kolayca söyleniyor ve müzikle çok iyi öpüşüyor. Nitekim “Yara Bandı” da böyle bir şarkı.
“Beni son sevdiğin tarih ne sevgilim?” cümlesindeki anlamsızlığı bir kenara koyarsak hikâye belirgin, birden fazla slogan cümle var, melodi de kolay akılda kalıyor. Mesele pop müzikse bu formül her zaman işe yarar.
Popun istediği türden “bebek yüzlü” bir erkek olmamasının dezavantajını enteresan kapak tasarımları ve dikkat çekici kliplerle kapatıyor Soner Sarıkabadayı. “Yara Bandı”nda da öyle yapmış. Yıllardır bir albüm yapmayıp her yıl birer ikişer şarkıyla gündemde kalabilmesi de kabul edelim ki bir başarı. Hafife alabilir, küçümseyebilir hatta bıyık altından gülebilirsiniz bile ama bunları da görmek lazım.
Bakmayın siz basın bülteninde “Lasciate Mi Cantare” yazdığına, şarkının orijinal adı elbette bu değil; “L’italiano” ve Türkiye’de ‘80’li yılları görmüş geçirmiş kim varsa herkes bu şarkıyı ve bu şarkının (Türkçe fonetiği ile) “laşatamikantare konakitaralmano” şeklindeki ilk iki cümlesini ezbere bilir. Bir “Felicita” bir de bu şarkıyı İtalyanlardan bile çok sevmiş olabiliriz o günlerde. Yani öyle bir gönül bağımız vardır.
Bu kadar sevilmesine karşın Türkçe’ye adapte edilmemiş “L’italiano”yu bunca yıl sonra bambaşka bir biçimde duymak doğrusu şaşırtıcı oldu benim için. Türkçe sözleri Zeki Güner yazmış, düzenlemeyi Onur Betin yapmış ve Tuğba Özerk de söylemiş. Şarkının üç farklı versiyonla yer aldığı tekli geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı.
Bu şarkıyı kullanmak neresinden baksanız iyi fikir çünkü melodi çok sıcak ve dahi şarkı otuz yıldır “hit” değerini yitirmemiş (en azından bizim kuşak için.) Hem sözler hem de düzenleme şarkıyı otuz yıl öncesinden bugüne getirmeyi de başarmış üstelik. Sonuçta ortaya Tuğba Özerk’in kariyeri boyunca yakaladığı en iddialı şarkı çıkmış. Ah o “yeniiiiiden” ve “aaaaaçık”lar (prozodi hataları) da olmasaymış ne iyi olacakmış.
Ben en çok şarkının yine Onur Betin tarafından yapılmış tango esintili akustik düzenlemesini sevdim. Tabii radyolar orijinal versiyonu, kulüpler de Suat Ateşdağlı imzalı “remix” versiyonu tercih edecektir, o ayrı. Keşke şarkının orijinal versiyonuna selam duran bir ‘80’ler versiyonu da olsaymış diye geçirdim içimden ister istemez.
Şarkı ile birlikte üzerinde çalışılmış yeni bir Tuğba Özerk imajı da servis ediliyor bir yandan. Kapak tasarımı ve klip de bunun altını çiziyor. Ben başından beri hep olması gerektiğinden (taşıyabildiğinden) fazla frapan buldum Özerk’i. Bu yeni imaj da fikrimi değiştirecek gibi görünmüyor, onu da söyleyeyim.
2009 yılında ilk albümünü yayımlayan Nazlı ve bir süredir çeşitli albümler için yaptığı “remix”lerle adını daha sık duymaya başladığımız Cemre Burak el ele vermiş ve 1998 yılında Hülya Avşar’ın seslendirdiği Serdar Ortaç bestesi “Aradın mı?”yla bu aralar memleket pop sularının can simidi haline gelmiş “featuring” olayına girmişler. Şarkının iki versiyonunun yer aldığı tekli geçtiğimiz günlerde Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı.
Her iki isim için de bu teklinin bir anlamı var. “Nil Burak’ın oğlu” olarak girdiği müzik piyasasında zaman içerisinde yaptığı işlerle kendi kariyer çizgisini çizen Cemre Burak’ın adıyla sanıyla yayımlanan ilk teklisi bu… Nazlı içinse müzik piyasasına girişinde hem bir şarkısını vererek, hem de onu konserlerinde sahneye çıkararak epeyce destek olan Serdar Ortaç’ın (ki Ortaç’a eskiden beri büyük hayran olduğunu da gizlememişti o dönemde) yıllar sonra bir şarkısını daha seslendirmiş olmak gibi bir özel durumu var bu teklinin.
Nazlı’nın hem ilk albümünde hem de ondan sonra yayımlanan üç teklisinde seslendirdiği şarkılarla tutturduğu müzikal çizgi ve Cemre Burak’ın “dj” olarak bugüne dek imza attığı işleri yan yana koyduğunuzda, ikilinin doğru şartlarda bir araya geldiği zaten görülüyor ki yapılan iş de beklentiyi boşa çıkarmıyor. Şarkı deseniz, Serdar Ortaç’ın her yazdığı şarkının “hit” olduğu bir döneme ait en nadide eserlerden biri. Hani “ulan bu ne demek, bu ne saçma söz” filan deyip deyip sonra hep beraber elleri kolları havada sallaya sallaya ezberden söylediğimiz Ortaç şarkılarından. Neresinden baksanız 15 yıldan fazla olmuş ama hâlâ “aradın mı seni yar diye koynuma saklarken?” cümlesinde ne sorulduğunu anlamak mümkün değil mesela ama eşlik etmesi, bir ağızdan söylemesi hâlâ pek eğlenceli (eski 45’lik şarkıları gibi bunlar da klasikleşirse zaman içerisinde, kimse şaşırmasın.)
Cemre Burak şarkıyı hakkını vererek bugünün ritmine uydurmuş, Nazlı da Hülya Avşar’ı aratmamış. Üstelik teklinin kapağı için de birlikte fotoğraf çektirmiş, Photoshop’a itibar etmemişler. E daha ne olsun?
Bir kez daha tekrara düşmek pahasına da olsa söylemeliyim ki Sibel Tüzün bence Türk popunun gelmiş geçmiş en iyi kadın seslerinden/şarkıcılarından biridir. Bunu tartışmam bile. Ama kariyer çizgisi boyunca tutturduğu (ya da tutturamadığı) stratejileri tartışırım; o ayrı. Nitekim geçtiğimiz günlerde Arinna Müzik etiketiyle yayımlanan yeni teklisi de tartışmaya son derece açık görünüyor.
Sezen Aksu’nun ilk kez 1977 yılında seslendirdiği “Kaç Yıl Geçti Aradan” önce 45’lik plak olarak yayımlanmış, ertesi yıl da Aksu’nun ikinci 33’lüğü “Serçe”de yer almıştı. Söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait bu şarkı, aynı yıl Ferdi Özbeğen tarafından da seslendirildi. Sonra 2006’da Nadide Sultan söyledi, aynı yıl bir de Hepsi grubunun Pepsi firması için yaptığı promosyon amaçlı bir mini albümde bu şarkı kullanıldı. 2011’de ise Pınar Aylin’in eski şarkıları yeniden seslendirdiği albümde duymuştuk “Kaç Yıl Geçti Aradan”ı. Bir de Vokaliz grubunun yine 2011’de yayımlanan Vokaliz ikinci albümünde.
Şimdi bu külliyatın üzerine ben Sibel Tüzün olsam, bir düşünürdüm. Sibel Tüzün eğer bir Sezen Aksu şarkısını yeniden söyleyecekse, bu şarkı “Kaç Yıl Geçti Aradan” mı olmalı idi? Ne söylese güzel söyler o başka ama bazı şarkılar vardır ki ne yapsanız üzerine fazladan bir şey koyamazsınız. Yetmişlerin hissiyatı ve melodik yapı anlayışı ile yazılan bu şarkı da öylesi bir şarkı işte. Mesela Sezen’in ‘90’ların ikinci yarısından sonra sesine çöken yorgunlukla söylediği birçok şarkının her hangi birini, tutun ki “Erkekler”i, “Şarkı Söylemek Lazım”ı ya da ne bileyim “Şanıma İnanma”yı Sibel Tüzün’ün sesinden duymak şahane olabilirdi. Durum böyleyken “Kaç Yıl Geçti Aradan”ın bu yeni versiyonunun bende heyecan yarattığını söyleyebilmem mümkün değil.
Teklide şarkının Burak Buluç tarafından yapılmış iki ve birer de Kemal Özgür, Cihat Uğurel ve de Cem Ak imzalı olmak üzere toplam beş farklı versiyonu var. Her biri yaz günleri ve kulüpler, plajlar düşünülerek ortaya çıkarılmış versiyonlar bunlar (Burak Buluç’un daha orta tempolu ikinci versiyonu hariç.) Yerini bulur/bulamaz onu kestiremiyorum ama Sibel Tüzün seven bir dinleyici olarak bende yerini bulmadığını, en azından hafif kaldığını söyleyebilirim.
Başından beri hep ‘hikâyeli’ şarkılar yazan Zeki Güner, kendi seslendirdiği yeni şarkısında “bana düşen yine bir hikâye yazmak” diyor. Söyleyenlerinin seslerinden kulaklarımıza yer eden şarkılarda anlatılanlar aslında söyleyenlerin değil, şarkıları yazanların hikâyeleri elbette. Güner bu şarkıyı kendi söyleyerek biraz da bunun altını çiziyormuş gibi geldi bana. Nitekim basın bülteninde de Güner’in şu ifadesi yer alıyor: ““Bugüne kadar yayımladığım 70 şarkının özeti gibi. Adeta hepsinin ortak duygusu ve benim hayat felsefem. Bana düşen yeni bir hikâye yazmaktır her zaman”
Düzenlemesi Febyo Taşel tarafından yapılan “Hikâye”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle tekli formatında yayımlandı.
Çok sayıda “hit” şarkıya imza atmış bir besteci Zeki Güner. Bunu inkâr edemeyiz. Büyük ve iddialı, süslü püslü, yaldızlı laflar etmeden, küçük cümlelerle kalbe dokunan, derine inen, melodik olarak da dile ve kulağa kolay yerleşen şarkılar yazıyor. “Hikâye” de böylesi bir şarkı. Gelgelelim Güner’in şarkıcılığı besteciliği kadar etkili değil. Çok severek ve içten şarkı söylüyor ama hepsi bu. Ya da kendi adıma şöyle izah edeyim; ‘açayım da bir “Hikâye”yi dinleyeyim’ deme ihtimalim, ‘açayım da bir Zeki Güner dinleyeyim,’ deme ihtimalimden çok ama pek çok düşük.
(Zeki Güner ne zaman kendi şarkı söylese ben buna benzer şeyler yazıyorum ve korkarım tekrara düşüyorum ama Güner’in bir gün beni tekrara düşürmeyecek kadar iyi şarkı söylemesi ihtimali de her zaman var tabii.)
“Ağladın Ya” ve “Beni Sensiz Düşünme”den sonra Meyra ve Cemil Demirbakan üçüncü kez bir araya gelmiş ve birlikte bu defa bir Hande Yener şarkısını yeniden seslendirmişler. “Sen Anla”, geçtiğimiz günlerde tekli olarak GNL etiketiyle yayımlandı.
Söz ve müziği Mete Özgencil’e ait bu şarkı, Hande Yener’in 2007 yılında yayımlanan “Nasıl Delirdim?” adlı albümünde yer alıyordu. Albüm geneli itibariyle Hande Yener’in elektronik müzik denemelerinin sıkıcı olmaya başladığı bir zaman dilimine denk geldiğinden midir nedir, bu şarkı o dönemde pek fazla ön plana çıkmamış ama meraklılarının başucuna koyduğu Özgencil şarkılarından biri olarak bilinir/hatırlanır olmuş idi. Hal böyleyken bu şarkıyı yeniden söylemek neresinden baksanız iyi bir fikir gibi görünüyor.
Şarkı hakkında Ekşi Sözlük’te “kumral tuna mavi ada” takma adlı kullanıcının yazdığı bir yorum var ki, üzerine daha iyi bir cümle kuramayacağıma kanaat getirip, burada alıntılamak istedim: “Kesik ve ilgisiz gibi duran sözleri ile garip bir vuruculuğa erişmiş şarkı. Dinlerken o eksik yerleri kendi hikâyesinden türlü parçalarla tamam ediyor sanki insan. Özellikle de pes bir tondan söylenen ilk ‘Üzgünüm… Değilim… Yorgunum…’ kısmı… Tam da bir yırtığı diker gibi.
Aslına bakarsanız neredeyse bütün Mete Özgencil şarkıları böyledir. İlk dinleyişte anlamsız bile bulabilirsiniz bazen sözleri. Başka türlü çalışan bir zekâ ve dimağın, hayattan ve yaşadıklarından çekip çıkardıklarıdır çünkü yazdıkları. Anlamak size düşer. Melodik yapıları ise (“Sen Anla” da olduğu üzere) yabana atılacak gibi değildir. Türk popunda sayısız ‘sağlam’ şarkının altında boşuna Mete Özgencil imzası durmuyor.
Meyra için daha önce de yazmıştım. Ne aryalar, ne de disko-pop şarkıları… Sesinin en iyi tınladığı tarz kesinlikle bu... Nitekim kariyerinin en başarılı işi de “4 Tenor” albümüydü zaten. Cemil Demirbakan’la da gayet doğru bir kimya yakaladıklarını düşünüyorum. Devrim Karaoğlu ise şarkıyı bu kimyaya en uygun şekilde düzenlemiş. Özetle; hiç de fena olmayan bir iş çıkmış ortaya.
Tekli kapağına hiç girmiyorum zira alışageldiğimiz üzere yine bir Photoshop harikasıyla karşı karşıyayız.
Müziğini dinleyenlerle buluşturmanın bu kadar kolay ama ismini duyurmanın bu kadar zor olduğu bir dönem daha yaşamadık hiç. Bu noktada çok ciddi ve profesyonel bir hazırlıkla yola çıkmak gerekiyor. Eğer “yaptık bir şarkı/bir albüm, biz ortalığa bırakırız; gören görür, dinleyen dinler” gibi bir niyetle giriştiyseniz bu işe diyecek söz yok. Ama bu kadar kanaatkar değilseniz, mutlaka yerine getirmeniz (plaza tabiriyle) “must”larınız var bu zamanda.
Sözgelimi Demet Ulusoy… İlk teklisi ve videosu “Başkası Varmış” geçtiğimiz Mart ayında dijital platformlara servis edildi. Bir resmi, bir özel Facebook sayfası, kendi yazdığı bir Twitter hesabı ve de aktif bir Instagram hesabı var ama bunların hiç birinde Demet Ulusoy kimdir, nedir, bugüne dek neler yapmıştır sorularının bir cevabı yok. Resmi “web” sitesi deseniz “çok yakında” ibaresinden öte bilgi vermiyor.
Bu durum, özellikle dijital mecralar ön plana çıktığından beri, müzik sektöründe genel bir problem halini almaya başladı. Demet Ulusoy tek değil; sadece bir örnek.
Tekliye gelince…
“Başkası Varmış”, söz ve müziği Demet Ulusyo’a ait bir şarkı. Düzenlemesi ise Uğraş Çömez tarafından yapılmış. Ulusoy, kariyerinin beş yılında Ege Çubukçu’ya vokal yapmış ve Çucbukçu da onun bu ilk şarkısının klibinde görünerek Ulusoy’a destek vermiş. Klipte çok iddialı bir görsel çalışma; renkli ve uçuk bir imaj hâkim ki aslında şarkı da tam bunu isteyen türden. Öncelikle Özlem Tekin ve Pamela’nın şarkılarını ve tarzını sevenler yakın hissedecekler kendilerini Demet Ulusoy’a. Elekronik çizgide bir “rock” şarkı çünkü bu. Ve bir ilk şarkı için hiç de amatör gelmiyor kulağa. Aksine her şey yerli yerinde ve olması gerektiği gibi.
Bundan sonraki işleriyle Ulusoy’un bu kulvarda kendine bir yer edinmesi zor gözükmüyor. Bize de beklemek ve görmek düşüyor.
2011 yılında ilk albümü yayımlanan Planeur grubunun şarkı yazarı ve solisti Serkan Modalı bu kez ilk solo albüm çalışmasının habercisi bir tekliyle çıktı karşımıza. Söz ve müziği kendisine ait “Romeo ve Juliet” adlı şarkının yer aldığı tekli, geçtiğimiz Şubat ayında Avrupa Müzik etiketiyle dijital platformlarda yayımlandı. Nisan ayında ise aynı şarkının “remix” versiyonunun yer aldığı ikinci bir tekli, yine Avrupa Müzik etiketiyle satışa sunuldu.
Modalı, şarkının düzenlemesini ve prodüktörlüğünü de kendisi yapmış; “remix” versiyonu ise John DSF Paschalis tarafından yapılmış. “Mix” aşaması Ozan Esen, “mastering” aşaması ise Peter Brussee tarafından Hollanda’da gerçekleştirilmiş. Zaten dinlerken bunu hissediyorsunuz. Sözleri Türkçe olmasa, “sound” itibarıyla pekala Avrupa sınırlarından çıkmış bir şarkı sanabilirsiniz. Pek fazla kıymeti bilinmemiş Planeur grubunun da böyle bir çizgisi vardı nitekim. Buna karşın Modalı bu ilk solo çalışmasında da Planeur kadar sert bir “sound” tercih etmemiş ve daha genç bir “rock” müzik dinleyici kitlesine yakın durmuş gibi gözüküyor.
Şarkıyı dinlediğimde aklıma gelen ilk gelen soruyu sormadan da edemeyeceğim (cevabını ‘bu “rock”tır, “bu değildir”ciler’ verebilir belki.) “Zifiri karaydı geceler, kelimelerim kan revan içinde, kalbim yorgun gözlerim solgun, melodilerim öksüz bir şarkı gibi” diye başlayan ve bu minvalde devam eden şarkı sözleri, neresinden baksanız Emre Aydın şarkı sözlerini aratmıyor. Şimdi biz buna da, o popüler yakıştırmayla “ağlak rock” mı diyeceğiz? Ama “sound” tam da “rock” dediklerinden işte. O nasıl olacak? (Gitarların ses düzeyi nedir, kanun, ud keman var mıdır kriterlerine hiç girmiyorum. Zira o işi TRT Denetim Kurulu yapardı zamanında. İçinde alaturka saz ya da bağlama çalınan şarkı pop müzik olmadığı gerekçesiyle denetimden geçmezdi. 2010’lu yıllarda hâlâ bunları tartışmak anlamlı gelmiyor bana.)
Kendi kulvarında gayet iyi bir şarkı, hakkıyla yapılmış bir düzenleme, tadından yenilmeyen bir “remix”… Serkan Modalı bu iki tekliyle ilk solo albümünü merakla beklemek için yeterince sebep yaratıyor. Her iki tekli için ayrı ayrı yapılmış özenli kapak tasarımları da popçularımıza ders olsun.
Tekli yağmurunun sağanağa dönüştüğü bir dönemdem geçiyoruz. Betül Demir’in yeni teklisi de geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Söz ve müziği Sude Bilge Demir, düzenlemesi Emirhan Cengiz imzası taşıyan bu yeni şarkı, “Tarafsız Kalamıyor Aşk” adını taşıyor.
“Helalleşemedik” gibi güçlü bir şarkının arkasını getirmek kolay değildi. Ama söz konusu Demir kardeşlerin güç birliği olunca şüpheye gerek kalmıyor. Nitekim “Tarafsız Kalamıyor Aşk” da kendi kulvarında hedefi tam on ikiden vuruyor.
Gücünü etkili melodisinden ve sözlerinden alan, orta tempolu bir şarkı bu. Mesela bu şarkıyı Gülşen bestelemiş olsaydı, Ozan Çolakoğlu en az 130 bpm’lik bir tempoyla düzenler, ortaya “Seyre Dursun Aşk” ya da “İltimas” gibi bir kulüp “hit”i çıkardı. Ama kabul etmeli ki şarkıyı şarkı yapan ilk ve en önemli unsur melodik yapı ve sözler. Ritim ve düzenleme melodiden, sözden rol çaldığında müziğe dans etmek ya da tempo tutmak için değil, dinlemek, kalbinde hissetmek için kulak verenler pek de hoşlanmıyor duyduklarından. Bu yüzden aritmetik formüllerle değil, kalpten yazılmış, düzenlenmiş ve söylenmiş şarkılar daha çok lazım bize. O vakit “yanarım”lı “ölürüm”lü klişe sayılabilecek nakaratlar bile kalbe dokunabiliyor. Tıpkı “Tarafsız Kalamıyor Aşk” da olduğu gibi.
Teklinin kapak görselinde ve şarkının videosunda ise yine yıllardır bildiğimiz Betül Demir var. Ben ise hâlâ ondan bu anlamda ciddi bir değişim, dönüşüm, şaşırtıcı bir yenilik bekliyorum, onu da söylemeden geçemeyeceğim.
Beklenmedik bir Sertab Erener teklisi yayımlandı geçtiğimiz günlerde. “Beklenmedik” dedim zira Sertab henüz “Sade” albümünün ekmeğini sonuna kadar yemiş sayılmazdı. Amerikaydı, “”Painted On Water” projesiydi derken, bir süre memleket topraklarından uzaklaşmış olsa da albüm henüz rafa kaldırılacak kadar eskimemişti. Mesela albümden bir “Sade”, bir “Sus” klip çekilerek henüz farkında olmayan dinleyicilere sunulabilirdi. Hadi onu da geçtim, illa yeni bir şarkı yapılacaksa, müzik medyasında tam da “yaz hiti” arayışları başlamışken, mevsim itibarıyla beklenen hareketli bir şarkı olabilirdi. Ancak “Ben Öyle Birini Sevdim ki” ile Sertab tam anlamıyla ters köşe yaptı.
Söz ve müziği Sezen Aksu imzası taşıyan şarkı, zaten adını görmeseniz bile Sezen Aksu tarafından yazıldığını bağıra bağıra söyleyen şarkılardan. Özellikle sözleri buram buram Sezen Aksu kokuyor. Hani Aksu’nun Cemal Süreya’dan, Edip Cansever’den ve hatta Nazım Hikmet’ten izler taşıyan şiirli sözlerinden. Müzikal yapı da ona keza daha ilk dinleyişte kulakta Sezen tınısı bırakıyor. (Şunu da söyleyeyim; şarkı ilk servis edildiğinde birkaç gün söz müzik kime ait diye bakmadığım internet sitesi kalmadı. Aradığım ismin Sezen Aksu olduğunu ve tahminimde yanılmadığımı neden sonra gördüm ama yeni servis edilen bir şarkının bilgilerinin neden saklandığını anlayamadım. Mesela NetD diye yeni bir müzik videosu platformu açıldı ve yeni klipler bir süredir ilk kez orada karşımıza çıkıyor. Kliplerin altına iki satır açıp söz, müzik, düzenleme, yapımcı firma, yayım tarihi gibi detayları koymak zor mudur?)
Televizyon reyting literatürüyle izah etmek gerekirse AB grubu bir şarkı “Ben Öyle Birini Sevdim ki”. Pek “total”e hitap edecek gibi değil. Haliyle dile düşecek bir “hit” olması da beklenemez. Bu şarkıyı tekli olarak yayımlamaya neden ihtiyaç duyuldu, maksat neydi orası belli değil. Gerek Mustafa Ceceli imzalı düzenlemesine, gerekse Sertab’ın yorumu şarkının hakkını veriyor vermesine. Yani Sezen şarkılarını sevenler kadar (özellikle ‘90’lardaki) Sertab şarkılarını sevenleri de memnun edecektir bu tekli. Ama o kadar. Ben olsam elimde “Sus” gibi bir şarkı duruyorken, “Ben Öyle Birini Sevdim ki”ye oynamayı, en azından şimdilik tercih etmezdim.
(26 Mayıs 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.) Son olarak 2012’de dört şarkılık mini albümü “Aç Kapıyı” ile dinleyici karşısına çıkan Mavi’nin yeni albümü “Şimdi” geçtiğimiz Şubat ayında DMC etiketiyle yayımlandı. Aslında Mavi’nin son üç çalışması birbirinin içine geçerek çoğaldı da denilebilir. “Aç Kapıyı”nın içinde “Kaptan” teklisindeki iki şarkı da vardı. “Şimdi” ise “Aç Kapıyı” albümünü de içinde barındıran iki disklik bir albüm.
İkinci diski zaten biliyoruz. İlk diskte ise 10 şarkı var. Bu on şarkının arasında bildik bir tek şarkı var ki o da Sezen Aksu’nun 1989 albümü “Söylüyor”dan “Kış Masalı” (ya da bu albümdeki adıyla “Bir Kış Masalı”.) Geriye kalan dokuz şarkının altısının söz ve müziği Mavi’ye ait, üçününse sözleri Mavi, müziği Mavi ve Hasan Meten tarafından yazılmış. Düzenlemelerde ise Hasan Meten ve bir şarkıda da (“İnceldiği Yerden Kopmasın”) Serkan Ölçer imzaları var.
Daha ilk albümünde yolunu çizmişti Mavi. Ağırlıklı olarak kendi yazdığı şarkıları seslendirirken, araya bir tane de az kullanılmış eski şarkı serpiştiriyor başından beri. Nitekim “Bir Kış Masalı” da bu albümün, daha önce hiç dokunulmamış eski şarkısı olmuş. İyi ki de olmuş. Zira bu iddiasız ve sakin Yıldırım Türker – Onno Tunç şarkısının Mavi versiyonu şarkıyı eksiltmemiş; aksine çoğaltmış. Özellikle şarkının finalindeki müzik kutusu göndermesi nefis.
Albüm ‘90’lı yılların Sibel Alaş şarkılarını anımsatan “Bütün Şehir Rüyada” ile açılıyor, Mavi’nin Gökcan Sanlıman’la düet yaptığı ve ilk klip şarkısı olarak seçilen “Yakışmaz Bana” ile “pop-rock” bir çizgiden devam ediyor. “Savdım Sıramı” ise “severek ayrılanların” resmi marşı olabilecek dokunaklı sözleriyle dikkat çekici. Şenova Ülker’in trompeti, Hasan Meten’in de gitarıyla vurguladığı üzere, “Acaba” caz esintili bir şarkı. “Bir Kış Masalı”nın ardından gelen “İnceldiği Yerden Kopmasın”ı ise Sertab Erener’in “İyileşiyorum”unun ya da Model’in birden fazla şarkısının yanına koyarak dinleyebilirsiniz.
Ege taraflarından çıkıp gelmiş “Gamsız Balo” benim albümde en sevdiğim şarkılardan biri oldu. Albümü ilk dinlediğim günlerde ülke karanlık bir gündemden geçiyordu yine (ki hala öyle); bundan mıdır bilmem, böylesi şarkıların şimdilerde daha çok yazılması/söylenmesi gerektiğini düşündüm. Kıvrak ritmi ve ehlikeyif sözleriyle bu şarkı önümüzdeki yaz günlerine pek yakışacak gibi duruyor.
“İki Küçük Kız”, handiyse Sezen Aksu’nun elinden/dilinden çıkmış gibi. Hemen ardından gelen “Hiçedönük” ise bence albümün en iyi şarkılarından bir başkası. Bu şarkıda da kendinizi Nazan Öncel şarkılarının depresif ama bir o kadar da umutlu ikliminde bulmanız mümkün. Tabii bu müzikal benzerlik çağrışımlarını yazarken bir öykünmeden/taklitten değil, aynı yoldan gitme halinden bahsediyorum; yanlış olmasın.
Ve albüm aydınlık, ferah bir “Pazar” günü şarkısı ile, yine caz esintileriyle kapanıyor.
“Şimdi”, başından sonuna dek ana akıma yüz vermeyen, içtenlikli ve özgür bir pop anlayışının iyi örnekleriyle dolu bir albüm. Bir tek kusuru varsa, o da Mavi’nin vokal tekniği olabilir. Bazı şarkılarda sesini doğru kullanmadığı ya da doğru ses aralığında olmadığı, kafa seslerine çıktığı hissini uyandırıyor zira. Mesela “Pazar”ın tamamında ve “Yakışmaz Bana”nın “bridge” bölümünde. Bence bunun üzerine biraz kafa yormak lazım.
Burçin Çebi tarafından çekilen fotoğraflar ve Engin Korkmaz imzalı grafik tasarım, tıpkı albümün içeriği gibi sade ve abartısız. Ama kartonette şarkı sözlerinin neden albüm sırasına göre konulmadığını bilemiyoruz.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.