Dinlediklerim

AYŞEGÜL İNCİ – “ZAMANI TAMİR EDEN ADAM”


Lise yıllarında şarkı yazmaya başlayan Ayşegül İnci, Eskişehir’de üniversite eğitimi aldığı yıllarda basgitar çalmayı da öğrenip, çeşitli gruplarla birlikte sahne deneyimi yaşamış. Bir dönem Teoman’ın orkestrasında da basgitar çalan ve vokal yapan Ayşegül İnci’nin Arpej Müzik etiketiyle yayımlanan ilk albümü “Zamanı Tamir Eden Adam” geçtiğimiz günlerde piyasaya çıktı.




Saat tamircisi olan babasının mesleğinden yola çıkarak zaman kavramıyla süregelen bağını albümüne isim olarak vermek istemiş Ayşegül İnci. Yoksa albümde bu adı taşıyan bir şarkı yok. Dokuz şarkıdan oluşan ve prodüktörlüğü Alen Konakoğlu tarafından yapılan albümde şarkı yazarı olarak Ayşegül İnci’nin yanı sıra Barlas Erinç’in de imzasını görüyoruz.

Nicedir Türkçe “rock” müzikte vokal tekniği hep birbirini andıran kadın sesler duyuyoruz. Hatta buradan yola çıksak, “Şebnem Ferah’a benzeyenler” ve “Fatma Turgut’a benzeyenler” diye iki kategori yaratmak mümkün; bir üçüncüsü neredeyse yok. Yer yer kafa seslerini kullanmaları ortak  özellikleri olsa da, Şebnem Ferahgillerde daha yırtıcı, daha dominant bir tutum, Fatma Turgutgillerde ise daha edilgen, daha içli ve “tiki genç kız” telaffuzu temel özellikler olarak ayırt edilebiliyor. Sıkıcı mı? Evet! Ama gerçek bu.


Sadece bu yukarıdaki genelleme bile Ayşegül İnci’nin bu ilk albümüne kulak kabartmak için yeterli sebep olabilir. Zira Ayşegül İnci bu iki kategorinin dışında durmayı başaran açık, net ve temiz vokal tekniğiyle dikkat çekiyor öncelikle. Elbette “rock” müzik kadın şarkıcıları için artık bir dünya standardı haline gelen kafa seslerini o da kullanıyor ama en azından yerinde ve dozunda. Hatta biraz da abartmak gerekirse, şarkılarda ne dediğinin anlaşılıyor olmasının dinleyici için büyük lüks olduğu bile söylenebilir.

Alaturka melodik yapısı ve yaylılarıyla tuzaklı bir şarkı olan “Hatırlıyor musun?” albüme ticari gücü yüksek bir başlangıç yapıyor. Ardından gelen Barlas bestesi “Kahır” da aynı gücü Kenan Vural düetinin de katkısıyla devam ettiriyor. Yakınlarda Yüksek Sadakat’le yollarını ayıran Kenan Vural ve Ayşegül İnci’nin seslerinden yakalanan uyum kadar şarkının ‘70’li yıllar düğün salonu orkestralarının “sound”unu anımsatan elektro gitarlı ara nağmeleri de kulağı çabuk yakalıyor.

Ayşegül İnci’nin üniversite yıllarını geçirdiği şehre bir güzellemesi olan “Eskişehir”, şehirle şu veya bu şekilde anısı olan herkese ama en çok da dün, bugün ve yarın Eskişehir’de üniversite okumuş/okuyan/okuyacaklara hitap edebilecek, naif bir öğrenci şarkısı. Bir albüm şarkısından ziyade, gitarla kendi halinde besteler yapan bir amatörün arkadaşlarına verdiği konserde çaldığı şarkılardan biri gibi dinlenilebilir.

“Yalnız Kahvaltı” söz ve müziği kadar eski stil ritmik yapısıyla da etki yaratabilecek bir şarkı. Ayşegül İnci’nin Barlas’la ortak yazdığı “Kör Kuyu” albümün ön plana çıkabilecek şarkılarından biri. Tıpkı “Kör Kuyu” gibi albümdeki diğer şarkılara kıyasla “rock” tarafı daha ağır basan Barlas bestesi “Bir Haber Ver”  ve hemen ardından gelen “Bilmesen de” de eli güçlü şarkılar. Ayşegül İnci’nin sesini daha volümlü ve daha agresif kullanabildiği ve bu anlamda albümün içerisindeki tek şarkı gibi duran “Eskisinden”i ayrı bir yere koymak lazım. Son şarkı “Sarhoş” ise bir yaz gecesi kumsal ateşinde gitarla söylenirken eşlik edilebilecek sade, basit ve melodik bir pop şarkısı.


Albümün en büyük kusuru ise Alen Konakoğlu tarafından yapılan “mix” ve Michael Zimmerling tarafından yapılan “mastering” aşamalarına yeterince özen gösterilmemiş olması. Enstrümanlar tek bir kanal üzerine kayıt yapılmış gibi duyuluyor, özellikle davulun sesi albüm boyunca hemen hiç parlamıyor. Birçok şarkıda stüdyonun dip sesi (ya da enstrümanlardan birinin yarattığı “noise”) açık bir biçimde duyuluyor ve bazı şarkılar “fade-out” tamamlanmadan bitiveriyor. Tüm bunlar Konakoğlu ve Zimmerling gibi ehillerin göz göre göre yapacağı hatalar olamayacağına göre, olsa olsa aceleye getirilmişlikten bahsedilebilir sanıyorum.

Gökhan Palas imzası taşıyan kapak fotoğrafları Ayşegül İnci’yi bize olduğu gibi göstermiyor ve işe bir parça gizem katıyor. Albümdeki şarkıların bütünü düşünüldüğünde kartonet tasarımının gereğinden fazla karanlık olduğu da söylenebilir.

BAŞIBOZUK – “KARANLIKTA”


2002 yılında kurulan Başıbozuk, Tibet Çakar, Cüneyt Aykuteli, Cemal Kayaoğlu, Onur Yıldırım ve Ozan Hasan Çoruk’tan oluşan, İzmir kökenli bir grup. 2006 yılında Nokia Supersound yarışmasına katılan grup, ilk albümünü piyasaya sürene kadar İzmir’de yaptığı sahne çalışmaları ve internet ortamından yayımladığı “demo” kayıtlarıyla hatırı sayılır bir kitle edinmiş. Başıbozuk’un “Karanlıkta” adı verilmiş ilk albümü 2012’nin Aralık ayında Arpej Yapım etiketiyle piyasaya sürüldü.

Albümdeki on şarkının sekizinde söz ve müziklere Tibet Çakar imza atmış. İki şarkıda ise Tibet Çakar’a grubun diğer elemanları da katkı sağlamış. Düzenlemelerde ise grubun yanı sıra Alen Konakoğlu’nun da imzası var.


Tıpkı Ayşegül İnci’nin albümünde olduğu gibi bu albümde de “mix” ve “mastering”de Alen Konakoğlu ve Michael Zimmering’in imzası var ama bu albümde kayıtların belirgin şekilde daha iyi olduğu duyuluyor. Bu temiz kayıtların tadını kaçıran tek şey, solist Tibet Çakar’ın yer yer detone olması. Ne yazık ki yeni şarkıcı ve grupların müzik yapım şirketlerinden finansal destek almadan albümlerini kotarmaya çalışmaları böyle sonuçlar doğuruyor. Maddi sıkıntılar nedeniyle yeterince prova yapamadan, yeterince kayıt saati doldurmadan yapılan albüm kayıtlarında benzer hatalara sıklıkla rastlanır oldu son zamanlarda. Grup sahnede ne kadar deneyim kazanmış ve kendine bu anlamda ne kadar güveniyor olursa olsun olursa olsun, stüdyo şarkıcılığı ya da stüdyo müzisyenliğinin başka bir deneyim olduğu ve bu nedenle albüm kayıtlarında stüdyoda geçirilecek zamanın çok önemli olduğu gerçeğini burada bir kez daha vurgulamakta fayda var.


Bunu göz ardı edersek, Başıbozuk’un bu albümle iyi bir başlangıç yaptığını söyleyebiliriz. Türkçe “rock”ın handiyse gerekliliği haline gelen alaturka temalardan beslenen (ve bu bakımdan ister istemez yer yer Duman’ı andıran) şarkılar da yok değil ama albümün bütünü dinlenildiğinde Başıbozuk’un kendi müziğinin peşinde koştuğunu ve bunu yakaladığını hissetmek mümkün. Bunda grubun uzun süredir bir arada olmasının ve bu şarkıların geniş bir zaman diliminde ortaya çıkıp demlenmesinin de büyük payı var kuşkusuz.

Huzursuz, kaygılı, öfkeli, kızgın, umutsuz ve agresif bir müziği var Başıbozuk’un. On şarkıdan dördünde “ceset” kelimesine rastlıyorsunuz mesela. Kâbuslar, ölüm, soğuk ve karanlık temaları hemen her şarkının içinden geçiyor. “Vitrinlere işemeyi sever arsız yalnızlığım,” gibi “Gördün mü ne kadar iğrenç olabilirim,” gibi cesur sayılabilecek şarkı sözleri de var. Ama bütüne baktığınızda tüm bunlardan rahatsız olmuyorsunuz. Yaşadığımız hayatta zaman zaman hepimizin kapıldığı benzer ruh halleri, isyanlar ya da kabullenişler tanıdık geliyor çünkü. Ama aşklı meşkli ve dahi ağlamaklı “rock” şarkılarını  sevenlerdenseniz ya da “rock”da İngiliz usulü bir steril politize tavra yakınsanız bu albümde duyacaklarınız kulağınıza ters gelebilir biraz. Çünkü Başıbozuk bu iki tanımdan da uzak bir yerden ses veriyor. Daha içeriden, daha bireysel, daha gerçekçi ve daha yerli…

Fonetik açıdan riskli bir kelimenin üzerine çatılmış olmasına karşın albümün kulakta yer edebilecek şarkılarından biri “Eksik”. Bir sahne performansında dinleyiciyi en çok galeyana getirebilecek şarkı olması bakımından “Kes” ve alaturka yaylılarla yürürken çarpıcı şarkı sözleriyle de dinleyeni tavlayan “Ben Yaptım” da albümde dikkat çekebilecekler arasında.


Albüm kapağında “Şimdi Git”, kartonet kitapçığında ise “Git” olarak adlandırılan şarkının suya dokunmayan bir aşk şarkısı olması nedeniyle birinci sıraya konulduğunu düşündüm; yoksa albümün en iyisi değil. “Yak Işıkları”, “Bizden Geçti” ve “Karanlıkta” ayağı yere basan şarkılar. “Kimsecikler”deki yüksek arabesk dozunu sevdiğimi söyleyemem.  “Renkli Rüyalar” ise albümün olmasa da olurmuşu.

Albümde bir de “Sokarım Politikana” diye bir şarkı var ki biliyorsunuz aynı isimde bir de Nazan Öncel şarkısı var ama iki şarkının birbiriyle bir ilgisi yok. Yine de bu isim benzerliğinin en azından Nazan Öncel’in şarkısına bir göndermeyle ya da kartonete yazılacak bir cümleyle vurgulanmasını beklerdim. Çünkü bu tabiri şarkıda kullanmak bir buluş ve haliyle ilk bulanın bu buluş üzerinde üzerinde hakkı var. Bir de bu şarkının nakarat melodisinde Neyse’nin “Hokkabaz”ını anımsatan bir şeyler var ama buna ‘esinlenme’ diyebilir miyiz, bilmiyorum.


Başıbozuk’un şarkılarını her dinlediğimde bende uyandırdığı his şu oldu: Cem Karaca hayatta olsaydı ve bugün bir albüm yapsaydı, sanki böyle bir şey yapardı. Bu tamamen öznel bir yaklaşım şüphesiz ama ben bazı şarkılarda Cem Karaca’nın sesini duyabiliyorum ki ilk albümünü yayımlamış bir grup için bu algıyı yaratmak fena bir şey olmasa gerek.

Bakmayın siz sektörün krizde olmasına. Bu aralar herkes elini cebine atıyor ve zar zor da olsa çok fazla grup, çok sayıda albüm yayımlıyor. Hal böyleyken dikkat çekmenin en önemli şartlarından biri de albümün vitrini kabul edebileceğimiz kapak fotoğrafı ve tasarımı oluyor. Başıbozuk’un Gökhan Palas imzalı fotoğrafları ve kapak tasarımıyla bu şansı yakalayabildiğini söylemek çok zor. Piyasaya çıkan beş “rock” albümünden dördünde benzeri bir fotoğraf ve tasarım var çünkü. Bunu da söylemeden geçemedim.

DEYİŞ DEVRAN – “UZAKTAKİ YAKINLIK”


Yukarıda bir yerlerde de bahsi geçtiği üzere, şimdilerde albüm yapabilmek için yapımcı firma desteği almadan elini taşın altına koymak zorunda kalan yeni grup ve şarkıcıların işi zor. Büyük çoğunluğu yıllarca çabaladıktan sonra bu şansı yakalıyor ama bu arada elinde avucunda ne var ne yoksa da döküyor. Bir ilk albümü bu gerçeği bilerek dinlemeye ve yazmaya oturduysanız, ister istemez pozitif ayrımcılık yapmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Ama elbette bir yere kadar.

Müziğe olan ilgisi nedeniyle üniversitede arkeoloji eğitimini yarıda bırakıp Londra’da müzik teorisi  ve kompozisyon dallarında eğitimi alan Deyiş Devran halen Zafer Doğulu ile birlikte çalışıyor, Doğulu Stüdyolarında bir yandan aranjörlük ve prodüktörlük yaparken, bir yandan da müzik eğitmenliğini sürdürüyormuş. Bu süreçte albüm çalışmalarına da devam eden Deyiş Devran’ın ilk albümü “Uzaktaki Yakınlık”, geçtiğimiz günlerde Arpej Müzik etiketiyle yayımlandı.
Neresinden baksanız ‘eksik’ bir albüm bu. Düzenlemeler ve kayıtlar ne yazık ki albüm olarak piyasaya sürülecek yeterlilikte değil; olsa olsa “demo” niyetine dinlenilebilecek düzeyde.


Albümün tamamında ses dengelerinin sorunlu olmasını bir kenara bırakın, on şarkı arasında dönüp tekrar dinlemek isteyeceğiniz tek bir şarkı bile yok. Şarkı sözleri çok sıradan, besteler zayıf. Birçok şarkıda kullanılan ‘megafon’ efekti yersiz ve rahatsız edici, başta “Elimde Gitarım” olmak üzere birçok şarkıda da prozodi hataları var. Yıllar önce İpek Oteli’nden dinlediğimiz, daha sonra Akrep Nalan ve Nazlım tarafından yeniden seslendirilen “Güneşlerime Kar Yağdı” albümdeki tek tanıdık şarkı. Fakat şarkının bu düzenlemesindeki “intro”su başka bir tanıdık şarkıyı, Teoman’ın “Paramparça”sını fena halde çağrıştırıyor.

Sözleri Ömer Faruk Güney’e, bestesi Bahattin Ceylan’a ait olan ve albümün ilk klip şarkısı olarak seçilen “Elimde Gitarım” (ki 2009 yılında Nermin Timuçin tarafından da seslendirilmiş ancak pek fazla duyulmamıştı) albümde nispeten dikkat çekebilecek şarkılardan biri. Biraz iyimser bakarsak, Ortaçgil’in “Yüzünü Dökme Küçük Kız”ına uzak akraba gibi dinleyebileceğimiz “Pembe Kurdeleli Kız” da öyle. Bir üçüncü şarkı daha sorarsanız, “Anlatır Gitmelerin”i de sayabilirim. Ama hepsi bu. Belli ki Kutsi’nin “İlan-ı Aşk”ı gibi düğün törenlerine marş olsun diye yazılmış “Benimle Evlenir misin?” ise bence albümün en uzak durulması gereken şarkısı.

Yakından takip edenler bilirler ki, şarkıları defalarca dinlemeden, tam anlamıyla içine girmeden herhangi bir albüm hakkında kalem oynatanlardan değilim. Bu dinleme deneyimleri zaman zaman beni epeyce zorlasa da, bu hep böyle oldu. Nitekim bu satırları yazmadan önce de Deyiş Devran’ın albümünü de handiyse hatim ettim. Ve tam da yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı, bu ilk albüm hakkında birkaç cümle olsun övgü yazmak isterdim. Ne çare, albüm bana o fırsatı vermedi.

Deyiş Devran’ın hem solist hem de şarkı yazarı olarak biraz daha zamana ihtiyacı olduğunu düşündüm özetle. Şartlar yeterince olgunlaşmadan çıkarılmış bu albümü ise bu yolda erken döşenmiş bir kilometre taşı olarak görmekten başka yapacak bir şey yok.
OCAK 2013

Yavuz Hakan Tok

1 yorum:

  1. yorumculuk diye yandaşlık yapanların hali başka.. üzücü... eleştirmen demek karalamak değildir bence.. kınıyorum sizi..

    Emel Sanlı
    emelsanlısan@gmail.com

    YanıtlaSil